İslâm mükemmel bir hayat nizamı... Ben de bu dini mükemmel olduğu için seçip, ibâdet etmekle şirke bulaşmıyor muyum?
Hayır! Bunların hiç birisi şirk değil, bunlar normal duygular... Ama, daha yüksek duygular:
إِلٰـهِي أَنْتَ مَقْصُودِي، وَرِضَاكَ مَطْلُوبِي!
“İlâhî ente maksùdî, ve rıdàke matlûbî” Yâ Rabbi benim maksûdum sensin, ben senin rızanı istiyorum!” diye, her şeyi sırf Allah rızası için yapacak hale gelmek... Ahiret hesabı yapmamak, dünya hesabı yapmamak...
Eskiden her tarikatin bir başlık şekli varmış, kavuk şekli varmış; sarığın rengi varmış, sarılış şekli varmış. Nakşibendî Tarikatı’nın da külahları dört dilimli, dört parçalı oluyormuş. Dilime terk diyorlar. Dört terkli oluyormuş, başa giyilen başlık... Ondan sonra onun üzerine sarık sarılıyormuş.
Şimdi bir şâir diyor ki:
Der Tarîk-ı Nakşibendî lâzım âmed çârı terk;
Terk-i dünyâ, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk.
“Nakşibendîlikte dört terkli külâh giyilir; çünkü, Nakşibendîlikte dört terk vardır.” diyor. Terk dilim demek, bir de bırakmak demek... “Dört dilimlidir, çünkü dört şeyi terk ediyorlar.” diye nükte yapıyor:
1. Terk-i dünya: Dünyayı terk edecek.
2. Terk-i ukbâ: Ahireti terk edecek.
3. Terk-i hestî: Varlığı terk edecek.
4. Terk-i terk: Terk ettiklerini de terk edecek.
Yâni, şöyle demek istiyor:
Terk-i dünya: İbâdeti dünya menfaati için yapmayacak. Şöyle yaparsam işten atarlar, böyle yaparsam işe alırlar... Böyle şey yok... Dünya menfaatine meyletmeyecek.
Terk-i ukbâ: Ahiret hesabı yapmayacak. “Şöyle olursa, böyle olursa, şu kadar sevap kazanırım...” filân diye hesap yapmayacak. O hesapların hepsi, Allah’ın fazl ü keremi karşısında yok olur. Gazaba gelir cehenneme atar, lütfa gelir affeder; o hesaplar tutmaz.
Terk-i hestî: Her çeşit varlığı terk edecek. Zenginse, zenginliğinden kibirlenmeyecek... Alimse, alimliğinden kibirlenmeyecek... Mevki-makam sahibiyse, mevkiinden, makamından kibirlenmeyecek. Her türlü varlıktan sıyrılacak. Sanki hiç bir şeyi yokmuş gibi mütevâzi olacak.
Terk-i terk: Bu şeyleri terk ettim diye böbürlenmeyecek, bunları da unutacak. Üç şeyi terk ettiğini de unutacak, hiç hatırına da getirmeyecek. Çünkü, ondan da kibirlenir insan... “Yâ ben öyle olgun insanım ki, öyle yüksek insanım ki; terk-i dünyâ ettim, terk-i ukbâ ettim, terk-i varlık ettim...” filân diye yine böbürlenir, yine Allah’ın sevmediği kibre düşebilir diye, dört terk vardır diye söylemişler. Hatırınızda kalsın...
Demek ki, asıl iyi müslümanlık, asıl Allah’ın sevdiği şey, her şeyi Allah rızası için yapmak... Hesapla değil de, menfaat kaygısıyla değil de, Allah rızası için yapmak... Ama hesapla yaparsa, o da yasak değil; onu da bilin! Kimisi ondan anlar, kimisi daha yüksektir. O da câiz...