Muhterem hocam, ‘Lâ mevcûde illa’llah’ diye zikredenler küfre girmezler mi? Bu zikri yapanlar mahlûkatı reddedip, Allah’ın mahlukàtı yoktan var ettiğini reddedip, mahlûkatı Allah’tan bir parça olarak mı kabul ediyorlar? Bu durum Ehli Sünnet itikadına ters değil mi? Yoksa bunu diyenler başka bir mâna mı kasdediyorlar? Şüpheye düştüm, açıklar mısınız?


Bu tasavvufta derin bir sorudur. Lâ ilâhe illa’llah, yâni ‘Allah’tan başka ilâh yok.’ Başkasına ibadet edilmez, başkasına tapılmaz.

 

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ (الفاتحة:٥)

 

(İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn) “Ancak Allah’a ibadet ederiz ve ancak ondan yardım isteriz.” (Fatiha, 1/5)

 

قُلْ هُوَ اللهُ أَحَدٌ . اللهُ الصَّمَدُ . لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ . وَلَمْ يَكُنْ لَهُ

 

كُفُوًا أَحَدٌ (الإخلاص:١-٤)

 

(Kul hüva’llàhu ehad) “De ki: O Allah birdir. (Allàhu’s-samed) Allah Samed’dir. Kulların bütün ihtiyaçlarını verendir. (Lem yelid ve lem yûled)  O doğurmamış ve doğmamıştır. Kendisinin evveli babası olmadığı gibi, kendisinden sonra evlat vesaire edinmekten de münezzehtir. (Ve lem yekün lehû küfüven ehad) Onun hiçbir dengi yoktur.” (İhlâs, 112/1-4) diye Kul hüva’llahu ehad Sûresi’nde de bildiriliyor.

Lâ ilâhe illa’llah’ın mânasının derinlikleri vardır. İnsan tasavvufta zikir yaptıkça zihninin, gönlünün ve şuurunun ulaştığı mânalar vardır. Bu mânalardan birisi de, Lâ mevcûde illa’llah mânasıdır. Bütün varlıklar netice itibariyle,

 

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ (الرحمن: ٢٦)

 

(Küllü men aleyhâ fân) [Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak.] Rahman, 55/26) buyuruluyor Kur’an-ı Kerim’de…Yani, “Her şey fâni, ancak Allah-u Teàlâ Hazretleri kalacak, başka hiçbir şey kalmayacak.” Bu mânada...

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:[51]

 

كَانَ اللهُ، وَلَمْ يَكُنْ شَىْءٌ غَيْرُهُ (حم. خ. طب. عن عمران

بن حصين)

 

(Kâne’llàhu ve lem yekün şey’ün gayruhû) “Allah vardı ve ondan başka hiçbir şey yoktu.” 

Mahlûkâtı sonradan yarattı. Sonra yine Allah kalacak, başka hiçbir şey olmayacak. Evveli, âhiri yok olan fâni varlıklar da aslında var sayılamaz. Gölge gibi, hayal gibi, bir varmış bir yokmuş, masal gibi bir şey...

Bu mâna ile Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin ehadiyetini, birliğini daha başka derinlemesine bir idrak zihniyetidir. Bu bir tasavvufî neş’edir, ondan sonra da daha merhalelere geçilir.

Güzel sormuş:

 

‘—Bu durumu diyenler başka bir mâna mı kasdediyorlar?’

Evet, o anlaşılan şeriate aykırı olan mânadan, yukarıda söylediği sorulardan çıkan mânadan başka bir mânâ kasdediyorlar. İnkâr yoluyla değil de, Allah’ın varlığını çok kuvvetli bir şekilde hissetmek yoluyla söylüyorlar.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN

[51] Buharî, Sahih, c.X, s.464, no:2953; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.IV, s.135, no:19889; İbn-i Hibban, Sahih, c.XIV, s.11, no:6142; Taberani, Mu’cemü’l-Kebir, c.XVIII, s.204, no:498; Beyhaki, Sünenü’l-Kübra, c.IX, s.2, no:17480; Tahâvî, Müşkilü’l-Asâr, c.XII, s.333, no:4927; İmran ibn-i Husayn RA’dan.

Kenzü’l-Ummal, c.X, s.370, no:29850; Camiü’l-Ehadis, c.XV, s.247, no:15429.