Bir kardeşimiz, herkesin işine karışıyor; “Bunu şöyle yapma, böyle yapma” diye birçok şeyler söylüyormuş. Ben; “Böyle yapma, kimseye karışma!” diyorum, o da bana; “Ben emr-i mâruf nehy-i münker yapıyorum.” diyor. Ben de ona Bakara sûresinin 44. âyetini okuyorum: “Kendi nefsinize bakmaz da başkalarına mı bakarsınız?” O da bana; “Sen müctehid misin, işime karışma.” diyor. Lütfen bu konuyu biraz aydınlatır mısın?


Emr-i ma’ruf nehy-i münker bir vazifedir. Yapılacak, söylenecek; karışmamak diye bir şey yok. Söylenecek ama emr-i mârufun nehy-i münkerin âdâbına uygun olarak söylenecek. Bir de emr-i ma’ruf ve nehy-i münker yapan kimse emr-i ma’ruf nehy-i münker yaptığı, konuştuğu konuyu iyi bilecek. Bilmeden olursa olmaz! Mezhep farklarını, içtihat farklarını, fetvaları bilmezse haksız ve yanlış bir şey yapabilir.

Meselâ, ben bir Cuma namazından sonra; “Bu Râmûz kitabında geçen bazı vazifeler vardı, onları yapayım.” diye oturdum. Arkamdaki bir hacı efendi bana kızmış, köpürmüş; “Bu niye sünneti kılmadı?” diye söylenmiş. Yanında da bizim arkadaşlardan birisi var. “O hocadır, profesördür. Buradan kızacağına gidip ona söylesene!” demiş. Gelip bana da söylemiyor, söylese ben izah edeceğim.

“Kardeşim! İmam farzı bitirdikten sonra kalkıp sünneti kılmak mecburiyeti yok. Şöyle biraz tesbihat var, onları çekeceğim; ondan sonra ötekileri kılacağım!” diyeceğim ama, adamcağız bilmediği için orada oturmuş, kalkmış, köpürmüş.

Dur! Ne oluyorsun? Bilmediğin konuda konuşuyorsun. Konuyu bilmek lâzım.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN