Hint fakirlerinin yaptıkları olağanüstü olaylar ile evliyâullahın göstermiş oldukları kerâmetler arasındaki farkı söyler misiniz?
Birisi riyazetten hâsıl olan bir ruhî meleke ve kabiliyettir, egzersiz yapa yapa ulaşılan bir şeydir; kıymeti yoktur. Kerâmet, Allahu Teàlâ Hazretlerinin mü’min kuluna bir hikmete mebnî olarak ikramıdır. Hikmeti vardır, sebebi vardır. Allah’ın ikramı olduğundan “keramet” adını alıyor, “ikram” kelimesi ile ilgilidir. Ötekisi de bir bedenî hüner...
Adam ipin üstünde yürüyebiliyor, bu bir hüner. Ben yürüyemiyorum, o yürüyebiliyor. Bisikletle bir direkten öbür direğe ipin üstünde gidebiliyor; hüner. Vücudunu arkaya doğru kıvırıp başını iki ayağının arasından ön tarafa çıkartabiliyor, ben yapamıyorum; hüner. Ama nihayet bedenî bir hünerdir.
Bu bedenî hünerler gibi ruhî egzersizlerle bazı şeyleri yapabilmek de olabiliyor. Hiç kıymeti yoktur. Çünkü mühim olan mü’min olmaktır, Allah’ın varlığını birliğini kabul etmiş olmaktır, Peygamber Efendimiz’in peygamberliğini kabul etmiş olmaktır. O olmadıktan sonra bir insanın ruhî birtakım egzersizlerle bazı senin benim yapamadığım şeyleri yapıvermesi bir çeşit hokkabazlıktır. Çivi üstünde yatmak, ipe tırmanmak vesaire gibi... Bunların kıymeti yoktur. Çünkü Allah bunlardan bir mertebe vermiyor.
Almanya’da bir arkadaşım bir şey anlatmıştı, onu anlatayım.
Tebliğ cemaatiyle bu kardeşim Japonya’ya, Tokyo’ya gitmiş. Japonya’da bir budist rahip bunları kendi manastırında misafir etmiş. Budist ama bizim müslüman kardeşlerimizi ve bana bunu anlatan kardeşimizi misafir etmiş. Anlatan arkadaşımız Köln’de. Demiş ki;
“Ben budistim ama sizi manastırımda misafir ediyorum. Çünkü sizin geleceğinizi rüyamda gördüm. Allah bana bildirdi.”
Sonra “Bir taneniz çıksın karşıma.” demiş. Çıkmış. “Dört metre uzakta durdu. Bu bir şeyler okudu, bir şeyler yaptı... Uzaktan, arada dört metre mesafe var... Eliyle bir işaret yaptı; küt, arkadaş devrildi.” diyor.
Hayret edilecek bir şey. Arkadaş “gördüm” diye anlattığı için, ben de inanmayacağım ama böyle anlattığı için inanıyorum. “Uzaktan bir şeyler okuyup bir işaret yaptı, arkadaş devrildi.” diyor.
“—Bakın” demiş sonra da, “Ben ruhî birtakım egzersizler yaparak bu kabiliyetleri elde ettim. Bu bir ruhî meleke. Ama yol sizin yolunuz, iman sizin imanınız. Sizin yolunuz doğru. Ben de ona inanıyorum ama işte bugünkü şartlarla tam izhar edemiyorum.” demiş.
Birtakım ilmî deneylerde de bir şeyi uzaktan hareket ettirme var, telekinezi diyorlar. Telekinezi; uzaktaki bir şeyi kendi ruh gücüyle hareket ettirme. Adam bunu yapıyor. Masanın üstüne bilye koyuyor, o bilyeye kendisini konsantre ediyor, bilyeyi uzaktan hareket ettiriyor. Telepati gibi, duyguyu uzağa götürmek nakletmek gibi, telekinezi; uzaktan hareket ettirmek.
Bunlar birer melekedir. Nasıl elektriği öğrendik, ilim ilerledikçe çeşitli şeyleri öğrendik... Ruhî birtakım şeyler, bunların kıymeti yok. Mühim olan Allah’a mü’min kul olmak, Peygamber Efendimiz’e ümmet olmak ve o yolda yürümektir. O yolda yürüyenlere Allah’ın ikramı olan kerâmet, ötekilerin hokkabazlığı ile hiç bir olmaz, çok büyük farkı vardır.