3. PEYGAMBER EFENDİMİZ

4. NAMAZ



a. Namaz Kılmayanın Durumu?


1. Soru:

Bir insan İslâm’ı biliyor, kendisi müslüman ama, namazlarında ihmalde bulunuyor. Ne dersiniz?


Namaz, oruç, hac, zekât veya diğer ibadetlerden bir tanesi yapılmadığı zaman, farz yerine getirilmediği zaman, Allah onu cezalandırır, günah yazar. Ama ne kadar ceza verecek, ne yapacak, kendisi bilir. Bazen bir küçük terbiyesizlikten dolayı, çatır çatır cehennemde yakar. Bazen de kulun gönlünün paklığından, temizliğinden dolayı affedebilir.

Yalnız, fıkıh kitaplarında, itikad kitaplarında yazılan şudur ki: Bir insan ibadetleri yapmasa, inancı, itikadı olsa, İslâm’dan çıkmaz. Müslümandır ama, günahkâr, kusurlu, eksikli, suçlu müslümandır. İşi Allah’a kalmıştır. Sonradan tevbe edip doğru yola geldiği zaman, eğer Allah affederse, affeder. Affetmezse; o ihmali kadar cehennemde yanar, azabını görür. Ondan sonra, imanı dolayısıyla kurtulur amma, Peygamber Efendimiz SAS’in bir hadis-i şerifini bu sözümün arkasından hatırlatıvereyim; diyor ki:15


وَاللهِ لاَ يَخْرُجُ مِنَ النَّارِ مِنْ دُخُلِهَا، حَتَّى يَكُونُوا فِيهَا أَحْقَابًا؛


وَالْحُقْبُ بِضْعٌ وَثَمَانُونَ سَنَةً، وَالسَّنَةُ ثَلاَثُ مِائَةٍ وَسِتُّونَ يَوْمًا، كُلُّ




15 Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.IV, s.358, no:7029; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d- Duafâ, c.III, s.286; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.XIV, s.535, no:39543; Câmiü’l-Ehàdis, c.XXII, s.430, no:25239.

139

يَوْمٍ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ (الديلمى عن ابن عمر)


(Va’llàhi lâ yahrucü mine’n-nâri min duhùlihâ, hattâ yekûnû fîhâ ahkàben) [Allah’a yemin olsun ki, cehenneme girenler birkaç hukub orada kalmadan çıkmaz. (Ve’l-hukbü bid’un ve semânûne seneh) Hukub da seksen küsür sene demektir. (Ve’s-senetü selâsümietin ve sittûne yevmen) Sene de üç yüz altmış gündür. (Küllü yevmin keelfi senetin mimmâ teuddûne) Ahiretin günü de sizin saydıklarınızla bin senedir.]

Yâni, “Cehenneme düşmemeğe çalışın! Çünkü, cehenneme insan bir kere düştü mü, sonunda çıkacak bile olsa, ahiret yıllarıyla en aşağı iki yüz elli sene kalıyor.” Hesaplıyoruz,

milyonlarca sene ediyor.

Sonra, cehennemdeki azapları küçük görmemek lâzım! Cehennemde meselâ, cehennem ehlinin zakkum yiyeceği söyleniyor. Zakkumun dünyada bile zehir olduğunu artık gazetelerden anladınız.

“Cehennemin zakkumundan bir damla dünya denizlerine damlasaydı, bütün dünya denizlerini zehir gibi acı yapardı.” diye bildiriyor Peygamber Efendimiz... Cehennemde onu böyle, sabah akşam yiyen bir insanın ne ızdırab çekeceğini, ne azaplar göreceğini tahmin edebilirsiniz.


O bakımdan, cehenneme düşmeyecek şekilde tedbir almak, akıllı insanların yapması gereken doğru iştir. Cenneti kazanmak için çalışmak çabalamak, akıllı insanların işidir. Günaha ancak cahiller cesaret eder. Yoksa, “Günahın büyüğü küçüğü olmaz!” diyor bazı büyüklerimiz... Çünkü, günahı kime karşı yapıyorsun? Kime asi geliyorsun? Allah’a...

Asi geldikten sonra, bakarsın Allah bir sille tokat indirtir ki, helâk olursun! İnsanın malına geliyor, arabasına geliyor, evine geliyor... Vücuduna amansız hastalık geliyor. O zaman diyar diyar şifa arıyor, çare arıyor. “Bunun çaresi nedir?” diye gözyaşları içinde arıyor. Sen ilkönce edepsizlik yaptın, bu ceza ondan geldi.

140

Onun için dünyada da çeker, ahirette de çeker. Bu hususlarda hiç bir kimse gevşek olmasın!


2. Soru:

“Namaz kılmayan müslüman değildir.” denilebilir mi?


Namaz kılmayan ihmalkârdır, günahkârdır. “Lâ ilâhe illa’llah, Muhammeden rasûlü’llah” diyorsa, müslüman değildir denemez. İmanı da var, kusuru da var...


3. Soru:

Namazı kasden terk etmenin hükmü nedir? Terk eden kimse kâfir olur mu?


Kasden terk etmek tabirini izah etmemiz lâzım! Adam namazın farz olduğunu biliyor. Kılması lâzım. Ama üşeniyor, tembellik ediyor, kılmıyor. Unutmuş değil, vakit birden geçivermiş değil; kılmadı işte. Suçlu, kabahatli olur, kâfir olmaz. Günahkâr olur ama kâfir olmaz.

“—Namaz da neymiş canım? Ben böyle şeye inanmıyorum.” derse kâfir olur. Hükmünü inkâr ederse kâfir olur.

Vazifesini yapamıyorsa ihmal ediyorsa günahkâr olur, ama dinden çıkmaz. Farz olduğunu biliyor ama yapamıyor, nefsini yenemiyor.


Hadis-i şerifte geçtiğine göre biliyoruz ki Peygamber Efendimiz’in Mi’racında 50 vakit emrolunmuş. Mûsâ AS ile karşılaşınca, onun tavsiyesi üzerine geri dönmüş; onar onar inmiş. Nihayet beş vakte kadar inmiş. Mûsâ AS ondan sonra yine;

“—Bunu da yapamazlar.” deyince;

“—Artık utanıyorum Rabbim’den!” diye dönüp bir daha, “Azalt!” diye niyaz etmemiş. Hadis-i şerifte böyle bir rivayet vardır:

Allah-u Teàlâ Hazretleri: “—Benim huzurumda söz değişmez. 50 vakit emrettim, beş

141

vakte indirdim. 50 vaktin sevabını vereceğim.’ diyor.” buyurmuş.

Vaadi böyledir. Beş vakit namazı ihlâs ile kılana, 50 vakit sevap verilir. Bunu zaten başka ilâhî kanunlardan da biliyoruz.

Allah indinde, yapılan ibadetlerin, iyiliklerin mükâfatları en aşağı bire ondur:16


اَلْحَسَنَةُ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا (خ. د. ه. حم. عن أبي هريرة؛ خ. م.

ن. حب. عن ابن عمرو)


(El-hasenetü bi-aşri emsâlihâ) “Yapılan iyiliğin mükâfatı en aşağı on mislidir.” Bire on verildiğinden, beşin on misli zaten elli eder. Oradan da biliyoruz.


Pekiyi, niye böyle oldu? Allah-u Teàlâ Hazretleri böyle buyurmuş, böyle istemiş, elli



16 Buhàrî, Sahîh, c.II, s.670, Savm 36/2, no:1795; Ebû Dâvud, Sünen, c.I, s.148, no:343; İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.525, no:1638; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.234, no:7194; Hàkim, Müstedrek, c.I, s.419, no:1046; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.I, s.290, no:950; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.X, s.353, no:5947; Dârimî, Sünen, c.V, s.148, no:21353; İbn-i Huzeyme, Sahîh, c.III, s.130, no:1762; Ebû Avâne, Müsned, c.II, s.164, no:2676; Bezzâr, Müsned, c.II, s.399, no:7973;

İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.I, s.325, no:665; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.III, s.345; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VI, s.273; Ebû Hüreyre RA’dan.

Buhàrî, Sahîh, c.II, s.697, Savm 36/55, no:1875; Müslim, Sahîh, c.II, s.812, Savm 13/39, no:1159; Neseî, Sünen, c.IV, s.210, no:2391; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.II, s.64, no:352; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.IV, s.156, no:3859; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.II, s.128, no:2700; Taberânî, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, c.IV, s.172, no:3032; İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.I, s.380, no:773; Abdullah ibn-i Amr RA’dan.

Buhàrî, Sahîh, c.I, s.24, İman 2/30, no:41; Hàkim, Müstedrek, c.I, s.419, no:1046; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.297, no:957; Ebû Saîd el-Hudrî RA’dan.

Tirmizî, Sünen, c.V, s.175, no:2910; Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan.

Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.195, no:1690; Hàkim, Müstedrek, c.III, s.297, no:5153; Dârimî, Sünen, c.II, s.405, no:2763; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.31, no:227; Ebû Ubeyde ibni’l-Cerrah RA’dan.

Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.V, s.148, no:21353; Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.269, no:7605; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.V, s.265; Ebû Zerri’l-Gıfârî RA’dan. Kenzü’l-Ummâl c.I, s.69, no:265; Câmiü’l-Ehàdîs, c.II, s.319, no:1359-1362.

142

vakit emretmiş. Ondan sonra Musa AS ile karşılaşılmış. Onu da biliyordu. Beş vakte indirilmiş. Onu da biliyordu. Bizler bu işin önemini bilelim; beş vaktin Allah’a ibadet etmek için güzel ve kâfi miktarda bir ibadet olmadığını bilelim. Aslında elli vakit kılmamız lazım, hep kılmamız lazım! Elli vakit ne demek? Bir gün içinde, 24 saatte, yani yarım saatte bir Allah’ın huzurunda olmamız lâzım aslında. Bu onu remzediyor. Aslında hep Allah’ın huzurunda olmamız lâzım, ama hadi bunun böyle olduğunu bilin.

“—Sizin için beş vakit yapıyorum. Ama hiç olmazsa beş vakti bırakmayın!” demektir.

İnsanoğlunun tabiatında vardır. Doğrudan doğruya beş vakit dersen, bu zamanın cahilleri gibi, “Bir olsa olmaz mı?” diye pazarlığa kalkar. Ama bunun zaten pazarlığı yapılmış; 50’den beşe indirilmiş. “Artık bunun ikinci bir seçeneği olmadığı bilinsin.” diye Allah böyle murad etmiş. Hikmeti var. Beş vaktin tamam olduğu anlaşılsın.


4. Soru:

Müslümanım deyip namaz kılmayan kimseyi, namaz kılması için zorlamak var mıdır?


Vardır. Çocuğu ise, döğecek bile... İlkönce ikaz edecek, biraz korkutup alıştıracak. Büyük insanda, mezheplere göre “Târiku’s- salâtın, namazı terk edenin hükmü nedir?” diye çeşitli görüşler olmakla beraber, kılmamakta ısrar ederse hapis bile edilir; sen niye kılmıyorsun diye... Hattâ bazı sert mezhepler vardır; “Kılmamakta ısrar eden öldürülür!” diye hükmedilmiştir. İmâm-ı Ca’fer-i Sâdık’ın mezhebinde, Ca’ferî fıkhında öyle yazar.


b. Namazdan Feyz Alamamak


1. Soru:

Kıldığım namazdan feyz alamıyorum; ne tavsiye edersiniz?

143

Feyz almak için çok şeyler lâzım: Başta, lokmanın helâl olması lâzım! Haram lokma ile feyizli ibadet yapılmaz. Lokma haram, midesinde duruyor; Allah sevmez ki! Sevilmeyen bir kimse senin kapına gelmiş, kapıyı çalmış, içeri girmek istiyor. Nasıl bakarsın? Düşün, oradan anla!

Lokma helâl olacak; bir... Abdesti tamam olacak; iki... Yüznumaraya gidiyorlar, doğru düzgün istibrâ, istincâ olmuyor. Üstleri, başları temiz olmuyor. Paçalı pantolonların paçaları yerleri süpürüyor. Şimdi bizim pantolonlarımızın hepsi, —moda dolayısıyla— paçaları arkadan yerleri süpürür. Temiz şeyler gelir, pis şeyler gelir. Elbisesi temiz olmayınca, namaza tesir eder.

Bilgisi az, söylediği söz hakkında bilgisi yok, tekbir hakkında bilgisi yok... Tabii oradan da huzur alamaz.


Onun için, bir kere helâl lokma yesin! Ondan sonra, abdestini düzgün alsın! Oradan başlıyor iş... Dualarını yapa yapa güzel abdest alsın! Temiz olsun; hem kalbi temiz olsun, hem elbisesi temiz olsun!

144

Ondan sonra, biraz dinî bilgi sahibi olsun, dinî kitapları okusun! “Allàhu ekber” ne demek, “Sübhâna’llah” ne demek? Fâtiha’nın mânâsı ne, İhlâs’ın mânâsı ne? Namazda rükû ne oluyor, secde ne oluyor; bunları düşünsün tefekkür eylesin! O zaman inşaallah feyzini çok alacak, Allah’ın lütfuyla...


2. Soru:

Bir insan ibadetten feyz alamıyorsa bunun sebebi nedir, ne yapması gerekir?


Feyz alamamak, insanın kazancında haram olmasından olabilir. Kazancında haramlık varsa, ibadetten feyz almamağa başlar, zikirden feyz almamağa başlar. Soğur, gittikçe yanlış yollara sapar. Onun için, lokmanın helâl olmasına çok dikkat etmek lâzım! Bunun dışında, abdesti sağlam olmadığı zaman feyz almaz. Abdesti eksik almışsa veya yüznumaraya giriyorlar... Hani, İslâm’da ayıp yoktur, söylemek lâzım! Küçük abdest yapmanın, büyük abdest yapmanın İslâm’a göre ölçüsü vardır. Müslüman deve gibi ayakta küçük abdest yapmaz! Salıvermez, şaldır şuldur etrafa sıçratmaz. Kabir azabına uğrar sonra... Dikkat edecek, çömelecek, korunacak, sakınacak... İstibrâ edecek, arkası kalmayacak idrarın... Güzelce temizlenecek. Bunları yapmadan, bakıyorsun adam yüznumaraya giriyor; şar şar ses duyuyorsun. Dışarıya çıkıyor, şadırvandan abdest alıyor, camiye geliyor. Donu ıslak... Her adım attıkça bir damla çıkıyor dışarıya... O zaman, o namazdan feyz alamaz ki! Abdest yok ki, namazdan feyz alsın.

Onun için bir camide gördüm, şadırvana yazmışlar:

“Birçok kimseler namazın buradan başladığının farkında değildir.” diye...

Aferin, çok güzel yazmışlar. Namaz nereden başlıyor? Güzel abdest almaktan... Şaldır şuldur abdest alıyor; kollarını tam yıkamıyor, yüzünü tam yıkamıyor, sakalına tam gitmiyor, ayaklarını tam yıkamıyor... Geliyor, “Feyz alamıyorum!” diyor. Bundan oluyor. Yâni, abdestteki kusurlarından oluyor.

145

Bazen de insanların kötü alışkanlıkları oluyor; gıybet ediyor, dedi kodu ediyor, günahlar işliyor... Bunlar da insanın feyzini kaçırıyor, ağzının tadı kalmıyor. Allah’ın rızâsına uygun, takvâya uygun bir iş yaptı mı; Allah ibadetin tadını verir gönlüne... Bir neşe gelir, bir zevk gelir, bir şevk gelir... Günahlı bir şey yaptığı zaman da, ibadetten tad almamağa başlar.

Demek ki, ibadetten tad almanın şartı, günahlardan sakınmaktır. Haramdan dilini korumaktır, gönlünü korumaktır, elini korumaktır. Midesini haram lokma yemekten korumaktır... Güzelce abdest almaktır. Takvâlı olmaktır.

Binâen aleyh, dönüp dolaşıp her şey takvâya bağlanıyor. Takvâlı olursa bir insan, feyiz de alır.


3. Soru:

İbadet ettiğimde bile içimde bir boşluk var; bunu neyle doldurayım?

146

Bu içindeki boşluğun muhtelif sebepleri olabilir. Bir kere lokmanın helâl olmasına dikkat etmek lâzım! Ondan sonra, abdestin güzel alınmasına dikkat etmek lâzım! İbadeti tadını çıkarta çıkarta, duya duya, aceleye getirmeden yapmak lâzım! O zaman, Allah insanın içine ibadetin tadını verir.

O ibadetin tadını Allah’ın insana vermesi için hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

“—Allah’ı ve Rasûlüllah’ı her şeyden daha çok sevecek ve günaha dönmemek azminde olacak! Günaha, tekrar eski haline dönmektense, ateşe atılmaya razı olacak bir halde olacak! Bu duyguları taşıdığı zaman, ibadetin tadını duyar.” diye hadis-i şeriflerde bildiriliyor.


c. Namazda Vesvese


1. Soru:

Namazda aklımıza olmadık şeyler geliyor; bunun sebebi nedir, çaresi nedir?


Abdesti güzel almaktır. Olmadık şeyler şeytandandır. Namazda huzuru bozmağa çalışıyor, ibadetten sevap kazanmamasını sağlamağa çalışıyor.

İradesine hakim olup kendisini söylediği söze, yaptığı ibadete verecek ve güzel şeylerle meşgul edecek... “Allah’ın huzurundayım!” diyecek, “Kâbe’nin karşısındayım!” diyecek... “El- hamdü li’llâhi rabbi’l-àlemîn” derken mânâsını düşünecek, kendisini okuduğu şeylerle meşgul edecek.


2. Soru:

Namaz kılarken namaz esnasındaki dünyevî şeylerin insanın aklına gelmesi nedendir? Bu şeyden kurtulmak için ne yapmalıyız?


Umumiyetle abdestteki itinâsızlıktandır. Abdest usûlüne uygun ve dualarıyla güzel alındığı zaman bu olmaz. Tabii bir de

147

Arapça’yı bilmeye, okuduğu sûrelerin, söylediği sözlerin mânasını düşünmeye kendisini verecek.

Allahu ekber dediği zaman Allah’ın büyüklüğünü düşünecek. El-hamdü li’llâh derken mânasını düşünecek. Rükûya vardığı zaman, secdeye vardığı zaman zihnini söylediği sözlere ve yaptığı fiillere, ibadetlere verirse, aklına başka şey gelmez. Aklını boş bırakırsa, vermesi gereken yere vermezse, bu sefer boş olan yere vesvese dolar. Onun için, aklını iyi şeylerle meşgul etmeye çalışması lâzım!


3. Soru:

Namaz kılarken insanın kendini tam olarak namaza vermesi için ne gibi pratik tedbirler olabilir?


Bu da abdesti güzel almakla başlar. Ondan sonra devam eder.


4. Soru:

Namazda vesvese gelince tekbiri tazeleyelim mi?


Hayır! Öyle yaparsanız, işin sonunu alamazsınız. Vesvese gelir tekbir alırsınız, bir daha tekbir alırsınız, bir daha alırsınız, bir daha... Çünkü şeytan insanı oradan yakalar. Kat’iyyen vesveseye hiç yüz vermeyeceksiniz. Aldın tamam, yürüyeceksin.

Vesveseye bir kere itibar ettin mi: “Namaz pek iyi olmadı... Oldu galiba ama? Yok, yok olmadı. Haydi bir daha kılayım!” Bir daha kılarsan, bir daha bir vesvese gelir. Onu kılarken bir daha bir vesvese gelir, batağa saplanırsın.

Sakın vesveseye hiç yüz vermeyin! Doğru olduğuna kanaat ettiğiniz şeye göre devam ettirin işi, olsun bitsin.


5. Soru:

Namazda ve diğer ibadetler esnasında elimde olmadan kafama, aklıma acayip vesveseler geliyor. Bu elimde olmadan oluyor. Bunlardan kurtulmak için ne yapmak lazım?

148

Abdesti güzel almak lazım; çünkü şeytan o zaman yanına sokulamaz. Yapacağı ibadetin mânasını düşünerek, ona kendisini daha çok bağlayacak tedbirleri alarak öyle yapması lazım.

Namaz kılma hususunda Hâtem-i Esam Efendimiz’i hatırlayıverdim. O namaza duracağı zaman ne yaparmış? Kendi kendine ne dermiş?

Bak namazı nasıl kılıyor? Biz de kılıyoruz namazı ama o nasıl kılıyor:

“—Bu benim kıldığım namaz, son namazımdır. Azrail arkamda bekliyor.” dermiş, bir.

Namaz bitti mi, cellat boynuna kemendi geçirip onu asacak, Azrail göğsüne çömecek, canını alacak gibi. “Bu son namazım!” dermiş. Son namazını insan nasıl kılarsa öyle kılmak için, bu bir.


Kendisini Sırat köprüsü üstünde düşünürmüş. Karşısında Kâbe-i Müşerrefe’yi düşünürmüş. Daha daha nice şeyler

149

düşünürmüş.

O mübarek neden bunları böyle düşünüyor? Boş olan şey bir şey dolar. Kafayı boş bırakırsan vesvese dolar. Sen kendin güzel şeylerle doldurursan o zaman vesveseye düşmezsin. Kâbe’yi karşına getir, gözünün önüne getir. Allah’ın divanında olduğunu hatırla. Allah’ın divanında niçin el bağladığını düşün. Sübhâna’llah derken her türlü noksandan münezzeh olduğunu düşün. El-hamdü li’llâh derken nimetlerini düşün. Ona hamdi düşün. O zaman bunlar olmaz.


6. Soru:

Namaz kılan insan neyi düşünmeli?


Namaz kılarken insan, Kâbe’yi düşünecek karşısında...

Evliyâullahtan bir zât diyor ki:

“—Namaza durduğum zaman abdesti güzel alıyorum bir kere... Kâbe’yi karşımda düşünüyorum. Ayağımın altında sıratı düşünüyorum, kayarsam cehenneme gideceğimi düşünüyorum. Arkamda Azrâil’in beklediğini düşünürüm. Kıldığım namazın son namaz olduğunu, bundan sonra bir daha namaz kılamayacağımı düşünürüm. Korku ile, zârilik ile namaz kılarım.” diyor.

Namazı böyle kılmağa çalışmak lâzım!


d. Sabah Namazı


1. Soru:

İmsaktan 15 dakika sonra, ezan okunmadan sabah namazını kılabilir miyiz?


Kılınabilir. Şimdiki takvimlerin tertibi, imsak bittiği andan itibaren sabah namazının vaktidir. Hattâ, orucu oraya kadar bırakmamak bile lâzım, daha önceden yemeği kesmek lâzım! O tam sabahın girdiği saattir. Arada boşluk bırakmamışlardır, ihtiyatı kaldırmışlardır. Ondan sonra 15 dakika geçince, haydi haydi kılınır.

150

2. Soru:

Sabah namazına kalkamıyorum, çaresi nedir?


Sabah namazına kalkamamak bir cezadır, muhterem kardeşlerim. Allah’ın bir cezasıdır. Allah affetsin. Bir cezaya müstehak oluyor da Allah huzuruna almıyor. Mânevî bakımdan işin aslı böyledir. Onun için;

Edebe dikkat edecek, bir. Akşamleyin abdestli yatmaya dikkat edecek, iki.

Abdestli yatmadığı zaman şeytan gelir, âzâlarına düğüm vurur. Hadis-i şerifte böyle bildiriliyor. Yani gözünü bağlar, kulağını bağlar, her âzâsını düğümler. Abdestsiz yattığı için, yanına yanaştığı için ezanı duymaz, gözünü açamaz, ibadete kalkamaz. Onun için abdestli yatmaya dikkat edin.

Bir de yemek yiyip vesaire ile nefsi çok kuvvetlendirdiğiniz zaman nefis galip gelir. Tabii uykuyu sevdirttiği için kaldırtmaz. Akşam yemeklerini hafif yiyin, erken yiyin. Yani nefis kuvvetini kaybetmeye başlasın, sabah vaktinde nefsin tâkati kalmamaya başlasın. “ Yat” desen yatmaz duruma gelir. Kerata o zaman karnı acıktığı için bir mutfağa kalkayım diye kendisi kalkacak zaten. Namaz için değil de mutfağa kalkacak zaten. “Bakalım dolapta neler kalmış akşamdan?” diye dolabın başına gidecek. Onun için bu da bir çaredir. Ne yapalım, akşam az yedirirsiniz. Sabahleyin o “mutfağa kalkayım” derken siz de onun yolunu çevirttirirsiniz, yakalarsınız, lavaboda abdest aldırırsınız, camiye getirtirsiniz.


3. Soru:

Sabah erken kalkabilmek için ne yapmalı?


Sabah erken kalkmak için mânevî çarelerden birisi, akşam abdestli yatmaktır. Akşam abdest alırsınız, dört rekât namaz kılarsınız, abdestli yatarsınız. Abdestli yatınca şeytan insanın başına çökemez, âzâlarına düğüm vuramaz. Bunlar hadislerde bildiriliyor. Gözüne düğüm vuruyor, kulağına düğüm vuruyor, her âzâsına düğüm vuruyor. Bağlıyor yani, sımsıkı sucuk gibi...

151

Ondan kalkamıyor. Abdestli yatarsınız.

Geç vakte kadar durup da, üç buçuğa kadar, iki buçuğa kadar oturup da ondan sonra yatarsan, tabii bir saat sonra derin uykuya yatmış bir insanın sabaha kalkması büyük babayiğitliktir. Çok geç kalma. Gece sohbetini kısa kesmek, uykuya erken varıp, uykusunu erkence alıp, sabahı garantilemek de maddî tedbirdir. Maddî tedbir olarak, mümkün mertebe akşam erken yatarsınız, sabahleyin uykunuzu almış olarak kalkmak kolay olsun diye.


4. Soru:

Size muhabbetimize rağmen, İslâmî bilgilerimize rağmen sabah namazlarına kalkamıyoruz. Bazen yatsıyı kılmadan yatıyoruz.


Allah yardımcı olsun, bu tehlike işaretidir. Bir ibadetin yapılmaması çok büyük vebal yükler insana ama insan onu bilmiyor.

Peygamber SAS Efendimiz’e birisi gelmiş demiş ki: “—Öldüm, mahvoldum ah vah!” filan, ondan sonra bir şey söylemiş işte böyle. Peygamber SAS Efendimiz buyurmuş ki:

“—Ben de sandım ki, ikindi namazının sünnetini kaçırdın!” demiş.

Şu anda detayını unuttum, çok iyi hatırlayamıyorum ama öyle bir şey.


İbadetleri muntazam yapmaya çalışmak lazım, neden yapmadığını düşünmek lazım, onu engelleyecek tedbirleri bulmak lazım. Kalkamıyorum, mesela çok istiyorum da sabah namazına kalkamıyorum diyorsa, kocaman bir saat alsın, tokmaklı saat alsın, kafasına tokmak indiren, kova boşaltan saat alsın, bir şeyler yapsın ama tedbirini alsın ille sabah namazına kalksın.

Erken yatsın. “Ha, ben böyle gece geç vakte kadar durunca, sabah namazına kalkamıyorum, erken kalkayım!” desin.

152

Muhterem kardeşlerim!

Mahrumiyettir, bir sabah namazına gidememek, bir yatsı namazına gidememek, kılamamak cezadır. Allah nasip etmiyor huzuruna girmeyi. Huzûr-u ilâhiye gelememenin çok büyük bir ceza olduğunu bilmesi lazım insanın, ondan kurtulmaya çalışması lazım.

Tabii insan böyle kusurunu bildiği halde yapamıyorsa, bir de şu sebep hatıra gelir; insan haram lokma yediği zaman, günah işlediği zaman, o günahlardan dolayı iyiliği yapmaya takat bulamaz artık, yaptırtmaz Allah. Takat, yani bilir, bile bile kaçacak, bilmem ne filan, diye diye kaçar o.

Neden? Kusurundan dolayıdır, haram lokmadan dolayıdır. Lokmanın helâl olmasına dikkat edin, tevbe edin ve maddî, vücuda ait sebepler varsa...

“—Çok yoruluyorum.” Erken yatın! “—Uykum ağır, kalkamıyorum.” Kocaman saat alın, tedbirini bulun.

Komşuya rica edin, deyin ki:

“—Ben gelip kapıyı açıncaya kadar kapıda zil çal!” deyin.

Tedbirini arayın, bulun!


5. Soru:

Sabah namazını ailecek kılardık. “Bizi erken uyandırdın.” demeleri anında acemiliğime gelerek “Vallahi sizi bir daha uyandırmam!” diye yemin ettim. İki ay kadar oldu. Ne yapmam gerekir?


Bu kardeşimiz sabah namazında kaldırmak istemiş. Ailesi efradı, “Erken uyandırdın…” filan diye de biraz mırın kırın edince basmış yemini. Tabii kötü bir yemin!

Muhterem kardeşlerim!

Kötü bir şeye yemin edildiği zaman yapmamak sünnettir. Yemininde; “Ben yemin ettim bir kere, artık bunu böyle yapayım!” demek değil de yeminine uymamak sünnettir. Yemin kefaretini

153

verir ama o işi yapmaz, daha çok sevap kazanır. Onun için kaldırmaya devam etsin. Hatta Peygamber Efendimiz diyor ki;

“—Gece namazına kaldırsın.” Gece namazına karısını kaldıracak! Hanımı nazlanıyor, kalkmıyor:

“—Efendi yüzüne su serpiversin.” diyor.

Hanım erken kalkan uyanık bir hanım, bey biraz tembel;

“—Hanım, beyinin yüzüne su serpiversin.” Tabii muhabbetli bir tarzda, kavgaya hırgüre götürecek tarzda değil. Kaldırmak sevap olduğundan kaldırılmış kimsenin sevabından kaldıran alacağından, bunlardan geri durmamak lazım. Yeminin kefaretini versin, kaldırmaya devam etsin.


e. İkindinin Vakti


Soru:

Öğle namazı, ikindi okunduktan sonra 45 dakika geçinceye kadar kılınabilir mi?


Aslında ikindi ezanı okundu mu, ikindinin vakti girmiş olur ama; bir asrı evvel var, bir de asr-ı sâni var... İmamlarımızın rivayetine göre: Dik bir çubuğun öğle üzeri bir gölgesi var, diyelim 30 cm... Bu 30 cm üzerine, çubuğun boyu kadar daha gölge uzadığı zaman ikindinin vakti girer diyenler var; gölge çubuğun boyunun iki katı kadar daha uzadığı zaman ikindinin vakti girer diyenler var... Bu ikisinin arasında yarım saat, kırk beş dakika bir zaman olduğundan, “Bu ihtilâftan faydalanarak acaba kılabilir miyiz?” demek istiyor. E kaçırmışsa, kılıversin; olur.

Aslında ikindi vaktine kadar tehir etmesi doğru değil...

Buhàrî ve Müslim’in rivayet ettiğine göre, İbn-i Mes’ud RA

şöyle anlatıyor:17



17 Buhàrî, Sahîh, c.III, s.1025, no:2630; Müslim, Sahîh, c.I, s.89, no:85; Tirmizî, Sünen, c.I, s.325, no:173; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.444, no:4243; Hàkim, Müstedrek, c.I, s.300, no:674; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.43, no:372; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.X, s.20, no:9808; Bezzâr, Müsned, c.V, s.192,

154

قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، أَيُّ الْعَمَلِ أَفْضَلُ؟ قَالَ: الصَّلاَةُ لِوَقْتِهَا (خ. م. ت. حم. عن ابن مسعود)


(Kultü: Yâ rasûla’llàh, eyyü’l-ameli efdalü?) “‘Ey Allah’ın Rasûlü, ibadetlerin, amellerin en faziletlisi hangisidir?’ dedim.”

(Kàle) Peygamber Efendimiz cevâben buyurdu ki: (Es-salâtü li- vaktihâ) “Namazı vaktinde kılmak.”

Bazı başka rivayetler de var, ibareler değişebiliyor.

Namazı evvel vaktinde kılmak sevaptır. Tâ o vakte kadar tehir, zaten kusurdur, kabahattir. Ama baktı, öyle bir durum oluverdi; yine kılsın!


f. Kaza Namazı


1. Soru:

Kaza namazına nasıl niyet edilir?


Kaza namazına niyet edilirken, “Yâ Rabbi, kılmam gereken, üzerime borç olan, kazaya kalmış olan en son öğle namazını ödemeye... En son ikindi namazını ödemeye...” diye sondan da başlayabilir; “En evvelki borcumu ödemeye...” diye baştan ödemeye de başlayabilir.


2. Soru:

Bir kimse günlük beş vakit namazın sünnetleri yerine, kazaya kalmış namazlarını kılabilir mi?


Kılamaz. Kılmaması lazım! Sünnetleri bırakmaması


no:1791; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.IV, s.201, no:19308; Beyhakî, Şuabü’l- İman, c.IV, s.10, no:4219; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.I, s.434, no:1885; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VII, s.266; Ebû Avâne, Müsned, c.I, s.287, no:1003; Hamîdî, Müsned, c.I, s.57, no:103; İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.I, s.276, no:103; Tahàvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.V, s.119, no:1779; Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan.

155

gerekir. Sünnetleri kılsın, kazaları ayrı kılsın. Bu hususta mezhepler arasında bir ihtilaf vardır. O kardeşlerimizin duyduğu bizim mezhebimizin değildir. Hanefî mezhebinde bu sünnetleri terk etmesi de ayrı bir vebal oluyor. Bunları kılacak, o namazları ayrıca kaza edecek. Onun yerine bunu kılmak bizim görüşümüz değil, bizim büyüklerimizin görüşü değildir.


3. Soru:

Namaza yeni başlayıp da, kaza namazları çok olan bir kimse, vakit namazlarındaki sünnetleri terk edip kaza namazı kılabilir mi?


Câiz değildir. Vakit sünnetlerini kılacak. Ayrıca bizim tarif ettiğimiz İşrak namazı, Duha namazı, Evvâbin namazı, Teheccüd namazı ve sâireyi de kılacak, onları da bırakmayacak. Ötekisini de ödemeye geçecek. Bizim mezhebimiz, Hanefî mezhebi böyledir.

Bazı başka kaviller var... Şafiî mezhebinde, “Önce farzları ödesin!” demişler ama, bizim mezhebimizde büyüklerimiz diyorlar ki: “—Bu namazları vaktinde kılmadın, bir edepsizlik yaptın, bir günaha girdin, bulaştın. Şimdi o günahı telâfi edeceğim derken, bu sefer Peygamber Efendimiz’in sünnetlerini kılmayıp, oradan bir başka kusur yapıyorsun; uygun olmuyor.” Sen onları kıl; ötekilerini de belirli bir plan dairesinde, yavaş yavaş sünnetlerle ödemeğe giriş. Allah nasıl olsa, rûz-i mahşerde kulların namaz ibadetlerini hesaplarken, farzlarını hesaplayacak; farzlarda eksik varsa, tamamlayacak. Ondan sonra nafilelerle tamamlayacak. Hesabı Allah’a ait... Sen Allah’a güzel kulluk et; o hesabı doğrultur. Yoksa, kimse ameliyle cennete girecek değil...

Büyüklerimiz bu kanaatte, bizim mezhebimiz bu... Başka mezheblerde, başka türlü düşünceler olabilir.


4. Soru:

“Kazası olan kimse, akşamdan sonra Evvâbin namazını ve diğer nafile namazları kılamaz; kılsa bile Allah kabul etmez!” diyorlar. Lütfen bunun hakkında açıklama yapar mısınız?

156

Muhterem kardeşlerim! Akılla, mantıkla gelin bu meseleyi çözelim: “—Kılsa bile Allah kabul etmez!” diyormuş.

Yâhû sen Allah’ın vekili misin? Bir kul namaz kılıyor, “Kılsa bile Allah kabul etmez!” diyor. Kimsin sen yâhu, Allah’tan mesaj mı aldın? Bu ne biçim laf? Bizim ulemamız, “Kılsa kabul olur.” diyor, niye kabul olmayacakmış? Kabul olur kardeşlerim. Peygamber Efendimiz’in hadis-i şerifte, “Kılın! Denizlerin köpüğü kadar günahınız olsa bile affeder.” diye teşvik ettiği bir namazı, “Rasûlüllah emretmiş, tavsiye etmiş; ben de kılayım!” diye kılsam, niye kabul etmesin Allah? Bu nereden çıkıyor, bu ne biçim laf? Bizim Hanefî mezhebimizde böyle bir mesele yok... Kılınan nafile namazlar sevaptır, kılınır.

“—Kaza borcu varsa hocam?” Kaza borcu varsa, kaza borcunu ayrıca ödesin! Zaten namazı vaktinde kılmamış, kazaya bırakmış, bir günah işlemiş; şimdi onu ödeyeceğim diye bu sefer buradaki sevaplı işleri bırakıyor. Olur mu? Bir kabahat işlemiş, o kabahati temizlemek için, birçok iyi şeyi yapmıyor. Olur mu? Olmaz!


Onun için, kardeşlerimiz Duha namazını kılacak, İşrak namazını kılacak, Evvâbin namazını kılacak, Gece namazını kılacak, Teheccüd namazını kılacak. Ondan sonra Allah’tan öteki borçlarını da ödemesi için yardım isteyerek, fırsat buldukça ötekileri de kılmağa girişecek. Mâdem zamanında kılmamış, bir edepsizlik etmiş; onları yavaş yavaş ödemeğe gayret edecek. Hadis-i şeriflerde kılın diye Efendimiz’in tavsiye ettiği namazları kılmamak sûretiyle, ikinci bir edepsizlik yapmayacak. İkinci bir fırsat kaçmış oluyor bu sefer elinden...

O bakımdan bu mantık mantık değildir. Bizim mezhebimizde böyle şey yok... Onları kılacak! Hem, kabul olmaz sözü bayağı ayıp...

“—Allah bunu kabul etmez!”

157

Nereden bildin? Sen Allah’ın vekili misin? Allah’ın gönderdiği salâhiyetli şahıs Peygamber Efendimiz, “Şu namazları kılın!” diyor. Sen de dikilmişsin kılacak insanın karşısına: “Sen kılma, kabul etmez Allah!” diyorsun.

Tevbe estağfirullah... İnsanların aklı karıştı mı, nasıl karışıyor. Sen bizi akıl nimetinden mahrum etme yâ Rabbi!


5. Soru:

Kaza namazları olan kimselerin gayr-i müekked olan yatsı ve ikindi namazlarının sünnetlerini kılmayıp onun yerine kaza namazları kılabileceği söyleniyor, ne buyurursunuz?


Böyle de söylemiyorlar, bütün sünnetleri kılmasın, bıraksın sadece kaza kılsın diyorlar, bizim mezhebimizde bu yoktur. Biz ödemeyi ayrı yaparız, bu faziletleri namazları kaçırmayız. Ama burada sorular gayri müekked sünnetlerdir. Gayr-i müekked sünnet iki tane, birisi ikindinin ilk dört rekâtı, ötekisi yatsının ilk dört rekâtı.

İlle bir yerden bir kırpıştırmak mı lazım? Hiç vakit kalmadı, yer kalmadı da ille bir şeyin yerine bir şey mi yapmak lazım? İlle bir hesap mı gerekiyor? Bu işte böyle bir cimrilik mi gerekiyor?

Ben bunu biraz şey görüyorum, ya onu da kıl, durumun müsaitse onu da kıl, ne oluyor yani? Bunu kılmayayım onun yerine bunu yapayım. Pazarlık yani, 125 bin lira olan şey 124 bin lira olmaz mı, 123 bin lira olmaz mı? Biraz şey görüyorum.


6. Soru:

Kaza namazı borcu olan bir insan nafile namazlarla birlikte kaza namazı kılabilir mi?


Tabii ayrı ayrı kılacak, bizim mezhebimiz öyle. Bazıları diyorlar ki; “Önce kazalar ödensin, ötekiler kılınmaz.” O doğru değil. Bizim mezhebimiz öyle. İşrak namazı, duha namazı, evvabin namazı, gece yatarken namaz, abdest aldığı zaman namaz, tahiyyetü’l-mescid namazı, gece teheccüd namazı; bu gibi

158

namazlar hadîs-i şeriflerde tavsiye edilmiştir, onları sık kılacak. Kazayı ayrı kılacak.

Tamamlayamazsa?

Bir insan ölüverdi, öldü, tamamlayamadı borçlarını; onun hesabı Allah’a kalmıştır. “Farzlardan eksiklik varsa sünnetlerden, sünnetlerde eksiklik varsa nafilelerden tamamlanır.” diye rivayetler, müjdeler vardır.

“Kaza borcu olan bir insanın öteki namazları kılmaması lazım.” diyenlerin sözü niye doğru değil bizde? Çünkü bu sevaplı namazların, Duha namazının mesela, İşrak namazının sevapları ne?


İşrak namazının sevabı; o sabah İşrak namazı kılarsa bir insan, bir hac ve umre sevabı alıyor. Kaçırılmaz bu. Duha namazını kılarsa bir insan, muhsin kullar zümresine katılıyor; kaçırılmaz. Akşam namazının arkasından Evvabin namazını kılarsa, denizlerin köpüğü kadar günahı çok olsa affoluyor; kaçırılmaz. Gece yatarken abdest alıp iki rekât, dört rekât namaz kılıp abdestli yatarsa, bütün gece ibadet etmiş gibi sevap yazılıyor; kaçırılmaz. Geceleyin teheccüd namazına kalkar da iki rekâtçık bile olsa teheccüd namazı kılarsa, dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden daha hayırlı olur, daha çok sevap kazanır; kaçırılmaz.

Bunları kılmayıp onun yerine kaza namazı kılarsa ne olmuş olur? Hem farzı zamanında kılmadı, kazaya bıraktı, bir kaybı oldu; hem de ödeyeceğim derken bu sevaplı namazları kılmıyor, bir kaybı daha oluyor.

Bunları kılacak da, arada farzları ödemeye devam edecek; kàide budur.


7. Soru:

Uzun yıllar namaz kılmayan bir insan, namazlarını kaza etmeye başladıktan sonra, bitiremeden ömrü vefa etmeyip ölse, geride kalan namazlarını Allah affeder mi?


Allah’ın işini kullar bilmez. Yalnız biz hadis-i şeriflerden, din

159

kitaplarından bildiğimizi söyleyebiliriz.

Allah-u Teàlâ Hazretleri kulların mükâfâtını niyetlerine göre veriyor. Bunun niyeti ödemek olduğu için ve bir insan bir şeye niyetlenip yapamazsa bile yapmış gibi Allah’ın ona mükâfât verdiğini, Peygamber Efendimiz’in bir hadis-i şerifinden bildiğimiz için; “Allah bunu affeder.” diyebiliriz.

Affetmek bizim işimiz değil, Allah’ın işi. Ama kânûn-i ilâhîyi bildiğimizden böyle diyebiliriz.


Bir insan; “Ben yarın hastaneye gideceğim, hapishaneye gideceğim, mazlum veya hasta filanca kardeşimizi ziyaret edeceğim.” dese, bu bir iyi iş yapmaya niyet etmektir. Bir haseneyi, bir iyiliği yapmaya niyet eden bir insan, ertesi gün yapamazsa ne olur? Allah ona yapmış gibi sevap verir.

Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle bildiriyor:18


مَنْ هَمَّ بِسَيِّئَةٍ فَلَمْ يَعْمَلْهَا، لَمْ تُكْتَبْ عَلَيْهِ ؛ وَ إِنْ عَمِلَهَا، كُتِبَتْ




18 Buhàrî, Sahîh, c.V, s.2380, no:6126; Müslim, Sahîh, c.I, s.118, no:131; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.279, no:2519; Dârimî, Sünen, c.II, s.413, no:2786; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XII, s.161, no:12760; Beyhakî, Şuabü’l- İman, c.I, s.299, no:334; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.II, s.308; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.236, no:716; Ebû Avâne, Müsned, c.I, s.81, no:242; İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.II, s.39, no:1128; Hatîb-i Bağdâdî, Târih-i Bağdad, c.IX, s.415, no:5027; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan. Müslim, Sahîh, c.I, s.145, no:162; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.III, s.148, no:12527; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.VI, s.170, no:3451; Ebû Avâne, Müsned, c.I, s.115, no:344; Enes ibn-i Mâlik RA’dan. Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.234, no:7195; Taberânî, Mu’cemü’l- Evsat, c.IV, s.260, no:4140; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.V, s.388, no:7041; Ebû Avâne, Müsned, c.I, s.81, no:241; İbn-i Râhaveyh, Müsned, c.I, s.26; Ebû Hüreyre RA’dan. İbn-i Hibbân, Sahîh, c.XIV, s.45, no:6171; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.IV, s.206, no:4152; Hureym ibn-i Fâtik el-Esedî RA’dan. Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, c.I, s.302, no:502; Tayâlisî, c.I, s.62, no:464; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, c.XIII, s.173, no:2878; Ebû Zerri’l-Gıfârî RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.IV, s.234, no:10315; Mecmaü’z-Zevâid, c.X, s.214, no:17186, 17187; Câmiu’l-Ehàdîs, c.IX, s.18, no:7816; İbn-i Ebî Hàtim, Tefsir, c.I, s.294, no:1074.

160

سَـُـُيِّـُئَةً وَاحِدَةً . وَمَنْ هَمَّ بِحَسَنَةٍ فَلَمْ يَعْمَـُلْهَا، كُ ـُتِبَتْ لَـُهُ حَسَـُنَةً


وَاحِدَةً؛ وَإِنْ عَمِلَهَا كُـُتِبَتْ لَهُ عَشْرَ أَمْثَالِهَا. وَلا يَهْلِكُ عَلَى اللهِ


إِلا هَالِكٌ (خ. م. حم . طب. هب. حل. عن ابن عباس؛ م . حم.ع. عن أنس؛ حم. طب. هب.عن أبي هريرة)


(Men hemme bi-seyyietin ve lem ya’melhâ, lem tektüb aleyhi) “Bir kötülüğe yapmaya niyet eden, ama sonra bu kötülüğü yapmayan kimseye bu kötülük yazılmaz. (Ve in amilehâ) Eğer bu kötülüğe dayanamayıp, şeytana uyup, nefse uyup işlerse, irtikâb ederse; (kütibet seyyieten vâhideten.) bir kötülük, bir günah olarak yazılır defterine.

(Ve men hemme bi-hasenetin felem ya’melhâ) Ama bir iyiliği yapmaya niyet edip de, bir sebeple, mâni olup da onu yapamazsa; (kütibet lehû haseneten vâhideh) ona bir hasene yazılır. Yâni yapmadığı halde; bir mâni çıktı, yapmadı, niyet etti diye bir sevap yazılır. (Ve in amilehâ kütibet lehû aşru emsâlihâ) Eğer işlerse, artık onlu misilleriyle, on misli olarak mükâfatlandırılır.

(Ve lâ yehlikü ale’llàhi illâ hâlikün) Allah’ın bu kadar lütfuna, rahmetine, mağfiretine rağmen helâk olan, ancak kendisi helâki hak etmiştir de ondandır.” buyuruyor.

Onun için biz bunu böyle kabul ediyoruz.


Bir başka hadis-i şerifte şöyle bildiriyor. Bir keresinde seferde, Peygamber SAS Efendimiz ordusuna diyor ki:

“—Bu gün aranızda olmayan, sefere sizinle beraber gelememiş olan, savaşa katılamamış olan, Mekke’de kalmış olan, Medine’de kalmış olan öyle ashabım var ki, siz bir tepeye çıktıkça, yoruldukça, bir vadiye indikçe, bu yolculuğun meşakkatini çektikçe, sevap kazandıkça, onlar da sevap kazanıyorlar.

Mazeret onları engellemiştir. Gelmeye niyetleri vardı,

161

gelemediler ama sizinle gelmiş gibi, Allah onların da defterine sevap yazıyor.” diyor.

Buradan da biliyoruz, demek ki bir insanın niyeti iyi olunca Allah onu mükâfâtlandırıyormuş.


Bir başka nokta:

“—Bir insan ödemek niyetiyle birisinden borç para alsa..” diyor Peygamber Efendimiz; ödemek niyetiyle, aldatmak niyetiyle değil; “Ben bunun üstüne yatarım da ödemem.” filan gibi değil. “Ödemek niyetiyle borç alsa, ödeyemezse bile Allah onu affeder ve onun borcunu karşılar.” diye bildiriyor.

Buna benzer hadis-i şeriflerden, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin lütf u ilâhîsini bildiğimizden öyle diyoruz.

Bu, ödemeye niyet etti, ödemeye girişti, ama eceli kendi elinde değil. Allah bunun ömrünü bu kadar yazmış, yarı yolda bunun canını aldı, bu da borçlarının tamamını ödeyemedi. “Ama Allah onun niyetine göre ödemiş gibi muamele eder.” diye biliyoruz din kitaplarından.

Allah CC, güzel lütfuyla muamele eylesin…


8. Soru:

Her farz namazın arkasından kaza namazı kılınabilir mi?


Kardeşimiz bunu niçin soruyor?

Sabah namazından sonra, ikindi namazından sonra mekruh vakitler var. Bir kere öğleden sonra kılınabiliyor, akşamdan sonra kılınabiliyor, yatsıdan sonra kılınabiliyor.

Sadece sabah ve ikindiden sonra farz kaza namazı kılınabilir mi? Kılınabilir. O namazların arkasından nafile namaz kılınmadığı için bu soruyu sormuş kardeşimiz.

Diyor ki:

“—Acaba farz olan namazı da kılamaz mıyız?” Kılabilirsin. Çünkü o farzdır. O ötekiler gibi değil; nafile namazlar öyle.

“—Kerahat vaktinde de kılabilir mi?”

162

Kerahat vakti iki çeşittir: Bir, hiç namaz kılınmayan kerahat vaktidir. Güneşin doğmasından İşrak zamanına kadar sabahki bu vakitte, insan farz namazı da kılamaz.


Sabah namazı kılamadı, uyudu kaldı, bir mâni oldu, birden bayıldı, uyandı baktı ki güneş doğmuş, abdest aldı ama o vakitte kılamaz.

Neden? Çünkü o, namaz da kılınmayan kerahat vaktidir.

Bir de “Namaz kılınabilen, ama nafile namaz kılınamayan kerahat vakti” vardır: Sabah namazının edasından güneşin doğuşuna kadar ki zaman, ikindi namazının edasından güneşin batışına kadar olan zaman.


Hiç namaz kılınamayan zamanlardan bir tanesi de güneşin tepeye geldiği zamandır. Ona “zeval vakti” diyoruz. Öğlen vakti, öğlen namazındaki zamandan önceki bir miktar zamandır.

Bu miktar ne kadar? Bazı alimlere göre kırk elli dakikadır, bazı alimlere göre daha kısa bir zamandır. Bazı mevsimlere göre ve bazı bölgelere göre de bu zaman biraz değişir. Gecenin gündüzün uzunluğuna göre, yaza kışa göre de değişir.

O bakımdan biz umumiyetle kırk elli dakika evvelinden itibaren öğle namazından evvel kılmama yönündeyiz. Sabah namazında da güneşin doğmasından işrak vaktine kadarki otuz kırk dakika kılınmaz; akşamleyin de güneş batarken kılınmaz.

Demek ki güneş doğarken, güneş tepedeyken, güneş batarken hiç namaz kılınmayan zamanlar var. Güneş doğarken ki zaman aşağı yukarı garantili, öğlendeki zaman biraz tereddütlü, akşamdaki çok kısa bir zamandır.


Bir de bunun dışında nafile namaz kılınmayan vakitler var:

Sabah namazı eda edildikten sonra daha güneş doğmamış, o zamanki vakit… İkindi namazını eda ettikten sonra daha güneş batmamış, o zamanki vakitte nafile namazlar kılınamıyor ama, farz borçlarını ödeyebilir.

163

g. Namazı Oturarak Kılmak


1. Soru:

Nafile namazlarda, sağlıklı ve sağlam olduğu halde oturarak kılınması efdal olan var mı; varsa, hangileridir?


“Ayakta kılınacak bir namaz, oturarak kılındı mı, fazileti %50 azalır, yarı yarıya iner.” diye hadis-i şerif var... Yalnız Pakistanlı kardeşlerimizde gördüm, burada da bir iki defa söyledim.

Bizim Mehmed Zâhid Kotku Rh.A Hocamız da gece yatma namazında bazen yapardı. Yatsıdan sonra abdest alıyor, yatacak. O yatmadan evvel kılınan namazı, oturarak kılıveriyorlar.

Peygamber Efendimiz’den öyle bir rivayet var da, ondan yapıyorlarsa, o rivayete uygun olsun diye yapıyorlarsa; o zaman uygun olur. Peygamber Efendimiz’e uyma aşkıyla yapmış oluyorlar.


2. Soru:

Namazda otururken, Ettahiyyatü’yü okurken şehadet parmağını kaldırmak sünnet midir?


Ettahiyyatü’yü okurken, “Eşhedü en lâ ilâhe” derken şehadet parmağı kalkacak, ondan sonra inecek. Hadis-i şerifte bildirilmiştir, sünnettir. Peygamber Efendimiz de böyle parmağını kaldırırdı.


3. Soru:

Sehiv secdesini Tahiyyat’tan sonra mı yapacağız, yoksa Allahümme Salli ve Barik’ten sonra mı; bilgi verir misiniz?


Sehiv secdesine varmak için, Allàhümme Salli’yi ve Barik’i okuyup, ondan sonra selâm verip secde etmesi gerekiyor.


4. Soru:

Sandalyede namaz kılınır mı? Bugün bazı camilerde ön safa

164

sandalye konulması doğru mu?


Bir insan namazı ayakta tam kılabilirse, ayakta kılar. Kılamazsa, oturarak kılması caizdir. Kılamazsa, başıyla imâ ederek kılması olur. Mazereti ağırlaştıkça, namazı da hafifler, rahatlaşır.

Onun için, insan oturarak namaz kılabilir. Fakat, sandalyeyi camiye getirmek ve camide sandalyeyle namaz kılmak doğru değildir. Adam sandalyesini yükleniyor sırtına, camiye getiriyor, kenara koyuyor, orada kılıyor. Arkada kılıver, ayağını uzatarak otur. Yâni, sandalye olmadığı yerde, eğilemeyen insan başka türlü oturabilir.

Camilerin tertibini bozmayalım, bid’atlar çıkarmayalım!


h. Seferilik Hakkında


1. Soru:

Ne zaman seferî olunur?


Üç günlük karayolu uzaklığına giden, gitmeye niyetlenen bir insan, beldesinin kenar mahallesinin son evinin yanından çıktı mı

seferî olur.

Şu kasabada oturuyorum, üç günlük yola gitmeye niyetlendim, evimden çıktım; kasabanın evleri bitti, tarlaları başladı, öğlen namazı kılacağım, iki rekât kılarım. Çünkü evler bitti, beldenin hududu bitti; seferîlik başlar.

Üç günlük mesafe nedir?

Fıkıh kitapları; “Bir yaya ortalama altı saat yürür.” diyor. Bir saatte beş altı kilometre yürür. O zaman üç gün 18 saat eder, beş kere 18, 90 eder. 90 kilometre kadar bir mesafeye niyetlenmiş gitmişse bir insan seferî olur. Dört rekâtlı namazlar iki rekât kılınır, ama üç rekâtlı akşam namazı tam kılınır, iki rekâtlar zaten iki rekâttır.


O zaman ne kalmış oldu? Öğle iki, ikindi iki, yatsı iki rekât

165

kılınacak.

Acil durum varsa sünnetler kılınmaz, farzlar bile kısaltılıyor; sünnetler kılınmaz. Geniş zamanı varsa, vakti müsaitse, isterse sünnetleri kılar. Vitri kılacak.

Bolu-İstanbul arası seferî olur mu? Olur. 90 km’yi geçti mi olur.


2. Soru:

Memleketimiz Konya... Okulumuz Ankara’da... İstanbul’a üç ay için çalışmağa geldik. Ankara’ya birkaç günlüğüne gittiğimizde namazlarımızı seferî olarak mı kılacağız. mukim olarak mı kılacağız?


Bir insanın asıl vatanı, doğduğu, evinin olduğu yerdir. On beş günden fazla durmak niyetiyle gittiği ve ikamet ettiği yer de vatan-ı ikamettir. Yâni, ikametten dolayı vatan olmuş oluyor; oradan ikameti kalkarsa vatan değildir. Bir insan vatan-ı ikametten ayrıldığı zaman, vatan-ı ikamet bozulur; onun vatan-ı ikametliği kalmaz

Onun için, şimdi İstanbul’a gelmiş, üç aylığına burada mukim olmuş. Kendisi Konyalı olduğu için, iki-üç günlüğüne Ankara’ya gittiği zaman seferî olur.


2. Soru:

Seferilik mesafesi 90 km midir yoksa 18 saatlik yol mudur?


Seferilik mesafesi üç günlük yoldur. Bu da, “Günde altı saat yaya yolculuk yapacak, ondan sonra dinlenecek. İnsanın bir tâkati var, normal şekilde böyle seyahat ediliyor.” diye hesaplanır. İnsan ortalama olarak saatte 5-6 km yürür. Günde ortalama 30-35 km’dir. Bu da üç günde 90 km civarında bir mesafe eder.

Mesafe önemlidir, saat önemli değildir. Meselâ uçağa biniyor, İstanbul’dan Ankara’ya 45 dakikada gidiyor ama, 450 km’lik mesafeye gittiği için Ankara’da seferidir.

Seferilik saat hesabı değildir. Yaya bir yolcunun üç günde

166

gittiği mesafe kadar gittiği zaman seferi olur.


3. Soru:

Seferi halde iken dört rekâtlı bir namazın son rekâtına yetişen 1


Seferî haldeki bir insan mukim bir imama uydu mu, seferîlik bahis konusu değildir. Normal insanın yetişemediği rekâtları nasıl tamamlaması gerekiyorsa, öyle tamamlar.


4. Soru:

Günümüzde seferî olmanın değişik tanımları yapılıyor. Teknolojiye göre seferî olmak durumu değişir mi?


Değişmez. Büyük İslâm İlmihali’ndeki şartlara uygun olarak işinizi yaparsınız.


5. Soru:

Namaza durduk, namazı kıldık. Biz son rekâttayken birisi yetişti. Biz seferî olduğumuzdan iki rekât kıldık. Şimdi bu şahıs ne yapacak? Son rekâtta yetişti; bizim dört rekât kılıp kılmadığımızı bilmiyor. Bu şahıs ne yapacak?


İmamın vazifesidir. İmam selâm verdikten sonra “Biz seferîyiz, iki rekât kıldık, siz ona göre tamamlayın!” diyecek ki bilecek, ona göre tamamlayacak.


6. Soru:

Piknik için 90 kilometreden uzağa gidersek seferî olur muyuz?


Olursunuz. 90 kilometreden uzağa gidişin sebebi ne olursa olsun, gidince seferi olunuyor.


7. Soru:

Öğrenim görmek için İstanbul’da yaşıyoruz. Burası vatan-ı aslî olarak kabul edilebilir mi? Öteki vatan-ı aslî, doğup büyüdüğümüz kent aslîlikten çıkar mı? Memleketimizde 15 günden az kalırsak

167

seferî hükmünde mi oluyoruz?


Bir insanın yerleştiği yer onun vatan-ı aslîsi oluyor. Bir vatan-ı aslîsi var, yerleştiği yer; bir de yola çıktığı zaman 15 günden fazla kalmaya niyet ettiği yer var, vatan-ı ikâmet deniliyor. 20 gün kalacaksa namazları tam kılacak ama asıl yeri değil, evinin barkının olduğu yer değil; tam kılacak.

Sefer zamanından fazlaca kaldığı yer, ona da vatan-ı ikâmet deniliyor. Berikisine vatan-ı aslî deniliyor. Şimdi buraya gelmiş, dört sene burada kalacak, burası vatan-ı aslîsidir, buradan başka bir yere, velev doğduğu belde bile olsa, gittiği zaman,15 günden az kaldığı zaman, orada iki rekât kılacak.


i. Camide İhlâs Okunması


1. Soru:

Namazlardan önce camide ihlâs okumanın bir mahzuru var mıdır? Bazıları mekruh diyorlar, bazıları da okumayınca karşı çıkıyorlar.


Yoktur, çünkü Kur’an sûresidir, sevaptır. Bu bizim camilerde daha önceleri böyle aşikâre okunuyordu. Bunun faydası şu oluyor: “Bak artık sünnet kılma zamanı azaldı, biraz sonra kamet getirilecek!” gibi bir mânası, işareti oluyordu. O bakımdan faydalı... Ama, Kur’an okumak sevap olduğundan, aynı zamanda da sevaplı...


2. Soru:

Farz namazlarda, ilk sünnetlerden sonra İhlâs-ı Şerif okumak bid’at midir?


Sevap kazanmak niyetiyle, “O arada sünnet kılanlar da tamamlasınlar.” diye okuyuveriyorlar. Sûre okumak niye bid’at olsun. Bir mahzuru yoktur. Bid’at dini bozan; bir takım yanlış fikirler ortaya çıkaran şeylere denir. Öyle bir durum yoktur inşaallah.

168

3. Soru:

Yatsı namazından sonraki tesbihler bid’at mıdır?


Hayır! Namazlardan sonraki bütün tesbihler sünnet-i seniyyedir. Peygamber Efendimiz’den tavsiyedir. Bizim sabah ve yatsı namazından sonra bu camide yaptığımız özel zikir de Hatm-i Hâcegân’dır. Hatm-i Hacegân da Hızır AS’ın öğrettiği bir sevaplı zikirdir.


4. Soru:

Farz namazlarından sonraki istiğfar, sadece ikindi ve sabah namazlarına ait bir şey mi; yoksa, diğer farzlardan sonra da istiğfar etmek gerekir mi?


Her namazın farzından selâm verdikten sonra üç defa Estağfiru’llah denilmesini burada okuduk, Râmûzü’l-Ehâdis’te geçti. Yâni her namazda, “Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llah... Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llah...” dedikten sonra istiğfar edilir.


j. Hem Namaz, Hem İçki


Soru:

Bir arkadaş hem namaz kılıyor, hem içki içiyor. “Bu kötü alışkanlığını bırak!” dediğimizde, “Onun yeri ayrı, onun yeri ayrı...” diye cevap veriyor. İkisinin bir arada yapılması hakkında bilgi verir misiniz?


Aziz ve muhterem kardeşlerim, bu çok büyük bir hastalıktır. Bizim Türkiye’de müslümanlar, fikrî bakımdan çok çeşitli hastalıklara tutulmuşlardır. Kimisi veremden beterdir, kimisi kanserden beterdir, kimisi AIDS’ten beterdir. Bir büyük meşhur fikir hastalıklarından bir tanesi budur: “—Onun yeri ayrı, onun yeri ayrı...”

169

Öyle saçma şey mi olur? Bu kadar saçma şey olamaz yâni... İnsan Allah’ın emrini tutacak, Allah’a teslim olacak. Müslüman ne demek, müslim ne demek? Kendisini Allah’a teslim eden kul demek...

Hani geliyor askerlik şubesine 19 yaşında, 20 yaşında

delikanlı... Diyor ki: “Tamam, ben geldim; filâncanın oğlu falancayım, askerlik yapmağa geldim!” diyor ya... Müslim ne demek? Kendini Allah’a teslim eden... Onun emrini tutacak; onun emrine razı, buyruğuna razı... Haramlarını haram belleyecek, haramlardan sakınacak... Helâlleri helâl belleyecek, emirleri emir belleyecek, yapacak... Müslüman bu demek... “Yâ Rabbi ben senin buyruğunu tutmağa razı oldum. Tevbe ettim, yanlış yolu bıraktım, doğru yola geldim.” demek...


Şimdi böyle söyleyen insanların hali ne olur, biliyor musunuz? Sonunda imansız gider. Çünkü oyuna gelmez bu iş, oyuncak değil; alaya gelmez! İnsan elinden geldiğince Allah’ın yolunda gitmeğe çalışacak, her günahtan kaçınmağa çalışacak! Hattâ büyüklerimiz demişlerdir ki:

“—Günahın küçüğü olmaz.” “—Canım küçük günah aldırma!” Hayır! Küçük günahlar bile yapıla yapıla büyür, ejderha gibi olur. Solucan gibiyken, ayağınla def edebilecekken, ejderha gibi olur, yedi başlı olur. Ondan sonra, padişahın oğlu gelse kesemez kafasını...

O bakımdan bu kötü huyları atmak lâzım! Bu çok fena bir hastalıktır.

“—Onu da yaparım, onu da yaparım... Onun yeri başka, onun yeri başka...”

Haa, böyle yaparsan cehenneme gidersin. Çünkü bu, Allah’ın diniyle alay etmek gibidir. İnsan elinden geldiğince Allah’ın yolunda gitmeğe çalışacak da, nefse uyarsa, şeytana uyarsa, ayağı kayarsa kayacak; o ayrı... Kayarsa, yine tevbe edecek, yine yola gelecek. Ama “Onun yeri başka, onun yeri başka...” diye haramı helâl sayarsa, o zaman kâfir olur insan... Bu, küfür kokan bir

170

duygudur, çok tehlikeli bir hastalıktır.


Bir de, “Zaman sana uymazsa, sen zamana uy!” diyorlar. Bu da “Bu zaman küfür zamanıdır, gel kâfir ol!” demenin bir başka ifadesidir. Öyle şey yok! İslâm’ın emirleri 1400 yıldır hep aynıdır. Kâinat var olduğu müddetçe, kıyamet kopuncaya kadar hep aynı olacaktır, hiç değişmeyecektir. İçki haramsa, haramdır. Namaz farzsa, farzdır.

“—Üç vakte indiremez miyiz?” Hayır! Dörde de indiremezsin, üçe de indiremezsin, bire de indiremezsin.

“—Pazar günleri kılsak olmaz mı?” Hristiyanlar öyle yapıyor. Onlar dinlerini kestiler, kestiler, kestiler... Onların dinleri artık işe yaramaz hale geldiğinden, Allah İslâm’ı gönderdi. Bozdukları için gönderdi. Bozmasalardı devam edecekti. Kâfirler gibi, hristiyanlar gibi olmayalım! Allah’ın emirlerini ciddiyetle uygulamağa çalışalım.

Eğer ciddiyetle uygulamazsa insan, bir edepsizlikten, bir böyle şapşal konuşmaktan, bir böyle edepsizce düşünceden dolayı —

Allah saklasın— öyle bir felâkete uğrar ki, belini doğrultamaz. Sülâlesinin beli doğrulmaz. Onun için bu gibi hallere düşmeyin!


Müslüman nasıl olacak? İmana geldikten sonra tekrar günah işlemekten, tekrar o eski hale gelmekten, ateşe atılmaktan korkar gibi korkacak!

Bunlar züğürt tesellisidir, beynamaz özrüdür. Günaha devam etmek için şeytanın uydurduğu bahanelerdir. Şeytan insana çok bahaneler bulur, insanları çok aldatır. Zâlimi zulüm yönünden aldatır, âbidi ibadet yönünden aldatır; ille bir kusura, günaha sokar. Bu kardeşimizi de demek ki öyle aldatıyor. “Onun yeri ayrı, onun yeri ayrı...” O zaman insan mahvolur. Allah saklasın...

Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor ki Allah-u Teàlâ Hazretleri:


أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ (البقرة:٥٨)

171

(Efetü’minûne biba’dı’l-kitâbi ve tekfurûne biba’d) “Allah’ın bazı ayetlerine, kitabının bazı cümlelerine inanıyorsunuz da, ba’zılarına kâfir mi oluyorsunuz? Bunun cezâsı ne kadar büyüktür, biliyor musunuz?” (Bakara, 2/85) diye Allah-u Teàlâ

Hazretleri, böyle ikili, kaypak, oynak olanların cezâsının büyüklüğünü bildiriyor bu ayet-i kerimede... Sakın ha, böyle cahilliklere düşmeyin!


k. Namaz Terk Edilmez


1. Soru:

Yaptığımız ibadetlerde ihlâslı olamadığımız zaman, ibadetleri terk etmeli miyiz?


Hayır, ibadetler hiç bir zaman terkedilmez. İbadeti ihlâsla yapmağa çalışır insan... Yapsa da yapamasa da, zevk alsa da almasa da ibadet terkedilmez. Çünkü, Allah emretmiştir, yapılacak! Zevk için değildir bu... Zevk duysa da, duymasa da yapılması gerekir. Ama, ihlâsla yapmağa çalışacak!


مَا لاَ يُدْرَ كُ كُلُّهُ ، لاَ يُ تْرَكُ كُلُّهُ .


(Mâ lâ yüdrekü küllühû, lâ yütrekü küllühû) “Tamamı güzelce yapılamayan bir şey, tamâmen de bırakılmaz.” denilmiştir.

Güzel namaz kılamıyorsan, devam et, bir zaman gelir, güzel kılmaya da Allah seni muvaffak eder. Zamanla alışırsın.


2. Soru:

Haram yemiş bir kimsenin okuduğu Kur’an, kıldığı namaz, yaptığı ibadet kabul olur mu?


Olmaz. Hadis-i şeriflerde bildiriliyor, burada okuduk; “Kırk sabah namazı kabul olmaz!” diye bildiriliyor. Haram yememeğe

172

çok dikkat etmek lâzım! Bir müddet, o haramın tesiri geçinceye kadar kabul olmuyor. Onun için harama bulaşmamağa dikkat etmek lâzım!


3. Soru:

Bir muhasebecide çalışıyorum, odaların birisinde namazımı kılıyorum. Patronum, namaz kılarsam işlerin aksayacağını söylüyor. Şayet böyle namaz kılmaya devam edersem, benimle çalışmayacağını ve işten atacağını söylüyor. Ben de tuvalete diye gidiyorum, vakit kaybolmasın diye sadece farzlarını kılıyorum. İşimden de atılmak istemiyorum. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?


Namaz kılmamak diye bir şey yok! O işyerinde çalışmak farz mı? İlmihal kitabında mı yazıyor? Başka işyerine gidersin. Öyle bir herif-i nâşerife iş yapacağına güzel bir iş ararsın, olur biter.

Ama o adam razı olmasa bile; “Ben sana hakkımı helal etmiyorum. Maaş veriyorum, sen namaz kılamazsın!” dese bile bu namaz kılar. Çünkü namaz Allah’ın emridir. Ötekisinin bunu yasaklamaya hakkı yoktur.

Gücü yeterse başka yerde iş bulsun. Gücü yetmezse şu anda başka yerde iş bulamıyorsa orada çalışsın, namazını kılmaya devam etsin. Sünnetleri de kılmaya çalışsın. Öğle tatilinde kimse bir şey diyemez.

Sabah namazını camide kılacak. Akşamla yatsıyı evde kılacak. Bir ikindi kalıyor. Bu kadar basit, çok büyük bir dert değil. İkindinin sadece farzını kılabilir. Çünkü sünneti gayr-i müekked sünnettir.


4. Soru:

Çalıştığımız yerde namaz kılmaya müsaade etmiyorlar. Bu durumda, kılamadığımız namazları eve gittikten sonra kaza etsek olur mu?


Olmaz! Namazın farzlarından birisi de vakittir. Vaktinde edâ edilmesi farzdır. Bir farz yerine gelmemiş oluyor. Dünya üzerinde

173

sadece o işyeri olmadığına göre, daha binlerce, milyonlarca işyeri olduğuna göre, ya o işyerinde namaz kılmayı sağlayacak, rica ederek, anlatarak; ya da kendisine daha iyi bir iş arayacak! Bir kere öğle tatilinde öğle namazını kılabilir. Sabah namazını da evde kılar. Geriye bir ikindi namazı kalıyor. Yâni, dediği kadar değil bu iş, işin doğrusuna bakılırsa... İkindi namazında da; ötekiler süt molası, çay molası, sigara molası yaparken, o da abdestini hazır tutar. O hazır tuttuğu abdestiyle kısa tarafından namazı kılıverir. Yanında seccâde bulundurur.


Biz askere gittiğimiz zaman bir arkadaşımız, bir muşambayı katlamış katlamış, sokmuştu beline... Çamurda, toprakta, tarlada, bayırda, nerde olursa; namaz vakti geldi mi çıkarırdı onu, sererdi, namazını kılardı.

İlk gün bir bocalıyor insan... Eğitim alanında abdest alacak yer yok, abdest bozacak yer yok, su yok... Ne yapalım? Haa, abdestli gezmem lâzım demek ki... Öğleyin yemek yedikten sonra alelacele abdest alıyor, abdestli oluyor insan ikindiye kadar... İkindide zâten on dakika bir mola oluyor. Mola düdüğü çaldığı zaman kimisi sigara içiyor, kimisi yatıyor, kimisi kitap okuyor... Kimisi güreşiyor birbiriyle... Bizimkiler de namaz kılıyor.


5. Soru:

Haram para ile inşa edilen bir camide namaz kılınabilir mi?


Kılarsın. Onsuz cami zor bulursun. Vebali yapanlarındır. Hepsini kurcalayacak, karıştıracak olursan, adımını basacak yer bulamazsın, halin harab olur. O kadarını karıştırmadan namazını kılarsın, vebal onların boynuna...


l. Namazın Hikmetleri


1. Soru:

Kur’an-ı Kerim’de; “Namaz insanı kötülüklerden alıkoyar.” buyuruluyor... Namazın daha başka ne gibi faydaları vardır?

174

Ayet-i kerimede buyruluyor ki:


إِن الصَّلاَةَ تَنْهَى عَنْ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ (العنكبوت :٥٤)


(İnne’s-salâte tenhâ ani’l-fahşâi ve’l-münker) [Muhakkak ki, namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.] (Ankebut, 29/45)

Namaz Allah tarafından emredilmiş bir ibadettir. Her ibadetin sebebi, hikmeti, faydası vardır. Namaz insanı günün beş vaktinde çekip çekip Allah’ın çizgisine getirme ibadetidir. Günün beş vaktinde ayarlama ibadetidir. Dünyanın yaşamına, meşgalesine, hay huyuna dalan insanın günde beş defa akordunu düzeltme ibadetidir.

İnsan bu ibadeti yaptıkça; abdest almasıyla stresi gider, sinirleri gevşer, vücudu rahatlar, kan dolaşımı hızlanır, şöyle olur, böyle olur, bir rahatlık olur. Yatıp kalkmasıyla, secdesiyle rükûsuyla, kıyâmıyla kuûduyla, beyninin kanla yıkanıp yeni kanın gelip yorgunluk malzemelerinin gitmesi sûretiyle kafası dinlenir. Kalbi de mânevî bakımdan temizlenir, kötü duygular silinir. Bir önceki namazla bu namaz arasındaki yaptığı kusurlar bağışlanır ve temizlenir. Namazların böyle günahları da affettirme faydası vardır.

Sıhhî faydası vardır. Eklemler hareket eder, adaleler çalışır, bir bakıma jimnastik olur, egzersiz olur. Vücuda faydası vardır. Kafaya faydası vardır. Yorgunluğu izâle edicidir. Ruha faydası vardır. Dünyaya faydası vardır. Âhirete faydası vardır.

İnsan bir namaza gelince insafa da gelir. Bir kötülüğe niyet etmişse bile o kötülükten vaz geçer. Kötülüğü yapmayı bırakır. Böylece namazın bir de kötülükten uzaklaştırma özelliği vardır. Âyet-i Kerime böyle...


2. Soru:

Zihni devamlı olarak günlük işlerle meşgul olmaktan

175

kurtarmak için ne yapmalıdır?


İbadet etmeli, namaz kılmalıdır. Neden namaz günde beş defa farz olmuştur? Öğleyin namaza gitsin, abdest alsın, huzurlu bir namaz kılsın; dünya işlerinden sıyrılsın diye... İkindi vakti gitsin, abdest alsın; usûlüne uygun, aceleye getirmeden namaz kılısın, dünya işlerinden kurtulsun diye...

Şimdi millet namazları öyle kılıyor ki... Meselâ ticarethanede, kendisini yoran bir işte çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor... Gidiyor seccadeye... Takır tukur, takır tukur namaz kılıyor. Hop geliyor. Bunun bir faydası olmaz. Öbür tarafın harareti soğumuyor bile... Bir duraklıyor, ondan sonra tekrar işine, gücüne...

Öyle olmayacak! Şöyle bir gidecek, namazı bir kılacak... Suudlular çok hoşuma gidiyor, herkes tenkid eder ama... Namaza ezan okunmadan önce gidiyorlar. Güzel abdest alıyorlar. Kur’an-ı Kerim okuyorlar. Bekliyorlar. Namazı kılıyorlar. Namazdan sonra dua etmeden kalkarlar diyorlardı, hiç de doğru değil... Herkesten fazla dua ediyorlar. Duayı yapıyor ama, tek başına yapıyor; sen onun ne yaptığını görmüyorsun. Gayet güzel de dua yapıyorlar.

İbadetler insanı kurtarır. Günde beş vakit namaz insanı günlük meşgalelerin sıkıntısından çekip sıyırmak içindir.


m. Namazın Vakitleri


1. Soru:

Televizyonda bir İlâhiyat Fakültesi dekanı, İslâmiyet’te beş vakit namaz gibi kesin durumun olmadığını, kişinin isterse bunu üç vakite indirebileceğini veyahut da toplu kılabileceğini söyledi.


Bunların hepsi cahilliktir. Cahillikten bile öteye hem dâl, hem mudıl; yâni hem kendisi sapık, hem de başkasını saptırıyor. Bunların sözleri bunca müctehitlere, bunca asırlarca yazılmış kitaplara aykırıdır. Cevapları vardır. Uzun sözün kısası; bunlar hem kendileri sapık, hem de başkalarını saptırıyorlar. Ama şu

176

kadar söyleyebilirim ki, namazın farzlarından birisi vakittir:


إِن الصَّلاَةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَاباً مَّوْقُوتًا (النساء:٣٠١)


(İnne’s-salâte kânet ale’l-mü’minîne kitâben mevkûtâ) [Çünkü namaz, müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.] (Nisâ, 4/103) buyrulmuştur.

Vakit olmadan namaz olmaz. Vakit farzlarından bir tanesidir.

Hepsini toplu kılarsa, vakit olmadan yapmış oluyor. Ya vakit girmeden toplu kılacak, ya da vaktini geçirecek, kazaya bırakacak, öyle kılacak. İkisi de yanlıştır. Kazaya kalması edâ gibi değildir, sorumluluğu muciptir.

Bunu tavsiye eden insan da hem kendisi sapıktır, hem de başkasını saptırıyor demektir. Bu farza karşı geliyor.

Namazın altı tane dışından, altı tane içinden farzı var, diye bilmiyor musunuz? Namazın farzlarından bir tanesi vakit değil mi? O vakte uymuyor işte. Farzı çiğniyor, farza aykırı şey söylüyor.


2. Soru:

Allah-u Teàlâ Hazretleri, Peygamber Efendimiz’e Mi’rac’da elli vakit namaz emretti de sonra beş vakte indi. Mûsâ AS; “Git Rabbine rica et, ben bu insanları denedim, bunlar bu kadar namaz kılamazlar, hafifletsin diye iste.” diye söyledi. Peygamber Efendimiz de müteaddit defalar geldi, döndü, geldi, döndü, beş vakte indirildi. Ama “Beş vakit kılındığı zaman 50 vaktin sevabını Allah veriyor.” diye hadis-i şerif var. Demek ki hadise böyle cereyan etmiş. Neden böyle cereyan etti?


Beş vakit namaz kıldığımız zaman, 50 vakit sevabının hâsıl olduğunu bilelim, sevinelim diye. Onun Mi’rac’dan hatırası öyle, emrolunması öyle... Dinî emirlerde tedric, yani bir şeyin tedricen gelişmesi vardır. İçkinin haram kılınması da üç kademede olmuştur. Daha başka emirler de böyle kademe kademe gelmiştir.

177

Dinin emirlerinin kademe kademe gelmesi Allah’ın hikmetindendir, kulların hazmı kolay olsun diyedir. Yani meseleleri anlaması ve ona âşina olması kolay olsun diyedir.


3. Soru:

Beş vakit namaz üzerimize farz olduğuna göre Kuzey Kutbu’nda durum ne olacak?


Namaz vakitleri teşekkül etmiş olan en yakın merkeze uygun olarak, takdir ederek orda namazları kılması gerekiyor.

İsveç’e, Norveç’e gittiğiniz zaman bir noktadan sonra, altı ay gece altı ay gündüz olan yerler başlıyor. Güneş altı ay hiç batmıyor, şöyle bir çıkıyor, bir iniyor. Altı ay da hiç görünmüyor. Ne yapacak orda? Beş vakit namaz vakitlerinin teşekkül ettiği en yakın yerde vakitler nasılsa, ona göre vakitleri takdir edecek, kılacak. Başka kaviller de var ama, ulemanın genellikle görüşü budur.


n. Teheccüd Namazı


1. Soru:

Teheccüd namazına kalkamıyorum, ne yapayım?


Teheccüd namazına kalkmak için akşam abdestli yatmak lazımdır. Abdest alacak. Ondan sonra iki rekât, dört rekât namaz kılacak. Abdestli yatacak. Akşam yemeğini de az yemek lazımdır. Evliyâullahtan İbrahim ibn-i Edhem Hazretleri’nden nasihat istiyorlar. Diyor ki;

“—Karnın tokken gece ibadetini yapmayı hiç umma. Mümkün olmaz.” Akşam hafif yiyecek ki, gece uykusu hafif olsun, teheccüde kalkabilsin. Onun için, akşam yemeklerini sebze olarak, hafif olarak, erken olarak yersiniz. Bir de abdestli yatmaya, namaz kılıp yatmaya dikkat edersiniz.

Bir de tavsiye edilen duası vardır:

178

اَللَّهُمَّ أَيْ قِظْنِي فِي أَ حَبِّ السَّاعَةِ إِلَيْكَ، وَاسْتَعْ مِلْنِي بِأَحَبِّ


اْلأَعْمَالِ يَدَيْكَ


(Allàhümme eykıznî fi ehabbi’s-sâati ileyke, ve’sta’milhu bi’l- ehabbi’l-a’mâli yedeyk) “Beni en mübarek zamanda uyandır yâ Rabbi! En sevdiğin ibadeti işlemeye muvaffak eyle yâ Rabbi!” demek.

Bunu da okuyun!


2. Soru:

Teheccüd namazlarına gece kalkamıyorum. Yatmadan önce 12 ile 12.30 civarında kılsam olur mu?


Olur. Kalmayacağını anlayan bir insan böyle yatmadan önce kılsa, olur. Ama Teheccüd namazına kalkmak için kolaylıklar vardır. Akşam yemeğini erken yersiniz, biraz da az yersiniz. Kalkarsınız o zaman... Çünkü çok yemek insanı uyutuyor.

Erken yatarsınız, kalkarsınız Teheccüd namazına... Çünkü, geç yatmak insanı Teheccüde kaldırtmıyor. Basit tedbirlerle çözümleyebilirsiniz. Duası vardır, duasını edersiniz, Allah’a sığınırsınız; Allah kaldırır.


3. Soru:

Uyumadan seher vakti kılınan namaz da teheccüd namazı olur mu?


Tabii, Teheccüd namazı uykuyu bölüp, uykudan kalkıp kılınan namazdır ama; işin oldu, uyuyamadın, geç geldin... vs. O vakitte kılınınca yine teheccüd namazı olur.


4.. Soru:

Daha önceleri gece namazına kalkabildiğim halde, son iki

179

aydır kalkamıyorum. Halbuki, kış geldi, kalkmak daha kolay... Gece yatarken tok karnına yatmamağa çalışıyorum. Abdestsiz de yatmıyorum. Başka ne yapmamı tavsiye edersiniz?


Abdestsiz yatmaması güzel... Çok tok bir halde yatmaması, o da güzel... Buna rağmen kalkamamak; belki yediği lokmalara haram karışıyordur da ondan Allah nasib etmiyor. Öyle bir durum olmasın diye lokmanın helâl olmasına dikkat etsin! Bir de, her zaman söylüyorum, şöyle küçük bir saat aldım ben... Tek bir kalem pille çalışıyor. Kuruyorsun, “Dıt dıt... Dıt dıt...” diye uyandırıncaya kadar çalıyor, sinirini bozuyor insanın... Çok güzel... Biraz da yataktan uzağa koyarsanız, “Dıt dıt... Dıt dıt...” ille kaldırıyor.


Herkes rüya anlatıyor burada, kâğıt gönderiyor; bir rüyamı da ben anlatayım: Yaz tatilinde çoluk çocuk burada Hocamız’ın yanında... Ben Ankara’ya gittim. Yoruldum, yattım öğleyin... Ama, yine fakülteye gitmem lâzım... Bu marifetli saati kurdum, yattım. Çok yorgunum, çok uykusuzum, yolculuk da yaptım; derin bir uykuya dalmışım. Rüya görüyorum:

Rüyamda şöyle 25 cm kadar küb şeklinde bir kutu... “Dıt dıt... Dıt dıt...” diye sinyal veriyor. Sağına bakıyorum, soluna bakıyorum, altına bakıyorum, üstüne bakıyorum, eviriyorum, çeviriyorum... Başka arkadaşlar geliyor, inceliyoruz... “Yâhu bunun düğmesi yok, iğnesi yok! Nereden ses geliyor?” diyoruz. Sonra, rüyanın içinde: “Yâhu, bu benim uyanmak için kurduğum saat olmasın?” diyorum. Uyanıyorum, hakîkaten o saatmiş. Çeşitli senaryolar, rüyalar göstertiyor ama, sonunda böyle uyandırtıyor bizi...


o. Tesbih Namazı


Soru:

Bir profesör tesbih namazının bid’at olduğunu söylüyor. Ne dersiniz?

180

Cevap: Tesbih namazı sünnettir, bid’at değildir. Ama “Tesbih namazı tek tek kılınırdı. Cemaatle kılınması yoktu.” diyebilir o profesör. Cemaatle kılınmasının caiz olduğunu da kitaplarımız söylüyor.

“—Neden?” Adam tek başına kılamayacak. Peygamber Efendimiz de, “Kılsın bu namazı, sevaptır.” buyurmuş. Tek başına kalsa tesbih namazı kılmasını bilmiyor, kılamayacak. O zaman imam öne geçer; onlar da onun arkasında kılarlar, öğrenirler, olur. Öğretme mahiyetinde de oluyor.

Allah tek namazı da kabul eder. Toplu namaza daha çok sevap veriyor. Biz burada, camide namazı toplu kılıyoruz, sevabı daha çok veriyor. Burada nafile namazlar, evet, münferiden kılınır ama (farz olmayan namazlar) teravih namazını da topluca kılıyoruz. O da caiz, demek ki Tesbih namazı da olabilir. O profesör bu noktaları iyi bilmiyor. O kitapları okumamış.


p. Gusül ve Abdest


1. Soru:

RE 545. sayfanın 17. hadisinde “Gusülden sonra abdest almazlardı.” denmiş. Bunu anlayamadık.


O hadis-i şerifin sebebi şudur: Gusül abdesti hem insanı cünüplükten kurtarır, hem de abdest alacak, namaz kılacak, Kur’an okuyacak bir abdest almış gibi o imkânları da sağlar. Bunda vesvese edip de, bir de arkasından abdest almaya kalkmayı Efendimiz uygun görmemiş. Dinimizde vesvese uygun değil. Tereddüde lüzum yok; gusül abdesti hem cünüplükten kurtarır, hem de insanı namaz kılacak, Kur’an okuyacak hale getirir. Ayrıca vesveseden, “Bir de şunu alayım da tamam olsun.” dedi mi işler karışır diye…

“—Gusül abdestinden sonra tekrar abdest alan bizden değildir. Vesvese etmesin, sözümüze itimat etsin.” diyor. Maksat budur.

181

2. Soru:

Oflu bir yazarın kitabında banyodan çıkarken gusül abdesti aldıktan sonra namaz abdesti almaya bid’at deniliyor. Gusül abdestinden önce namaz abdesti alınır, diyor. Fakat bir başka ilmihal kitabında ise gusül abdestinden sonra alınır, diyor. Bunun hangisi doğrudur?


Peygamber SAS Efendimiz’in hadis-i şerifi vardır:19


مَنْ تَوَضَّأَ بَعْدَ الْغُسْلِ، فَلَيْسَ مِنَّا (طب . عن ابن عباس)


(Men tevaddaa ba’de’l-gusli, feleyse minnâ) “Gusül abdesti aldıktan sonra tekrar namaz abdesti alan bizden değildir!” buyuruyor.

Bunun mânası: “Senin aldığın gusül abdesti kifayet eder, sen bu gusül abdestiyle namaz kılabilecek durumdasın. Vesveseye lüzum yok!” demektir. Allahu a’lem, Peygamber Efendimiz vesveseli, tereddütlü şeyleri engellemek için öyle buyurmuş oluyor.

Ona rağmen, Peygamber Efendimiz’in bu ikazına rağmen alsa yine olur ama, almaması daha uygun! Abdesti zaten vardır, ötekisi fazladan olmuş oluyor.

Gusül abdesti alırken normal sırası: Önce ağzını çalkalayacak, mazmaza, istinşak yapacak. Namaz için abdest alır gibi abdest alacak. Ondan sonra boy abdesti alacak, çıkacak. Önceden alacak, sonradan almak hadîs-i şerife aykırı, sünnete aykırı. Ama olur, öyle de olsa olur.


3. Soru:

İnsan “Abdestim var mı, yok mu?” diye şüphe ederse ve bu



19 Taberani, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XI, s.267, no:11691; Heysemî, Mecmaü’z- Zevâid, c.I, s.610, no:1484; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan. Kenzü’l-Ummal, c.IX, s.325, no:26249; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XX, s.180, no:21846.

182

devamlı oluyorsa ne yapar?


Aldırmaz. Abdesti aldıktan sonra kaçırdığını bilmiyorsa, kaçırdığında şüphe ediyorsa abdesti vardır, namazı kılar, korkmaz. Abdesti bozduğunu biliyor da “Ondan sonra almış mıydım, almamış mıydım?” diye orada tereddüdü varsa o zaman yoktur. Yani neyi garantili biliyorsa o esastır. Onun arkasından “Oldu mu, olmadı mı?” diye şüphe ettiği şeye itibar olunmaz.

“—Acaba abdestim var mı, yok mu? Aldıydım ama kaçtı mıydı, kaçmadı mıydı?” Kaçtığını kat’î biliyor musun?

“—Yok, bilmiyorum, tereddütlüyüm, kıpırdar gibi oldu...” Sesi yok, kokusu yok, bir emare yok;

“—Kaçtı gibi geldi...” Olmaz. Gibi geldiyse bozulmaz. Gibi geldiyse abdestin var, namazını kıl, hiç korkma! “—Ama yüznumaraya gitmiştim hocam, hatırlıyorum, ondan sonra şadırvanın başına geldim, bir arkadaş beni lafa tuttu, acaba ondan sonra abdest aldım mıydı, almadım mıydı?” Bozduğunu iyi biliyorsun, ondan sonra aldığını iyi bilmiyorsun; o zaman abdestin yok.

Kat’î bildiğin ilk şey esastır. Şüpheli bildiğin, “Acaba öyle mi ki, böyle mi ki?” diye tereddüt ettiğin şeye itibar etmeyeceksin.

Bu şeytanın hepimize tatbik ettiği oyunlardan biridir, çok yapar. Gelir, insana musallat olur.


4. Soru:

Namazda abdesti bozulan bir kimse ne yapmalı? Sonra tekrar kılmak niyetiyle namaza devam etse, olur mu?


Olmaz! Abdest bozuldu mu, namaz bozulur. Namaza abdestsizken devam edilmez! O zaman bozacak namazı... Çıkabiliyorsa, çıkar; çıkamıyorsa, oturduğu yerde oturur.


r. Namaz Kılmayanın Pişirdiği


Soru:

183

Namaz kılmayan bir kadının yaptığı yemekler yenir mi? Namaz kılan bir kimse, namaz kılmayan eşiyle bir arada yatabilir mi?


Bir kimse namaz kılmıyorsa, mü’minse, imanı varsa, inkâr etmiyorsa... “Namaz da ne imiş?” derse kâfir olur. “Namazın rükûsu da ne imiş? Kıraat de ne imiş?” derse yine kâfir olur. Neden? Farz olduğunu biliyoruz çünkü... Bir farzını inkâr etse bile yine kâfir olur, dinden çıkar. Çünkü Allah’ın belli olan bir emrini, belli olduğu halde reddetmiş ve inkâr etmiş oluyor; kâfir olur.

Ama red ve inkâr etmiyor da, alışmamış, tembel, haylaz, şeytana uyuyor, nefse uyuyor, kılamıyor; günahkâr olur. O zaman kâfir olmaz. Aradaki farkı iyi bilmek lâzım! Günah-ı kebâir, yâni büyük günahlar insanı imandan çıkartır mı? Çıkartmaz. İşlediği günahlardan dolayı boyundan büyük veballer yüklenir, çok günah yüklenir ama; imandan çıkmaz. Kâfir diyemeyiz, müşrik diyemeyiz, günahkâr müslümandır deriz. Tevbe edebilir. Allah affederse affeder veya cezâlandırır; onu Rabbimiz bilir.


Binâen aleyh, bir kadın namaz kılmıyorsa... Mü’min ama kılmıyor. Keşke, küçükten anası babası öğretseydi. Alışkanlık haline gelmeyince, sonra nasıl zor oluyor. Küçükten öğretmek lâzım! Büyüyünce şimdi, kocası zorlasa kılmaz, babası zorlasa kılmaz. Evlendim der, sana ne der... İş işten geçmiş oluyor. Bu bir ayrı facia... Çocuklarımızı namazı seven, Rasûlüllah’ı seven, sünneti seven insanlar olarak yetiştirmek gayretinde olmalıyız.

Ama, bir kadın sırf tembelliğinden, şeytana uymasından namaz kılmıyorsa, bundan dolayı kâfir olmaz. Yaptığı yemek yenir. Namaz kılan eşiyle bir arada yatabilir.


s. Kısa Kollu Gömlekle Namaz


1. Soru:

Kısa kollu elbise ile namaz câiz mi?

184

Kısa kollu elbise ile namaz erkekler için câizdir. Hem de kerahatsiz caizdir. Ama şu şartla:

“Bir insanın üzerindeki elbisenin kolu uzun olup da, kolunu kıvırır da namaza öyle durursa; mekruh olur. Çünkü uzun koldu, kıvırdı, kısa yaptı; bu, saygısızlık alâmeti... Ama, elbisenin biçilişi kısa kolsa; kısa kollu olduğu için, onda kerahat yoktur.” diyor. Ömer Nasûhî Bilmen kitabında böyle yazmış.

Fakat, genel bir kaide olarak kardeşlerimiz şunu bilsinler: Cami ibadet yeri olduğundan, Allah’ın huzuru olduğundan; her mescide giderken, insanın en güzel, en temiz, en alımlı şekilde giyinmeğe çalışması, ibadete saygısının gereğidir.


يَابَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ (الأعراف:١٣)


(Yâ benî âdeme huzû zîneteküm inde külli mescidin) [Ey Ademoğulları! Her mescidde ziynetinizi takının, güzel ve temiz giyinin!] (A’raf, 7/31) buyrulmuştur. O bakımdan, camiye mümkün olduğu kadar ciddî kıyafetle gelmeye çalışmak da tavsiye edilir.


Benim temennim, arkadaşlara tavsiyem —kendim de öyle yapıyorum, görüyorsunuz— uzun kollu giyinmeleridir. Hem çocuklarınıza, hem kendinize, hem bebelere, kim olursa olsun mümkünse uzun kollu giydirmeğe çalışın!

Uzun kollu yazlık elbise arıyoruz çarşıda pazarda; bulmakta bayağı zorluk çekiyoruz. Suudî Arabistan’a gidiyorsun; etekler uzun, kollar kısa... Biz uzun yapalım! Ama bir insanın gömleği kısaysa, onunla camiye gelmişse, namaz kılmışsa; namazı caizdir. Bunu da peşin olarak söylüyoruz. Yâni, alacağınız zaman uzun kollu almanızı tavsiye ederim, fakat kısa kollunun da mahzuru yok...


2. Soru:

Hanefî mezhebinde çorapsız namaz kılmanın hükmü nedir?

185

Cevap: Hiçbir mahzuru yoktur. Hatta çorabın kirliyse çorapsız kılmak daha iyidir. Kokuyorsa “başkalarına ezâ cefâ vermesin” diye, çıkarmak daha iyidir. Şâfiîlerde de “çıplak kılmak iyidir” diye biliyoruz. Ama bizde hürmet nişânesi giyinmek kuşanmak olduğundan;


يَابَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ (الأعراف:١٣)


(Yâ benî âdeme huzû zîneteküm inde külli mescidin) [Ey Ademoğulları! Her mescidde ziynetinizi takının, güzel ve temiz giyinin!] (A’raf, 7/31) buyrulduğundan, mescide mümkün olduğu kadar derbeder olmayan bir kılık kıyafetle, derli toplu gelmeye çalışmak lazım.

Seni seyreden, sana bakan insanlarda senin hakkında nasıl bir intiba uyanıyor? O önemli. Dikkat etmeli, derbeder çıkmamalı!

Ben bir keresinde “Peygamber Efendimiz’in sünnet-i seniyyesidir.” diye siyah sarık sardım, çıktım. Bir keresinde aldırmadım, parke giydim. Baktım millet bayağı etkileniyor, ters etkileniyor. Dikkat etmek lazım.! Kapıya birisi gelmiş, Peygamber Efendimiz bakraçtaki sudan saçını, sakalını düzeltmiş. Hz. Âişe Validemiz “Sen de mi yâ Rasûlallah?” diyor. Karşıdaki insana derbeder görünmemek de önemli oluyor. Bunlara dikkat etmek lazım.


t. Takke ve Sarık


1. Soru:

Sarık sardığımız ve secdeye gittiğimiz zaman, alnımız ve burnumuz yere değmiyor; namaz kabul olur mu?


Peygamber Efendimiz’in, sarık üzerine secde ettiğine dair hadis-i şerif geçen derslerde okuduk. Sarık alınla yer arasına girmişse, bir mahzuru yoktur. Ama, tamamen sarığa dayalı olarak

186

secde yapılıyorsa, o zaman olmaz. Alnın, burnun yere değmesini sağlamak lâzım. Arkaya ittirirsiniz, sağlarsınız.


2. Soru:

Takkesiz namaz kılmanın mekruh olması. Bu durumda takke taktığımız halde alnımızda bulunan saçların tamamen kapanmaması, dışarda kalmasının mahzuru var mı?


Peygamber SAS Efendimiz, takke ile namaz kılmıştır, takkenin üzerine sarık sararak kılmıştır. Takke olmadan sarık sararak kılmıştır. Bazı kereler de hiç birisi olmadan, yani takke ve sarık da olmadan kıldığına dair rivayet de var. Fakat uygun olan, sarık sararak takke ile kılmaktır. Bunun sevabı 70 kat daha fazladır. Mümkünse buna uymalıdır. Önden veya kenarlardan saçın görünmesi mahzur teşkil etmez.


u. İbadette Ölçü


1. Soru:

“Dinde aşırıya gitmeyeceksin.” deniyor. Dinde aşırılık nedir?


Allah-u Teàlâ Hazretleri bizden çok ibadet istemiyor. Tâkat getiremeyiz. Peygamber Efendimiz de, çok fazla ibadet etmekten ashâbını, etbâını men eylemiştir. Meselâ, bir hadis-i şerifinde buyurmuş ki:20


خُذُوا مِنَ الْعَمَلِ ما تَطِيقُونَ، فإِنَّ الله لاَ يَ مَلُّ حَتَّى تَمَلُّوا (حم. خ. م. حب. ق. عن عائشة)



20 Buhàrî, Sahîh, c.VII, s.79, no:1834; Müslim, Sahîh, c.IV, s.191, no:1307; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.VI, s.84, no:24584; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.II, s.67, no:353; İbn-i Huzeyme, Sahîh, c.III, s.283, no:2079; Ebû Avâne, Müsned, c.II, s.173, no:2719; Tahâvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.II, s.141, no:547; Abdürrezzak, Musannef, c.XI, s.290, no:20566; Begavî, Şerhü’s_Sünneh, c.II, s.158; Hz. Aişe RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.29, no:5300; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XII, s.263, no:11881.

187

RE. 277/1 (Huzû mine’l-ameli mâ tutîkùn) “Amellerden güç yetirebileceğiniz kadarına girişin!” Öyle çok fazla ibadet taat edip de, bir ara yapıp ondan sonra yorulup, dermansız düşüp, ibadetten soğuyup kenara çekilmek doğru değil.

(Feinna’llàhe lâ yemellü hattâ temellû) “Çünkü, Allah sizin yapacağınız ibadetlerden bıkmaz. Kulum çok ibadet etti, artık etmesin demez; siz bıkmadıkça…”

Amma kul bıkıverirse, mahvolur. Namazdan bıkıverirse, oruçtan, ibadetten bıkıverirse, bu yoldan dönüverirse, bu güzel yolu bıraktı mı, bundan sonraki yolların hiç birisi cennete götürmez. Haktan gayri yol cehenneme götürür insanı. Allah saklasın...


Sen ihtiyarlarsın, seyahate çıkarsın, hasta olursun;

yapamayacak duruma gelirsin. Onun için hayatın çeşitli devrelerini, hallerini düşünerek ibadeti ölçülü yapmak lazım. Aşırı yüklenip aşk ile şevk ile, “Ben çok yaparım, çok yaparım, çok yaparım.” diye fazla fazla yaptığı zaman, sonra da yapamadığı zaman insanı sorumluluğa düşürür. Onun için, Peygamber Efendimiz aşırı olmamayı, itidalli, dengeli olmayı tavsiye etmiş.

Neden? “Bir zaman gelir yapamazsa, Allah’ın sevmediği bir duruma düşer.” diye ondan söylemiştir. Dinde aşırı gitmemenin sebebi hikmeti budur. Onun için öyle söyleniyor, acıdığı için. Allah da amellerin çokluğunu sevmiyor. Amellerin en sevaplısı, yani ibadetlerin, hayırların, yapılan şeylerin en hayırlısı, az bile olsa devamlı olanıdır. Allah devamlılığı, vefâlı kulu seviyor.

Peygamber SAS Hazretleri buyuruyor ki:21



21 Buhàrî, Sahîh, c.XX, s.100, no:5983; Müslim, Sahîh, c.IV, s.188; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.VI, s.165, no:25356; İshak ibn-i Râhaveyh, Müsned, c.II, s.140, no:626; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.II, s.254, no:1303; Beyhakî, Sünenü’l- Kübrâ, c.II, s.485, no:4342; Begavî, Şerhü’s-Sünneh, c.II, s.160; Hz. Aişe RA’dan. Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.II, s.254, no:1302; Tahâvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.III, s.261, no:1065; Ebû Hüreyre RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.57, no:5476; Câmiü’l-Ehàdîs, c.I, s.418, no:669.

188

أَحَب اْلأَعْمَالِ إِلَى اللهِ أَدْوَمُهَا وَإِنْ قَلَّ (خ. م. حم. عن عائشة)


(Ehabbü’l-a’mâli ila’llàhi edvemühâ ve in kalle) “Allah katında amellerin en sevgilisi, az da olsa devamlı olanıdır.” Az da olsa, böyle istikrarlı, muntazam, aksatmadan gitmeyi sever.

Bir profesörden bahsettiler, şimdi bir kurumda çalışıyormuş. Geçen gün bir arkadaş söyledi, ben tanırım kendisini. İyi, bilgisi var. Elinde çanta gezerdi, genç yaşından beri çalışırdı. Bir ara çok ibadet yapmış, şimdi namaz bile kılmıyormuş.

İmam hatipli bu adam ya! Namaz bile kılmıyormuş, olmadı. Allah devamlılığı seviyor. Vefâlılığı seviyor, güzel şeyleri devamlı yapmak lazım, onu seviyor. Bir yapıp bir bırakmayı sevmiyor.


2. Soru:

“İbadeti riya ile yapmayınız.” hadisini açıklar mısınız? Meselâ ben Evvâbin kılacaksam, arkadaşlarım kılmıyorsa ben kılarsam riya olur mu?


Olmaz. Emredilmiş olan ibadetleri yapmakta bir riya olmaz. Riya insanın içinde, yaptığı ameli başkasına gösterip de oradan bir fayda sağlamak, dünya menfaati sağlamak maksadıyla yapılan bir şeydir. Ya itibar ya alkış ya menfaat sağlamak için yapılan bir şeydir.

Bu şahıs, bu namazı neden kılıyor? Hocası söyledi diye kılıyor. ”Evvâbin namazı kıl, sevaptır.” diye hadis kitabında okudu diye kılıyor.

Tamam, kılar. Şeytana fazla yüz vermez. Fazla değil, hiç yüz vermez. Vesvesesine aldırmaz. ”Ben bunu hadiste okudum ki akşam namazının arkasından kılınacak.” Tamam, başkası gördü görmedi, riya olur mu, o tarafı yok. ”Peygamber Efendimiz’e uyuyorum diye kılıyorum.” diyecek, kılacak. Şeytan buralardan başlar, insanın ilk önce suyunca gider, sonra çok arkasından onu hançerler. Ona pek fırsat vermemek lazım.


v. Cenaze Namazı

189

Soru:

Muhterem hocam, plajda boğulan bir kadının cenaze namazı kılınır mı?


Kılınır. Günahkâr olmuş oluyor. Plaja gitmiş olmak tabii açılmaması gereken yerlerini açmış olduğu için günah olmuş oluyor. İmanının olup olmadığını göstermiyor. İmanlı olduğu halde gitmiş diye kılarız. Hesabı Allah-u Teàlâ Hazretleri’ne aittir. Kusurlu, kabahatlidir. Kabahatli kusurlu kimsenin namazı kılınıyor. Hesabı Allah’a ait. Biz hüsnü zan ederiz.


y. Pantolonla Namaz Kılmak


1. Soru:

Pantolon ile namaz kılmak namazın sıhhatine engel midir?


Eskiden, bizim dedelerimizi bilirsiniz, şalvar giyilirdi, yani bol giyilirdi, vücudun alt tarafının şekli şemâili belli olmazdı. Şalvarın özelliği; hem rahatlıktır, adımını kolay atar, hem de şekil belli olmaz.

Bir kimse dar pantolon giyip de namaza gelince, kendisinin belli olmaması gereken yerlerinin şekilleri belli olunca, arkasındakinin gözü oraya takılınca, arkadaki de zarar eder kendisi de zarar eder; namazları fesada gider. Onun için, dikkat etmek lazım. Mümkünse cübbe gibi, pardesü gibi uzun bir şey ile veyahut bol bir alt şalvarı ile korunmak lâzım.

Peygamber SAS Efendimiz;

“—Şalvar giyenlerden Allah razı olsun.” demiş.

Neden? İyi örtünüyor, yani tesettür rahat kolay oluyor diye.

Bu dar pantolonların da kan dolaşımını zorlaştırması dolayısıyla sıhhî bakımdan da zararlı olduğunu okudum.

Bu hususa dikkat edin. Biraz pantolonunuz pilesi bol cinsten olsun. Bir de arkadakileri, kendinizi zarara uğratmayacak şekilde giyiminize dikkat etmeye gayret ediniz.

190

2. Soru:

Efendim rükûya giderken iki el ile pantolonun yukarıya çekilmesinin hükmü nedir? Bazı yerlerde mekruh, bazı yerlerde namaz bozulur diye okuyoruz. İkisi arasında ihtilafa düştük. Bu konuda bize bilgi verirseniz memnun oluruz. Allah razı olsun.


Ondan da, sizden de Allah razı olsun.

Namazda rükûya gidiyorlar, secdeye varırken pantolonunu iki eliyle hafif bir çektiriyor, öyle iniyorlar. Çünkü pantolon dar, yapışıyor. Hele bu sıcak günde yapışıyor. Veya bir kış gününde de olsa çekince öyle bir destek oluyor, gerilme olmuyor. Bu namazı bozacak kadar amel-i kesir değil. Bir fiildir ama [amel-i kesir] değil. Mekruhtur. Mümkünse bolca pantolon giyip başka şeyler yapmamak tavsiye edilir. Namazı bozacak kadar bir şey değil. Amel-i kesir namazı bozar, bu o kısma girecek kadar olmuyor.


3. Soru:

Salât-ı vitir tekbiri alınırken üçüncü rekâtta eller yana bırakılır mı? Allahu ekber diyor, ondan sonra yana bırakıp ondan sonra mı bağlayacak?


Doğrudan doğruya bağlar. Yana bırakma mecburiyeti yok.


z. İmama Uyanın Fatiha Okuması


Soru:

Ben Hanefî mezhebindenim. Farz namazını kılarken üç ve dördüncü rekâtlarda Fâtiha’yı okumuyorum, diğer mezheplerde ise içten Fâtiha okunuyor. Bu mezheplerin üçünde de okunduğu için ben de Fâtiha okuyabilir miyim?


Hayır, okuma! Mezhebine tâbi ol.

Mezhebini beğenmiyor musun? Onu tercih edecek kadar kendinde bir ilim gücün var mı? Yok.

O zaman mezhebine tâbi ol, o büyüklerine itimat et!

191
5. TAHARET