Tasavvufu, “Nafile ibadetlerin organize edilmiş bir şeklidir.” diye tanımlayabilir miyiz?


Hayır! Tasavvuf, nafile ibadetlerin organize edilmiş bir şekli değildir. Bazan nafile ibadeti bile bırakır mutasavvıf... Bizim büyüklerimiz diyor ki: “İnsana hizmet bahis konusu olduğu zaman, nafile ibadeti terk ederiz. Çünkü, nafile ibadet insanın ferdî kazancıdır. Ama, başkasına hizmet topluma kazançtır; bunun sevabı çoktur.”

İbrâhim AS Kâbe’yi binâ ettiği zaman, dört köşesinde biner rekât namaz kılmış. Demiş ki:

“—İbadet ettim. Bunu beğendin mi yâ Rabbi? Sana yapabileceğim bundan daha sevgili bir ibadet var mı?”

“—Evet yâ İbrâhim! Bir fakirin kursağında bir lokma ekmek...” buyurmuş.

Demek ki, şahsen sen ibadet ediyorsun, faydası sana... Ama başkasına faydalı bir şey yaptığın zaman, onun kıymeti daha yüksek oluyor, nafile ibadetten önce geliyor.

Onun için, tasavvufta hizmet esas olduğundan, hürmet esas olduğundan, böyle bir nafile ibadetlerin organize edilmiş şekli diyemeyiz. Aksine, gece gündüz çok nafile ibadet eden insanlar vardır, onlara àbid diyor mutasavvıflar... Ama àbidlik, tasavvufun aşağı mertebesidir. En aşağı mertebesi àbidlik mertebesi... Ondan sonra, zâhidlik mertebesi geliyor, ondan sonra âriflik mertebesi geliyor, ondan sonra àşık-ı sàdıkların mertebesi geliyor. Allah’ı seven, Allah tarafından sevilenlerin mertebesi... Yüksek mertebe bu oluyor.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN