Türkiye’de bir haber programında bir tarikate mensup bir topluluk şişlerle bıçak ve diğer âletleri kendilerine, derilerine geçiriyorlardı. Fakat hiç acı çekmediklerini iddia ediyorlardı. Bu nasıl gerçekleşiyor? Böyle bir şey olabilir mi? Bu tür şeylere inanmıyorum, acaba inanmamakla imanımdan bir şey kaybeder miyim?


Bu şiş batırma işi bazı tarikatlerde vardır. Rufaî tarikatinde vardır. Onlar buna “Burhan göstermek” diyorlar. “Bak biz böyle bir şey yapıyoruz da kan akmıyor.” diyerek “Burhan göstermek” diyorlar. Fakat bu bir burhan değildir. Herhangi bir kimseyi üzmek istemiyoruz ama bu bir burhan değildir. Çünkü insanın bıçakla kestiği yerinin kanaması bir kusur değildir. Tabi bıçak kesecek, kessin. Ne var? Bir şey değil. Sahâbe-i kirâm harpte yaralanmış, kanları akmış; kimisi şehid olmuş. Bundan bir şey olmaz. Eğer kan akmaması usülden olsaydı, sahâbe-i kirâm evliyânın hepsinden daha yüksek olduğu için onların kanı akmazdı.

Belli yerlere batırıyorlar. Ben de küçükken derime, kan yerine kadar gitmeyen yere iğneyi takardım. Belli yerlere yapıyorlar. Çok mühim bir şey değil. Ayrıca müslüman olmayan bazı göstericiler de bunu bazı ülkelerde yapıyorlar. Müslüman bile olmayan bazı göstericiler yapıyor.

Ben bir Batı mecmuasında Yunanlılar’ın ateş yakıp da üstüne çıktıklarını gördüm. Ama belki ayaklarının altına bir şey sürüyorlar da ateşe mukavemetli oluyorlar. Belki ayaklarını daha önceden suya batırıyorlar, bilmiyorum.

Ama bunlar mühim değildir. Mühim olan Allah’ın sevdiği kul olmaktır; ayetleri, hadisleri tutup Allah’ın şeriatinin yolunda yürümektir.

Yoksa böyle şeyler herhangi bir hâli ispat etmez. Bu gibi hünerlerle bir insan beğenilip peşinden gidilecekse, o zaman herkes Zati Sungur’un peşinden gider, hokkabazların peşinden gider veya Hindistan’daki, Japonya’daki birtakım göstericilerin peşinden gider. El çabukluğu veya daha başka ruhî kuvvetlerle olabiliyor.

 

Parapsikoloji dediğimiz dalda misaller var. Masanın üstüne bilye koyuyor, uzaktan telekinezi ile bilyeleri hareket ettiriyor. Duygularının gücüyle… Bir şey değil, bunu başkası da yapıyor. Buradaki duygularını telapati yoluyla başka bir şehirdeki insana aktarıyor, telsiz cihazı gibi kullanıyor. Bunların dinle, imanla direk ilgisi yok. Bunlarla ölçülmez

Tabi şunu da açıkça söylememiz lazım. Kâfirler, Nemrut İbrahim AS’ı ateşe attı da yanmadı.

Neden? Allah ateşe; “İbrahim’i yakma!” dedi.

 

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ (الأنبياء:٦٩)

 

(Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrâhîm) “Biz ateşe: ‘Ey ateş, benim İbrahim kulum için serinlik ve selametlik ol!’ dedik.” (Enbiya, 21/69) buyruluyor.

Allah’ın kudretiyle, emriyle İbrâhim AS’ı ateş yakmadı. Bunu Kur’an-ı Kerim bildiriyor, biz de inanıyoruz.

Allah’ın evliyâsı da peygamberlere nasip olan mucizâtın benzeri şeylere, Allah’ın o ikramlarına mazhardırlar. Keramet olarak böyle şeylerin olması mümkündür.

Ama o zaman nasıl olması lazım?

Kılıcı çekeceksin, karnına hart diye sokacaksın, ensesine hurp diye sokacaksın, istediğin yerine sokacaksın; yani belirli, özenle seçilmiş yerine değil.

Veriyor musun bana bıçağı? İstediğim her yerine hart diye sokabilir miyim, sokamaz mıyım? Müsaade var mı, yok mu?

Böyle belirli, işaretli yerlere yapıyor; yanağını tutuyor, sokuyor. Bu çok önemli değil. Sen bana bırak da ben istediğim yere sokayım. O önemli!

 

Allah’ın bazı sevgili kullarına keramet vermesi olduğu için, Seyyid Ahmed-i Rifâî Hazretleri’nin ateşe karşı böyle olması, onun tarikatinde birtakım evliyâullahın böyle şeyler yapması mümkündür.

Fakat bunun bir gösteri haline getirilmesi, Mevlevî semâının bir dans gösterisi haline getirilmesi, turistlerin çağırılması, salonların tutulması; bu işi biraz ibadet ve keramet olmaktan çıkaran şeyler gibi oluyor.

 

Bizim büyüklerimiz bunlara itibar etmemişler. Keramete de itibar etmemişlerdir. “En büyük keramet istikamettir.” demişlerdir. İnsan sırât-ı müstakîmde, Kur’an yolunda yürüyorsa, en önemlisi odur. Çünkü biliyorlar; bu çeşit bazı olağanüstü olayları bazı kimseler ya ruhunu kuvvetlendirerek yapabiliyor ya da hokkabazlık yoluyla yapabiliyor. Mühim olan Allah’ın yolunda yürümektir.

Bir haramdan kaçınmak çok kıymetlidir. Bir mekruhu işlememek çok kıymetlidir. Allah’ın bir emrini tutmak çok önemlidir. Gerisi gösteri! Onlar önemli değil. İşin aslı, mantığı budur.

Kimseyi üzmek istemiyoruz, kimseyi tenkit etmek de istemiyoruz ama bizim yolumuz budur.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN