Batı müsteşrikleri tarafından ortaya atılan ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi hocalarından bazılarınca da savunulan sünnetin tarihselliği, dolayısıyla günümüz için delil olamayacağı gibi görüşlere ne dersiniz?


Batılılar ilim alanında bile her zaman bilimsel değillerdir. Ben bir üniversite hocası olarak, misaller de vererek bunu size söyleyebilirim. Batılılar ilmi dahi bir amaç için kullanırlar.

Onların bu rivayetleri niçin uydurduklarını söyledim. Sünnet-i seniyyenin bir çelik duvar olması dolayısıyla Ümmet-i Muhammed’i kıpırdatamadıkları, yıkamadıkları için böyle çalışma yapıyorlar.

Bazı fakültelerde bazı hocaların da onların fikirlerine katılması da çok görülen bir şeydir. Çünkü İslâm ülkelerinde Batılılar’ın sözcülüğünü bilerek veya bilmeyerek maaşlı veya maaşsız, gizli veya aşikâr sürdüren insanlar vardır, kadrolu insanlar vardır.

Mısır’da çıkmış bir şahıs, olmadık sözler söylemiştir. Kökenini incelerseniz filanca gizli cemiyettendir, falanca yere mensuptur ve art niyeti vardır.

 

Mesela Leone Caetani’nin Annali dell’Islam, İslâm Tarihi isimli eseri var. Asım Köksal uzun boylu emek sarf etti, onun yanlışlarını çıkarmaya ömrünü sarf etti.

İgnac Goldziher’in Muhammedanische Studien isimli eserinde -arkadaşlar tercüme ediyorlardı, birkaç sayfasına baktım- Arapça’dan yaptığı tercümelerde o kadar çok yanlışlar var ki!.. Adam yahudi, İslâm’ı incelemesi bir maksada dayanıyor.

 

Mesela ben Türkoloji’de doktora tezi aldığım zaman ne yaptım?

15. Yüzyıl’da hadis kitabı yazmış olan, İznik Medresesi’nde müderrislik yapmış olan bir alimi inceledim. Ama o Münih’teki Türkolog Profesör Hans, 16. Yüzyıl’da Osmanlılar’da Afyon İbtilâsı diye bir konu almış. Herkes kendisine uygun bir konu alıyor.

Bizim rahmetli Mehmet Çavuşoğlu vardı, profesör, Allah rahmet eylesin. O da Zâtî’nin Küfürleri üzerine bir çalışma yapmıştı. Herkes kendi üslûbuna göre bir şey seçiyor, bir tarafı tutuyor.

 

Ama şunu net olarak söyleyebilirim hatta ispat edebilirim: Görevli insanlar vardır! İslâm ülkelerinin üniversitelerinde görevli insanlar vardır, kadrolu insanlar vardır! Bir yerlerden emir alan, maaş alan ve amacı sünneti yıpratmak olan, tasavvufu kötülemek olan ve elbirliğiyle, organizasyon olarak çalışan; görevi İmâm-ı Âzam’a hücum etmek olan, bir safî müslümanın sevdiği, bağlandığı ne varsa hepsine var gücüyle hücum eden görevli insanlar vardır!

Her ünvanlı kişi o mesleğin erbabı olmuyor, Türkiye’de ve Batı’da her zaman gerçeği söylemiyor. O bakımdan müteyakkız olunuz. Bir insanın söylediği sözleri dikkatle süzgeçten geçirin, delil arayın!

 

Ben şimdi mesela sizinle konuşurken ayetlerden, hadîs-i şeriflerden misaller vererek anlattım. O kanaatte olan insanlar bu âyetleri nasıl yalayıp yutacaklar, nasıl hiçe sayacaklar, nasıl yürürlükten kaldıracaklar?

Sünnet tarihselmiş, günümüz için delil olamazmış. Pekiyi, İslâm’ın delili olarak ne kalıyor o zaman?

Allah-u Teàlâ Hazretleri:

 

إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللهِ الإِسْلاَمُ (آل عمران:١٩)

 

(İnne’d-dîne inda’llàhi’l-islâm) “Allah’ın muteber saydığı geçerli din, sadece ve sadece İslâm’dır.” (Âl-i İmran, 3/19)

 

وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ اْلإِسْلاَمِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ (آل عمران:٨٥)

 

(Ve men yebtaği gayre’l-islâmi dinen felen yukbele minhu) “İslâm’dan gayrı bir dinle tedeyyün edenler, ömrünü geçirenlerden ibadetleri, dinleri, dindarlıkları, zâhidlikleri, hayratları kabul olmayacaktır.” (Âl-i İmran, 3/85) diyor.

Peki, ben Allah’ın dini olan, Allah indinde geçerli din olan İslâm’ı nereden öğreneceğim, söyler mi bu beyler?

İslâm’ı öğrenmek istiyorum, ilim adamıyım. Çantamda merceğim var, cetvelim var, ölçmek biçmek için incelemek için her türlü malzemem var. Polis hafiyesi gibi çalışmaya hazırım, bütün izleri incelemeye hazırım. İslâm’ı öğrenmek istiyorum. Söyler misiniz bana İslâm’ı öğrenmek için ben ne yapacağım, nereden başlayayım?

Elimde ilk önce Kur’an-ı Kerim var, Allah’ın kelâmı, hiçbir şeyi değişmemiş. Ta Hz. Ali zamanında yazılmış imzalı Kur’an-ı Kerim elimde mevcut. Binâen aleyh Kur’an-ı Kerim elimde bir delil.

 

Ondan sonra Peygamber SAS Efendimiz zamanında tespit edilmiş Efendimiz’in sözleri, hareketleri var. Ben bunları delil olarak almaz olur muyum?

Polis hafiyesi bir saç kılını delil olarak alıyor, değerlendiriyor; “Bu sarışın saç falancanın saçı...” diyor. Kanın tahlilini yapıyor, “A grubu Rh pozitif kan, işte bu da ondandır…” diyor, böyle sonuç çıkartıyor da ben Peygamber Efendimiz’den sahih râvilerle rivayet edilmiş olan bir vesikayı dinimin delili olarak almayacak mıyım?

 

Muhterem kardeşlerim!

İlmî düşünen bir insanın bu sözü söylemesi mümkün değildir! İnsanın eğri de otursa biraz doğru konuşması lazım! Dinimizi nereden öğreneceğiz?

Bin dört yüz yıl önce İslâm gelmiş, Peygamber Efendimiz yaşamış. Peygamber Efendimiz hakkındaki rivayetleri nazar-ı dikkate almazsak Peygamber Efendimiz’i nereden tanıyacağız?

Sonra ne hakla nazar-ı dikkate almıyoruz? Yunanlı’nın Aristo’su hakkında ne malzeme vardır elimizde? Eserinin sıhhatli olduğunu kim söyleyebilir? Yunanlı herhangi bir yazarı alın, Latin yazarlarından falancayı alın, Fransızlar’ın herhangi bir şahsını alın; onun eserinin doğruluğunu bize ne ispat eder?

Ama hadis-i şerifler onların hepsinden çok daha kuvvetli bir şekilde tespit edilmiştir. Onu ancak inatçı bir insan, ayağını yere vurup vurup da ille “Kabul etmek istemiyorum!” diyen bir insan reddedebilir. Yoksa elimizde son derece bol malzeme, çok geniş malzeme var.

 

Bir İslâm tarihçisini düşünün, İslâm tarihini yazacaksınız, Arabistan’ın tarihini yazacaksınız; ne yapıyorsunuz?

Kitabeleri okumaya çalışıyorsunuz, kalıntıları geziyorsunuz, fotoğraf çekiyorsunuz, arkeolojik kazı yapıyorsunuz. Arkeoloji ilmi bizim bu hadis-i şerifin yanında solda sıfır kalır.

Arkeoloji ilminin bulguları ne kadardır, nedir? Devirleri yazıyorlar, Urartu devri diyorlar, Asurlular, Sümerler, şunlar bunlar diyorlar.

Malzeme ne kadar çıktı? Biz onlara inanıyoruz da Asur Devleti diyoruz, Mısırlılar’ın firavunları diyoruz, yirmi ikinci sülale vs. diyoruz.

Dünya tarihini mukayeseli olarak incelerseniz, bu kadar kuvvetli deliller hiçbir kültürde mevcut değildir!

Muhterem kardeşlerim! Bu adamlar doğru söylemiyorlar.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN