Tasavvufta mürşidler olgunluğa eren müridlerine irşad etme yetkisi veriyorlar. Bu yetkiyi verirken Rasûlüllah Efendimiz SAS’den tasvip alıyorlar mı? Yoksa mürşidler kendileri mi bu icazeti veriyorlar?


Sanıyorum ki bu mürşidin kemâlâtıyla ilgili bir şey. Bazısı arkasına bir olmadık adamı; “Falanca yapsın bu işi” diye bırakıyor. Demek ki sormadan, etmeden kendiliğinden yapıyor. Sonra o da bu işi beceremiyor. Bazısı da işaret bekliyor, olmazsa vermiyor.

Şunu duymuştum: Halvetî şeyhlerinin büyüğü, pîri, hasta iken ona soruyorlar:

“—Yerinize kim geçecek Efendim?”

“—Çoban Şücâaddin geçecek!” diyor, dağdaki bir çobanın ismini söylüyor.

Birbirlerine bakıyorlar:

“—Yahu onun Arapçası yok, dini meselelerde bilgisi yok!” filan diyorlar.

Hocaefendi hasta yatıyor. Biraz daha zaman geçtikten sonra bir başkası geliyor, yine soruyor:

“—Hocam, Allah uzun ömür versin, eğer vefat ederseniz yerinize kimi uygun görüyorsunuz? Biz kime tâbi olalım?”

“—Çoban Şücâaddin.” diyor yine ona.

Çekiliyor, diğerlerinin yanına gidiyor:

“—Çoban Şücâaddin dedi ya, hay Allah!” bilmem ne…

 

Birisi, bir de ben sorayım diyor. Aradan biraz daha zaman geçtikten sonra üçüncü şahıs geliyor:

“—Hocam, işte Allah uzun ömür versin ama vefat edecek olursanız yerinize sizden sonra kim geçer? Kimi uygun görürsünüz? Kime bağlanalım?” filan diyor.

“—Bana bakın!” diyor şeyh efendi, “Siz beni böyle yatakta yatıyorum, hastayım diye şuurumu kaybettiğimi mi sanıyorsunuz?”

Diyorlar ki;

“—Hocam oğlunuz var, maşaallah olgun oldu, medreseyi bitirdi müderris oldu. Bilgisi var biz de seviyoruz, alim fâzıl…Yâni herkes de, cemaat de seviyor.”

Yâni, “Oğlunu bırak!” demek istiyorlar.

“—Bana bakın!” diyor. “Ben evlâdımı sevmem mi? Evlâdımı istemem mi? Ne yapayım ki emir böyle, Çoban Şücâaddin olacak.” diyor.

Çoban Şücaaddin ümmî… Kendi oğlu müderris… Ama “Çoban Şücaaddin olacak!” diye emir aldığı için böyle diyor. Halvetiyye Tarikatı o Çoban Şücaaddin yoluyla gelişiyor, çok mükemmel ilerliyor.

 

Şeyh efendi vefat edince, Çoban Şücâaddin gelmiş, posta oturmuş. Şeyhin oğlu bir girmiş içeriye, bakmış, babasının postunda oturuyor Çoban Şücâaddin...

“—Bre küstah, câhil herif! Ne hakla burada oturuyorsun? Defol buradan!” demiş.

Çoban Şücâaddin kalkmış, o şehirde durmamış, başka şehre gitmiş.

Şeyhin müderris oğlu oturmuş posta, müridler onu oturtmuşlar.

“—Oldu mu?”

Olmamış, zamanla orası körelmiş; tarikat Çoban Şücâaddin’in yoluyla ta Osmanlılara kadar gelmiş.

Demek ki işaretle oluyor, işaretsiz şeyhlik yapanların tarikatında yozlaşma oluyor.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN