Niçin müslüman camia Kürtlere yapılan zulümle Bosna kadar alakadar olmuyor?


Burada mesele Bosna meselesi gibi değil de onun için. Bir insan meseleyi sadece şu anki durumuyla düşünürse yanlış karara varabilir. Bunu Türkiye içinde ve Türkiye dışındaki olaylarla ve olayların Türkiye içindeki gelişmesiyle beraber düşünürsek ve bu olaylara kimlerin sahip çıktığını, kimlerin kışkırttığını düşünürsek meselenin hiç Bosna-Hersek’e benzemediğini görürüz.

Bu meselede Türkiye’nin muhtelif yerlerinde zulmü yapan bizzat PKK’nın kendisidir. “Kürtlerdir” demiyorum PKK’nın bizzat kendisi bu hareketi başlatmıştır. Türkiye’nin her yerinde eylem yapıyorlar. Bir treni nehire uçurduğunuz zaman içindekinin senin kardeşin olmasını, benim yakınım olmasını düşünüyor mu? Uçuruyor. 20 tane aracı yakıyor. Radyolink hattını berhava ediyor; burada bir süpermarkete bomba koyuyor. Çetinkaya mağazasını yakıyor; bunlar zulüm değil mi?

“Bunları Kürt yaptı.” demiyorum. Benim Kürtler’den çok yakın kardeşlerim, ihvanım, dostlarım, başımın tâcı sevdiğim insanlar var. Ama PKK yapıyor. Yakalananların itiraflarından çıkan sonuçlar var. O halde meseleyi; “Bosna-Hersek’te Sırplar’ın müslümanlara yaptığı zulmü, polis ve ordu Kürtler’e yapıyor.” diye söyleyemezsiniz.

 

Bir şehirde kocaman bir eylem oluyor; bombalar patlıyor, birçok polis ve asker ölüyor. Mesele çok daha derin boyutludur. Eski İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, bizim tanıdığımız, merhabamız olan bir kimsedir. Diyarbakırlı’dır, Kürt asıllı bir kardeşimizdir. Ama o kendisi, “PKK’nın arkasında Ermeni var. PKK kuruluncaya kadar Asala örgütü vardı ama PKK kurulduktan sonra Asala örgütü hiç ortada görünmüyor.” dedi. Çünkü bu iş ona yüklenmiş, onunla bütünleşmiş.

Meselenin arkasında Ermeniler varsa Kürtler bu işe alınmasınlar. Şöyle bir ihtimali kabul ediyorum. Türkiye’yi parçalama ve Türkiye’nin topraklarından bir kısmı üzerinde bir Ermenistan kurma; Kars’ı, Van’ı almak İskenderun’a kadar çıkmak, GAP bölgesine, petrol imkânlarına sahip olmak çalışması içinde Türkiye’yi bölmeye çalışan bir grup var. Ama buna karşı yapılan hareketlerin içinde acaba bazı mâsum vatandaşlar da hiç suçu olmadığı halde mağdur oluyor mu?

Sanıyorum hükümet mensupları da böyle bir yanlışlığın olmaması için çok yumuşak hareket ediyorlar, yoksa çok daha sert hareket edebilirler. Ve doğrudan doğruya; “Sen Kürtsün!” diye herhangi bir kimseye herhangi bir yerde bir yanlış yapılmıyor. Milletvekillerinin, bakanların içinde Kürt olanlar var. Kürt asıllı olan şirketlerin sahipleri var. İstanbul’da, Ankara’da, Ege’de oturan var. Bunlara doğrudan doğruya bir şey yapılmıyor.

 

Büyük bir fitnedir ama, bu yazıyı yazan kardeşimizin görüşlerine ben iştirak etmiyorum. “Kürt halkına zulüm yapılıyor.” diye olayı bu kadar dar görmek mümkün değil; çok yanlış bir görüş. Arkasında sol var. Önce ağaları yok ettiler. “Bu ağalar halkı sömürüyor.” diye, oranın sosyal yapısını bozdular. İşler ufaktan başladı. Hiçbir zaman, “Müslüman imamları, cami cemaati on kişiyi öldürdüler, bir camiye saldırdılar.” demiyor ki.

Onun için, meselenin yurtdışı boyutlarıyla araştırılması lâzım. Nitekim Kuzey Irak’taki Kürt liderler bununla uğraşmakta iş birliği yaptılar. Hatta bir tanesi; “Bu adamlar Kürt bile değil, Kürtçe bile bilmezler.” dedi. Bunlara da kulağımızı mı tıkayacağız? Kendisi Kürt olduğu halde böyle diyor ve iş birliği yapıyor.

Onun için bu söz, biraz yanlış kanaate sahip bir kardeşimizin sözüdür. Bu mesele böyle değildir. Ufak tefek sorunlar olabilir. Zulme hiçbir yerde hiçbir şekilde rızamız yoktur. Yanlışlık olabilir; ufak tefek olaylar olabilir. Tabii muhakeme edilecek; suçsuz olanlar serbest bırakılacak. Ama adam elinde silahla yakalanmış; şu kadar insanı öldürmüş ise, “Burada bir zulüm yapılıyor.” diye söylenmesi, anlaşılması mümkün değildir.

 

Güneydoğu Anadolu, petrol bölgesi olması dolayısıyla Türkiye’den koparılmak isteniyor. Avrupa gazeteleri, mecmuaları yazıyor. Bir Ermenistan kurmak arzuları var. Kürtlere de bir şey verebilirler. Ayrı bir ülke; “Bu da senin olsun.” diye. Sen Türkiye’de bakanlık bile yapabiliyorsun. Reisicumhur bile bir ara söylemişti; “Benim de babamdan, dedemden Kürtlerle alakam var.” demişti.

Malatya’da, Erzincan’da şurada burada pek çok Kürt var. Türkiye’de ne rahatsızlık gördüler, yani ne rahatsızlık oldu? Yaşamalarında ne sıkıntı oldu ki, bu gürültüyü patırtıyı çıkarıyorlar. Mantıklı bir açıklaması yok.

Olabilir; görevlendirdiğin polisin, askerin kendisinin şahsî ahlâkî yapısı var. Ufak tefek hatalar yapılabilir. Yakalananlardan kadınların da bu işe girdiğinin delili çıktı. Kadınlar da harıl harıl terörün içinde faaliyette bulunuyorlar. Olayın tüm boyutlarıyla geniş bir çerçeve içinde görülmesi lâzım geldiği kanaatindeyim.

 

Sokakta gidiyorsunuz, birisi geliyor, size bir omuz atıyor; “Fesübhânallah” diyorsunuz. Adam hakaret ediyor, “Fesübhanallah” diyorsunuz. Bir yumruk atıyor; o zaman siz de yumruk atmaya başlıyorsunuz. Şimdi, “Vay sen bana niye yumruk attın?” denmez mi?

PKK’nın eylemlerinden önce Kürtler’e bir baskı mı, zulüm mü vardı? Onlar işi zorlaştırdıkça, faaliyete geçtikçe, faaliyetini ilerlettikçe; karşı taraf da tedbir alıyor. O bölgede sadece Kürt yok ki; Türk var, Arap var. Ne münasebet; “Şurası ona verilecek.” diye bir şeyi öbür taraf nasıl kabul etsin, elbette etmez.

Hem daha önceden biz Türkiye’de, herhangi bir şekilde hiç kimsenin Kürt olması dolayısıyla bir ters çalışma yapıldığını görmedik. Ama 35, 40 yıldır, hatta Menderes zamanından Kürtçülük için bir çalışma yapıldığını çok net biliyorum. Hatta Doğubank’ın ilk defa Kürdistan’ı korumak için kurulduğunu, sonra da Menderes zamanında kapattırıldığını biliyoruz.

Ermenice konuşan insanlar var. Telsizle konuşuyorlar beri tarafın dinlediğini anlayınca başlıyorlar Ermenice konuşmaya. Hadi bakalım şimdi de anla; “Küfrediyorlar.” diye gazetelerde yazdı. Bu iş böyleyken; onlar böyle 30-40 yıldır bu işi yaparken, Kürt halkına zulüm yapıldığını söylemek tamamen karşı tarafın ağzını kullanmak olur.” Kardeşimizin meseleye dikkatli bakması lâzım.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN