Kadın erkek karışık tarikat toplantısı yapıyorlar. Caiz olur mu?


Caiz olmaz!

Bir şehirde bizim hacı teyzelerden birisini çağırmışlar. Maksadım şehri kötülemek olmadığı için adını söylemiyorum. Çağırmışlar. Demişler ki;

“—Bizim bir güzel tasavvufî tarikat yolumuz var, oraya gel.”

Kadın da akıllılık etmiş, oğlunu almış gitmiş, kapıyı çalmış, içeriye girecek. Bir de bakmış ki içeride kadın erkek, karman çorman beraber oturuyor.

“—Bu ne? Ben girmem böyle yere.” demiş.

“—Canım biz kardeşiz.”

Canım Allah da biliyor müslümanların birbirlerinin kardeş olduğunu ama, kadın erkek bir arada olmaz!

Peygamber SAS Efendimiz buyurdu ki:[58]

 

إِيَّاكُمْ وَالدُّخُولَ عَلَى النِّسَاءِ!  فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ اْلأَنْصَارِ: يَا

 

رَسُولَ اللهِ، أَفَرَأَيْتَ الْحَمْوَ؟ قَالَ: الْحَمْوُ الْمَوْتُ (خ. م. ت.

عن عقبة بن عامرٍ)

 

(İyyâküm ve’d-dühùle ale’n-nisâi) “Kadınların yanına girmekten sakının!”

(Fekàle racülün mine’l-ensar) Ensardan bir adam sordu: (Yâ rasûla’llah, eferaeyte’l-hamve) “Ey Allah’ın Rasûlü, kocasının erkek kardeşi, yani kayınbirader için ne dersin, bunun da bir mahzuru var mı?” diye sordu.

Hani siz bana böyle şeyler soruyorsunuz ya, birisi de Peygamber SA Efendimiz’e öyle sordu.

 (Kàle) Peygamber Efendimiz buyurdu ki: (El-hamvu el-mevtü) “Kayın birader ölüm demektir.”

O daha büyük felaket… Çünkü bir şeytana uysalar ne olur? İş mahvolur. Onun için İslâm tedbir olarak ayırmıştır.

 

Bunlar ayrılmıyorlar. Şeyh efendi o kadar kuvvetliymiş, o kadar kuvvetliymiş ki, ateşle pamuğu bir arada tutarmış!

Hadi oradan! Hiçbir şey yapamaz! Allah’ın emrini kimse değiştiremez. Şeriatın ahkâmını değiştirmeye kimsenin hakkı, salâhiyeti yoktur.

Palavra atıyorlar. Böyle şey yok! Allah’ın emrine aykırı iş yapılmaz. Allah’ın emrine, şeriatın ahkâmına uygun hareket edilir.

Tarikat demek, şeriatın ahkâmını kendisine hâl edinmek, güzel yaşamak demektir.

 

Tarikat deyince millet sanıyor ki kanatlanacak, uçacak, hayaller görecek, televizyon seyreder gibi karşısındakinin kalbini seyredecek, televizyon seyreder gibi başka tarafa gidecek, gelecek... Rahat bir şey; oh, uçaksız muçaksız kalk buradan oraya git, öyle yap, böyle yap... Herkes işin turistik tarafında. Öyle şey olmaz.

Hiç bunlara sahip olmadığı halde Allah’ın sevgili kulu olabilir.

 

Bir de rahmetli anam anlatmıştı. Birisi Hızır’ı görmek istiyormuş.

“—Kime sorayım, kime gideyim?”

“—Filanca yerde bir hoca var, ona git.” demişler.

“—Ben Hızır’ı görmek istiyorum.” demiş.

“—Git be adam!” demiş.

O da ısrar etmiş.

“—Pekiyi, filanca şahsa git!” demiş, bir başka şahsa göndermiş. O da biraz tarikat tasavvuf yolunda ileri bir kimse. Ona gitmiş.

“—Beni falanca gönderdi, ben Hızır’ı görmek istiyorum.”

“—Peki, bas ayağımın üstüne.” demiş. O da ayağının üstüne basmış.

“—Kapat gözlerini.” demiş, kapatmış. “Aç gözlerini.” demiş, açmış.

Bakmış ki Harem-i Şerif’te, Beytullah karşılarında. ‘Fırt’ oraya ışınlanma yoluyla gitmişler.

 

Demiş ki;

“—Yarın burada namaza dur, cuma namazını kıldıktan sonra sağ tarafındaki adama sımsıkı yapış, işte o Hızır.”

Ertesi gün olmuş, adam heyecandan ölüyor, Hızır AS’ı göreceğim diye... Ertesi gün cuma namazını kılmışlar ama aklı hep yanındaki adamda. 

“—Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llah… Es-selâmu aleyküm ve rahmetullah!” der demez kaçırırım diye yanındaki adamı yakalamış. Demiş ki;

 “—Göster sağ avucunu!”

Hızır AS’ın avucunda yeşil ben olacak. 

Hızır AS da demiş ki:

“—Akıbetin hayrolsun.”

“—Aç, sen Hızır mısın? Göster şu avucunu, göreyim.”

“—Akıbetin hayrolsun.”

“—Aç şu avucunu, bir göster bakayım, Hızır mısın?”

İnanacak.

“—Yahu, ben sana deminden beri ‘Akıbetin hayrolsun, sonun hayırlı gelsin!’ diyorum, anlamıyor musun?”

“—E ne oldu?” demiş.

“—Dün ‘Aç gözünü, kapat gözünü!’ diye seni buraya getiren adam, bugün imansız göçtü.” demiş.

Kerâmet insanı kurtarmaz. Kerâmet Allah’ın ikramıdır; o ikramı hazmeden kurtulur, hazmetmeyen mahvolur.

 

En büyük kerâmet nedir?

Sırât-ı müstakimde dosdoğru gitmektir. Allah yolunda gitmektir.

Namazını kılacak, orucunu tutacak, haram yemeyecek, kimsenin hakkını yemeyecek, doğru işler yapacak, hayırlı işler yapacak; en büyük kerâmet odur.

Ben öyle insanlar biliyorum ki:

“—Yâ Rabbi! Bana kerâmet gösterme!” diyorlar.

Neden?

“—Dayanamam, şımarırım, şaşırırım. Bana gösterme, ben hâlimi bilmeyeyim!”

Çünkü insan şaşırıverir.

Muhterem kardeşlerim! Onun için Allah bizi böyle görüntülere aldanmayan, rızası yolunu iyi bilen insanlardan eylesin.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN

[58] Buhàrî, Sahîh, c.XVI, s.257, no:4831; Müslim, Sahîh, c.XI, s.146, no:4037; Neseî, Sünen, c.IV, s.404, no:1091; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.IV, s.149, no:17385; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.V, s.386, no:9216; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VII, s.90, no:13296; Ebu Avâne, Müsned, c.III, s.17, no:4032; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.IV, s.409, no:17954; Begavî, Şerhü’s-Sünneh, c.V, s.34; Ukbetü’bnü Àmir RA’dan.

Câmiü’l-Ehàdis, c.X, s.340, no:9764.