Kur’an-ı Kerim’in Türkçe meali abdestsiz okunabilir mi? Okunursa feyz ü bereketi ne kadar olur? Radikal arkadaşlar, “Abdestsiz okunur!” diye telkinde bulunuyorlar.


Radikal arkadaşlar fakih değildir. Bu iş radikallikle, kendi kafasından hüküm vermekle hiç olmaz. Dînî emirlerin bir ciddiyeti vardır.

Hazret-i Ömer bu hususta diyor ki: “Eğer ben aklımla, mantığımı yürüterek meshetmek düşünseydim, ayağımın üstünü değil altını meshederdim. Çünkü, tozlanan altıdır. Ama Peygamber Efendimiz üstünü meshetmeyi tarif etmiş; o tarzda yapılıyor.”

Dînî ahkâmda, hele fakih olmayan bir insanın ictihada kalkması çok büyük edepsizliktir. Hatta alimin birisi diyor ki:

 

من تفقه بغير فقهٍ، فهو حمارٌ.

 

(Men tefakkaha bi-gayri fıkhin, fehüve hımârun) “Fıkıh bilgisi olmadan ahkâm kesmeğe kalkan eşektir.” diyor.

Öyle şey olmaz! Din oyuncak değildir. İlmihali açsın; büyükler ne demişse ona göre hareket etsin herkes...

Ömer Nasuhî Hocamız diyor ki:

“—Meal bile olsa, abdestsiz tutulmaz!”

Dînî kitaplara hürmet edilmesi lâzım! İçinde ayet hadis bulunan kitapların abdestli tutulması lâzım! Tarikat da bir insanın abdestli gezmesini tavsiye ediyor.

 

لَا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ (الواقعة:٧٩)

 

(Lâ yemessühû ille’l-mutahherûn) “Bu Kur’an-ı Kerim’e temiz olmayanlar el süremezler!” (Vâkıa. 56/79) diye ayet-i kerime var... Gerçi bu ayet-i kerimenin çeşitli tefsirleri olabilir ama, fıkıh alimlerimiz abdestsiz tutulamayacağı kanaatine varmışlar.

Ötekisine ne oluyor? Arapça bilmez, Kur’an-ı Kerim’i bilmez, tefsir bilmez, hadis bilmez; radikal İslâmcı... Ben öyle çok radikal İslâmcı kimseleri biliyorum. Olmaz böyle şey, bu iş oyuncak değildir. Din ilmi hiç oyuncak değildir.

 

Tirmizî’nin Abdullah ibn-i Abbas RA’dan rivayet ettiğine göre, Rasûlüllah SAS Efendimiz şöyle buyurmuş:

 

وَمَنْ قَالَ فِي الْقُرْآنِ بِرَأْيِهِ فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنْ النَّارِ

(ت. عن ابن عباس)

 

(Men kàle fi’l-Kur’ani bi-re’yihî) “Her kim kendi reyi ile, görüşü ile Kur’an’ı tefsir ederse, (felyetebevve’ mak’adehû mine’n-nâr) cehennemdeki yerine hazırlansın!”

Kendi fikriyle olmaz bu işler... Bir şer’î delile, fıkhî bir mezhebe dayanması lâzımdır ictihadın... Bu da, bu işi bilen aklı başında insanların işidir.

 

Bizim Mehmed Emin Er Hoca, Mısır’a uğramış. Kendisi fakih... Orada alimlerle sohbet etmiş. Diyor ki: “Orada mesele soruyoruz, ‘Kanaatiniz nedir?’ diye... ‘Şöyledir.’ diye atıyorlar.” diyor. Yâni, delil getirmeyi gerekli görmüyor. Adam düşünüyor kafasından, “Şöyledir.” diyor. Bizim radikaller de öyle...

Bak, ömrünü fıkıh ilmine vermiş olan Mehmed Emin Er Hoca, ayıplıyor. “Delilsiz konuşuyorlar. ‘Pekiyi niçin?’ diyorum; sebep söyleyemiyorlar.” diyor. Sebep söylenmeden olmaz ki! Kaynak gösterilecek, ayet ve hadisten mesned gösterilecek. O olmadan olmaz.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN