Eğer kitapta geçmezse Hâtem-i Esam Hazretleri ile ilgili bir şey anlatacağınızı söylemiştiniz.


Evet, Hâtem-i Esam Hazretleri’nin menakıbı tabii bu kitabın [Tabakàtü’s-Sûfiyye] yazdığı kadar değildir. Ben bazı kitapları okurken, bu büyüklerimizin çok güzel başka menakıbına da rastlıyorum. Sizler de rastlayabilirsiniz. Benim tavsiyem bu büyüklerimizin menakıbını bulduğunuz yerde kayda geçirin ve dosyalayın. Siz bu çalışmaları yapın; biriktiği zaman kocaman bir dosya olur. 

Mesela ben, İbrahim ibn-i Edhem Hazretleri’nin, birçok kitapta görmediğim menakıbını okudum; çok güzel şeyler. Ama İbrahim ibn-i Edhem’in hayatı ile ilgili ansiklopedi ve kitapları karıştırırken, aradığın zaman onları bulamıyorsun. Demek ki malzeme muhtelif kitaplara dağılmış.

O halde ne lazım? Onları toplamak lazım, monografiler yazmak lazım. Bir İbrahim ibn-i Edhem diye kitap yazmak lâzım. Bir Hâtem-i Esam Hazretleri diye kitap yazmak lâzım. Böyle olursa, bütün malzeme toplanırsa, bunların hayatlarından, sözlerinden istifade daha güzel olur.

 

Hâtem-i Esam, “Sağır Hâtem” demektir ama sağır olduğundan değildir. Bir kadınla ilgili macerasını anlatmıştık. Kadın gelmiş, huzura girmiş. Otururken nasılsa bir yellenmiş, ses çıkmış, sesli olarak yellenmiş. E tabi çok ayıp bir şey; Şeyh Efendi’nin huzuruna giriyor, işte otururken zorlandı demek ki şöyle bir yellenme sesi çıkınca, kadıncağız kıpkırmızı kesilmiş, çok mahcup olmuş.

Şeyh efendi de o sesi duymuş ama hiç bozuntuya vermemiş. Kuvvetli insanlar, kendilerine hakim insanlar. Hemen şip şak düşünmüş; bu kadın çok mahcup oldu. E ne yapmak lazım? Kurtarmak lazım. “Hanım kızım, öyle uzakta durma, benim kulağım ağırdır, biraz yakına gel, ne söyleyeceksen duyamam.” demiş.

“—Ha bu şeyh biraz sağır demek ki…”diye düşünmüş, “Pekiyi” demiş, biraz yakına gelmiş. ”Efendim, işte şunu soracaktım.” deyince, “Bağır bağır, duyamıyorum.” demiş. Kadın bangır bangır bağırarak derdini anlatmış, içi de rahatlamış:

“—Bu benim yellendiğimi duymadı. Bu kadar sağır, anlamadı. Yüzünde de bir değişiklik olmadı, şaşırma olmadı. Demek ki duymadı.” demiş. Hâtem-i Esam Hazretleri o kadın ölünceye kadar sağır taklidi yapmış. ”Kadıncağız mahcup olmasın, üzülmesin.” diye.

 

Nasıl hatır gönül kollayan insanlar oldukları anlaşılıyor. Daha çok menakıbı var.

Medine-i Münevvere’ye gitmiş, oradakilere sormuş; “Peygamber Efendimiz’in sarayı nerede?”

Demişler ki;

“—Peygamber Efendimiz’in sarayı marayı yok, işte bir sade mescidi var, türbesi var.”

“—E peki bu saraylar kimin?” demiş.

“—İşte falancanın filancanın” demişler.

“—Vah vah! Peygamber Efendimiz’in beldesini cabbarların, zalimlerin istila ettiği anlaşılıyor.” gibi güzel bir şeyler söylemiş.

Hâtem-i Esam, çok büyük bir zât; sevgisi gönlümüzde kuvvetli olması gereken şahıslardan biri.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN