Kişinin arkadaşını, ihvanını sevmesinde bir sınır var mıdır? İnsan dostunu nasıl sevmelidir? Bu konuda beni aydınlatırsanız sevinirim.


Tabii, bütün sevgiler Allah-u Teâla Hazretleri’nin rızasına uygun istikamette olur ve orada biter. Çok sevdiğiniz bir insan günah olan bir şeyi ister, tavsiye eder ve teşvik ederse; orada tabii o sevgi olmaz. Sevginin hududu, şeriatın çizdiği çizgilerdir. O bakımdan kardeşlerimizi seveceğiz. “Allah sev dedi, birbirimizle bizi kardeş etti.” diye seveceğiz ama ölçülü bir sevgi ile sevmek lâzım.

Peygamber SAS Efendimiz’in bu hususta bir hadis-i şerifi var, diyor ki:[23]

 

أُحْبِبْ حَبِيبَكَ هَوْنــًا مَا، عَسٰى أنْ يَكُونَ بَغِيضَكَ يَوْمًا مَا؛ وأبْغِضْ

 

بَغِيضَكَ هَوْنــًا مَا، عَسٰى أنْ يَكُونَ حَبِيبَكَ يَوْمًا مَّا (ت. هب. عن

 

أبي هريرَةَ؛ طب. عن ابن عُمَرَ وعن ابن عمرو؛ قط. في الأفراد

 

عد. هب. عن علي موقوفًا)

 

(Ühbub habîbeke hevnen mâ) “Sevdiğin insanı ihtiyatla sev, gözü kapalı sevme! (Asâ en yekûne bağîdeke yevmen mâ) Bir zaman gelir, belki düşman olursun. Ona göre tedbirli ol! (Übğud bağîdeke hevnen mâ) Düşmanlık ettiğin kimseye de ihtiyatlı davran! (Asâ en yekûne habîbeke yevmen mâ) Belki bir gün gelir barışırsınız, dost olursunuz. Sonra söylediğin, sarf ettiğin bir sözden dolayı mahcup olursun.” Yâni, “Sonunda pişman olacağın bir söz söyleme!” demek istiyor.

Demek ki seveceğiz fakat çok aşırı itimat edip sırrımızı verip de sonradan müşkül bir durumda kalma gibi durumların da olmaması da tavsiye edilmiş oluyor. Tabi sevgi Allah yolunda olacaktır. Birbirinize hayrı ve hakkı tavsiye edeceksiniz ve kötülük olduğu zaman da ikaz etme vazifesi vardır. Şunu şöyle yapmayın, bunu böyle yapmayın, bu aykırı oldu filan tarzında.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN

[23] Buhàrî, Edebü’l-Müfred, c.I, s.447, no:1321; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.V, s.260, no:6593; Taberî, Tehzîbü’l-Âsâr, c.IV, s.489, no:1705; İbn-i ebî Şeybe, Musannef, c.XIV, s.102, no:37026; Ziyâü’l-Makdîsî, el-Ehàdîsü’l-Muhtâre, c.I, s.247, no:434; Ebü’ş-Şeyh, el-Emsâl, c.I, s.149, no:111; Temmâmü’r-Râzî, el-Fevâid, c.II, s.208, no:1539; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XXX, s.371, Hz. Ali RA’dan.

Tirmizî, Sünen, c.VII, s.277, no:1920; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.III, s.357, no:3395; Taberî, Tehzîbü’l-Âsâr, c.IV, s.489, no:1711; Temmâmü’r-Râzî, el-Fevâid, c.II, s.208, no:1543; Hatîb-i Bağdâdî, Târih-i Bağdad, c.XI, s.427, no:6316; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.II, s.298; Ebû Hüreyre RA’dan.

Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.V, s.213, no:5119; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.I, s.430, no:739; Temmâmü’r-Râzî, el-Fevâid, c.III, s.434, no:1432; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan.

Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.V, s.213, no:5120; Abdullah ibn-i Amr RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.IX, s.24, no:24742; Mecmaü’z-Zevâid, c.VIII, s.167, no:13103: Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.53, no:130; Câmiü’l-Ehàdîs, c.I, s.440, no:707.