Uzun yıllar namaz kılmayan bir insan, namazlarını kaza etmeye başladıktan sonra, bitiremeden ömrü vefa etmeyip ölse, geride kalan namazlarını Allah affeder mi?


Allah’ın işini kullar bilmez. Yalnız biz hadis-i şeriflerden, din kitaplarından bildiğimizi söyleyebiliriz.

Allah-u Teàlâ Hazretleri kulların mükâfâtını niyetlerine göre veriyor. Bunun niyeti ödemek olduğu için ve bir insan bir şeye niyetlenip yapamazsa bile yapmış gibi Allah’ın ona mükâfât verdiğini, Peygamber Efendimiz’in bir hadis-i şerifinden bildiğimiz için; “Allah bunu affeder.” diyebiliriz.

Affetmek bizim işimiz değil, Allah’ın işi. Ama kânûn-i ilâhîyi bildiğimizden böyle diyebiliriz.

 

Bir insan; “Ben yarın hastaneye gideceğim, hapishaneye gideceğim, mazlum veya hasta filanca kardeşimizi ziyaret edeceğim.” dese, bu bir iyi iş yapmaya niyet etmektir. Bir haseneyi, bir iyiliği yapmaya niyet eden bir insan, ertesi gün yapamazsa ne olur? Allah ona yapmış gibi sevap verir.

Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle bildiriyor:[18]

 

مَنْ هَمَّ بِسَيِّئَةٍ فَلَمْ يَعْمَلْهَا، لَمْ تُكْتَبْ عَلَيْهِ؛ وَإِنْ عَمِلَهَا، كُتِبَتْ

 

سَــيِّـئَةً وَاحِدَةً . وَمَنْ هَمَّ بِحَسَنَةٍ فَلَمْ يَعْمَـلْهَا، كُـتِبَتْ لَـهُ حَسَـنَةً

 

وَاحِدَةً؛ وَإِنْ عَمِلَهَا كُـتِبَتْ لَهُ عَشْرَ أَمْثَالِهَا. وَلا يَهْلِكُ عَلَى اللهِ

 

إِلا هَالِكٌ (خ. م. حم . طب. هب. حل. عن ابن عباس؛ م .

حم.ع. عن أنس؛ حم. طب. هب.عن أبي هريرة)

 

(Men hemme bi-seyyietin ve lem ya’melhâ, lem tektüb aleyhi) “Bir kötülüğe yapmaya niyet eden, ama sonra bu kötülüğü yapmayan kimseye bu kötülük yazılmaz. (Ve in amilehâ) Eğer bu kötülüğe dayanamayıp, şeytana uyup, nefse uyup işlerse, irtikâb ederse; (kütibet seyyieten vâhideten.) bir kötülük, bir günah olarak yazılır defterine.

(Ve men hemme bi-hasenetin felem ya’melhâ) Ama bir iyiliği yapmaya niyet edip de, bir sebeple, mâni olup da onu yapamazsa; (kütibet lehû haseneten vâhideh) ona bir hasene yazılır. Yâni yapmadığı halde; bir mâni çıktı, yapmadı, niyet etti diye bir sevap yazılır. (Ve in amilehâ kütibet lehû aşru emsâlihâ) Eğer işlerse, artık onlu misilleriyle, on misli olarak mükâfatlandırılır.

(Ve lâ yehlikü ale’llàhi illâ hâlikün) Allah’ın bu kadar lütfuna, rahmetine, mağfiretine rağmen helâk olan, ancak kendisi helâki hak etmiştir de ondandır.” buyuruyor.

Onun için biz bunu böyle kabul ediyoruz.

 

Bir başka hadis-i şerifte şöyle bildiriyor. Bir keresinde seferde, Peygamber SAS Efendimiz ordusuna diyor ki:

“—Bu gün aranızda olmayan, sefere sizinle beraber gelememiş olan, savaşa katılamamış olan, Mekke’de kalmış olan, Medine’de kalmış olan öyle ashabım var ki, siz bir tepeye çıktıkça, yoruldukça, bir vadiye indikçe, bu yolculuğun meşakkatini çektikçe, sevap kazandıkça, onlar da sevap kazanıyorlar.

Mazeret onları engellemiştir. Gelmeye niyetleri vardı, gelemediler ama sizinle gelmiş gibi, Allah onların da defterine sevap yazıyor.” diyor.

Buradan da biliyoruz, demek ki bir insanın niyeti iyi olunca Allah onu mükâfâtlandırıyormuş.

 

Bir başka nokta:

“—Bir insan ödemek niyetiyle birisinden borç para alsa..” diyor Peygamber Efendimiz; ödemek niyetiyle, aldatmak niyetiyle değil; “Ben bunun üstüne yatarım da ödemem.” filan gibi değil. “Ödemek niyetiyle borç alsa, ödeyemezse bile Allah onu affeder ve onun borcunu karşılar.” diye bildiriyor.

Buna benzer hadis-i şeriflerden, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin lütf u ilâhîsini bildiğimizden öyle diyoruz.

Bu, ödemeye niyet etti, ödemeye girişti, ama eceli kendi elinde değil. Allah bunun ömrünü bu kadar yazmış, yarı yolda bunun canını aldı, bu da borçlarının tamamını ödeyemedi. “Ama Allah onun niyetine göre ödemiş gibi muamele eder.” diye biliyoruz din kitaplarından.

Allah CC, güzel lütfuyla muamele eylesin…

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN

[18] Buhàrî, Sahîh, c.V, s.2380, no:6126; Müslim, Sahîh, c.I, s.118, no:131; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.279, no:2519; Dârimî, Sünen, c.II, s.413, no:2786; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XII, s.161, no:12760; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.I, s.299, no:334; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.II, s.308; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.236, no:716; Ebû Avâne, Müsned, c.I, s.81, no:242; İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.II, s.39, no:1128; Hatîb-i Bağdâdî, Târih-i Bağdad, c.IX, s.415, no:5027; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan.

Müslim, Sahîh, c.I, s.145, no:162; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.III, s.148, no:12527; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.VI, s.170, no:3451; Ebû Avâne, Müsned, c.I, s.115, no:344; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.

Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.234, no:7195; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.IV, s.260, no:4140; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.V, s.388, no:7041; Ebû Avâne, Müsned, c.I, s.81, no:241; İbn-i Râhaveyh, Müsned, c.I, s.26; Ebû Hüreyre RA’dan.

İbn-i Hibbân, Sahîh, c.XIV, s.45, no:6171; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.IV, s.206, no:4152; Hureym ibn-i Fâtik el-Esedî RA’dan.

Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, c.I, s.302, no:502; Tayâlisî, c.I, s.62, no:464; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, c.XIII, s.173, no:2878; Ebû Zerri’l-Gıfârî RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.IV, s.234, no:10315; Mecmaü’z-Zevâid, c.X, s.214, no:17186, 17187; Câmiu’l-Ehàdîs, c.IX, s.18, no:7816; İbn-i Ebî Hàtim, Tefsir, c.I, s.294, no:1074.

Benzer Sorular

Kaynağa git