Kıbrıs’a çıkarma yaptık. Bu cihad mıdır? Veya cihad nedir?
Muhterem kardeşlerim! Her askerî çarpışma cihad değildir. Cihad olması için çarpışanın müslüman olması lâzım ve niyetinin Allah’ın rızasını kazanmak olması lâzım. Adam kâfirse, çarpışması cihad olmaz. Adamın niyeti dünyaysa onun çarpışması cihad olmaz.
Çünkü Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:[41]
مَنْ قَاتَلَ لِتَكُونَ كَلِمَةُ اللهِ هِيَ الْعُلْيَا، فَهُوَ فِي سَبِيلِ اللهِ
(حم. م .خ. د. ت. ن. ه. عن أبي موسى)
RE. 432/4 (Men kàtele li-tekûne kelimetu’llàhi hiye’l-ulyâ, fehüve fî sebîli’llâh) “Ancak Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin sözü en yüksek olsun, Allah’ın dini yayılsın, Allah’ın dinine hizmet olsun diye çarpışan fi sebîlillâh çarpışmış olur.” buyuruyor.
Yâni, “Allah’ın dini yücelsin.” diye mücadele verenler cihad etmiş olurlar.
Bu tarifin içine girecek tarzda, Kıbrıs çıkarmasında çarpışıp şehid olan, cihad etmiş insanlar vardır. Hava almış olan insanlar da vardır. Niyetine göre… Kimisi “Oradaki müslüman kardeşlerimizin imdadına yetişmemiz lâzımdı. Vay kâfirin yaptığı zulme!” filan diyerek niyetini öyle yaparak, Allah rızası için bu işe girişmiştir, sevabı almıştır. Kimisi o kafada değildir; hiçbir şey kazanamamıştır. Soru güzel, doğru.
[41] Buhàrî, Sahîh, c.I, s.58, no:123; Müslim, Sahîh, c.III, s.1512, no:1904; Ebû Dâvud, Sünen, c.II, s.18, no:2517; Tirmizî, Sünen, c.IV, s.179, no:1646; Neseî, Sünen, c.VI, s.23, no:3136; İbn-i Mâce, Sünen, c.II, s.931, no:2783; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.IV, s.392, no:19511; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.X, s.493, no:4636; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.66, no:486; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.XIII, s.188, no:7253; Abdü’r-Rezzak, Musannef, c.V, s.268, no:9567; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.IX, s.167, no:18325; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.III, s.16, no:4344; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.V, s.98; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.195, no:553; İbn-i Ebî Âsım, Cihad, c.II, s.588, no:242; Dâra Kutnî, İlel, c.VII, s.227, no:1311; Ebû Avâne, Müsned, c.IV, s.486, no:7428, 7429; Ebû Mûsâ el-Eş’arî RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.IV, s.472, no:10493; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.1557, no:2560; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XXI, s.110, no:23091.