Said-i Nursî, devrin tasavvuf devri değil de imanı muhafaza ve kurtarma devri olduğunu müteaddit defalar zikretmiş; bunu yorumlar mısınız?
Said-i Nursî merhumun, bizim Gümüşhâneli Ahmed Ziyâeddîn Hazretleri’ne üstadım dediğinin şahitleri var... Sağ şahitleri var: Samsun’da Mustafa Bağışlayıcı, Eskişehir’de Abdülvahab’ın babası... Bizzat Said-i Nursî’yle görüşüp anlattıkları şeyler var...
Meselâ, Gümüşhâne’lidir söylediğim şahıs...
“—Nerelisin evlât?” demiş Said-i Nursî merhum kendisine...
“—Gümüşhâne’liyim!” deyince,
“—Hocamın memleketindensin!” diyerek açıkça Gümüşhâneli Hocamız’a bağlı olduğunu söylemiş.
Benim hocam Mehmed Zâhid-i Bursevî’ye de, bir muhakemesi olduğu zaman gelmiş olduğunu hocam bana nakletmişti. “Hocam, ben de Evrâd-ı Bahâiyye’yi —Bahâeddîn-i Nakşıbend Hazretleri’nin evradını— okuyorum.” dediğini; “Bana dua edin, bugün mahkememiz var!” dediğini söylüyorlar.
Ayrıca Mustafa Bağışlayıcı’nın da, bağlı olduğuna dair hatıraları var... Kendisinin tasavvufa bağlılığı vardır; bir... İkincisi imanı kurtarma ve muhafaza, ma’rifetullah’a ermek, mü’min-i kâmil olmak, zâten tasavvufun işidir.
O bakımdan ya bu sözü söylemedi üstâd; ya da söylediyse, “Şu sırada böyle bir şeyhe bağlanmayın da, benim tavsiyelerimi tutun! Çok acil bir durum içindeyiz. Şu risâleleri okuyun, yazın; böyle bir çalışma yapalım!” demiş olabilir.