Bir tıp profesörü, “Tasavvuf belki halk tabakası için faydalı olabilir ama bir ilim adamı için sakıncalı, hatta ayıptır. İlim adamının ufkunu daraltır.” demiş. Ne dersiniz?


Muhterem kardeşlerim!

Bir kere bu, tıp fakültesi profesörüdür. Ne kadar olsa nihayet bir tıp fakültesi profesörüdür. Çizmeden yukarıya çıkmasın. İnsan çizme dikmesini bilir de veya kesmesini biçmesini bilir de, bu dini konuyu da ilâhiyat fakültesi profesörlerine bıraksın lütfen…

Değil mi? Biz gidip de tıp fakültesindeki profesörlere; ”Bu adamları niye kesiyorsunuz ya, kanlarını akıtıyorsunuz. Ne diye sağlarına, sollarına iğneleri batırıyorsunuz. Dikiyorsunuz, biçiyorsunuz. Burnuna koku dayıyorsunuz, zavallı adamları bayıltıyorsunuz.” filan diyor muyuz?

Demiyoruz. Ne kadar ters göründüğü halde “Sonunda sıhhat verecek.” diye yaptıkları şeylere müsaade ediliyor. Edebiyat fakültesinden, ilâhiyat fakültesinden bir kimse de kalkıp, ”Sen bunu ameliyat etme!” demiyor.

Neden?

“—Tıp ayrı bir daldır.” diye.

 

E şimdi sen orada profesör olmuşsan, öteki kimseler de öbür tarafta, ilahiyatta profesör olmuş. Herkesin bir bilgisi var.

Tıp dalında bile bir insanın yanına gidiyorsun da; “Ben kalp mütehassısıyım. Senin işin beyin işidir. Bir beyin cerrahına git!” diyor. Veyahut “Senin işin cildiyeyle ilgili…” diyor. Veyahut “Senin işin alerjiyle ilgili, oraya git!” diyor.

Bir kere bu, kendisinin dalı dışına çıkmış. Söylediği de cahilce; alimâne değil cahilâne…

 

Çünkü tasavvuf insana ne emrediyor? Nefsi terbiye etmeyi emrediyor. O emir zaten Kur’an’dan alındığı için, tasavvuf o ilimle meşgul oluyor. Nefsin terbiyesi, cahil adam kadar ilim adamına da lazımdır. Çünkü ilim adamının zararı daha fazla olur. İlim adamı yamuk oldu mu memleketi batırır. Devlet adamı yamuk oldu mu bir milleti batırır. Ama bir cahil burada yalan yanlış yetişmişse, kendisine zarar verir. Ateş olsa cürmü kadar yer yakar. Bir profesör ise birçok insanı şaşırtır.

Onun için, ona da nefis terbiyesi lazım, ahlâk eğitimi lazım. Devlet adamına da lazım, valiye de lazım, devlet başkanına da lazım. 

“—Tasavvuf halk tabakası için faydalı olabilir. İlim adamı için sakıncalı, hatta ayıptır!” demesi tasavvufu hiç bilmediğini gösteriyor. Tabi bilmemesi normal; tıp profesörü nereden anlayacak? Bilmediği bir dal olduğu için yanılıyor.

İlim adamına da lâzımdır. Sakıncalı değil faydalıdır. Tasavvufla ilgilenmek değil, ilgilenmemek ayıptır. Çünkü tasavvuf, ahlâk eğitimidir. Tasavvuf, ma’rifetullahı tahsil ilmidir. Ma’rifetullahı bilmeden insan cahil gelir, cahil göçer. Ahirete bigâne gider.

 

مَنْ كَانَ فِي هٰذِهِ أَعْمٰى فَهُوَ فِي اْلآخِرَةِ أَعْمٰى وَأَضَلُّ سَبِيلاً

(الاسراء:٧٢)

 

(Men kâne fî hâzihî a’mâ fehüve fi’l-ahireti a’mâ ve edallü sebîlâ) “Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır.” (İsrâ, 17/72)

Bu dünyada mânevî bakımdan gözü kör giden, âhirette de gözünü kör olarak açıverecek ve daha fena duruma düşecek. Onun için asıl tasavvufla ilgilenmemesi, ahlâkını düzeltmemesi ayıptır; onun yaptığı ayıptır.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN