Bundan 1,5 yıl önce falanca yerde bir dernek kurduk. Hâlihazırda derneğimizin maddî imkânları sıfırın altında. Herhangi bir faaliyet yapsak devamlı borçlanıyoruz. Bize destek veren bir esnaf bile yok. Bizde para yok ki iş yapalım. Borcumuz da var. Biz ne yapalım? Emirlerinizi bekliyoruz.


Dernek demek, derlenip toplanıp bir araya gelmek demek. Maksadımız müslümanların bir araya gelmesi, bir araya gelecekler, oturacaklar; “Bak burada Allah’ın kullarıyız, hepimizin hizmet etmesi lâzım. Allah hizmet edenleri seviyor. Yapılacak vazifeler yapılmadığı zaman müslümanlar sorumlu duruma düşer. Allah bu güzel günlerin hesabını sorar.

 

 

Bu güzel günlerde İslâm için çalışılmayıp da sonra memleket kâfirlerin istilâsına uğrarsa? Başka ülkelerde olmadı mı? Emsâli yok mu? Çalışmamız lâzım! İslâm dininde namaz bir ibadet. Onun gibi zekât da bir ibadet değil mi? Parayla da ibadet mecburiyeti yok mu? Onun için, hepimiz elimizden geldiğince yardım edelim.” diye nasihat etmek gerekiyor. Birbirimize nasihat ederek bu tembelliği bırakmamız gerekiyor.

Evet, her şey parayla oluyor, muhterem kardeşlerim! İslâm’ın gelişmesinde de böyleydi. Ebû Bekr-i Sıddîk’ın bilmem kaç bin altını vardı, hepsini Rasûlullah’a verdi. Osmân-ı Zinnûreyn nice nice paralar verdi.

 

Bu işler, orduların teçhiz edilmesi, silahların alınması paralarla oluyor. Bugün Azerbaycan’ın elinde modern silahlar olsun, Ermenistan’ı siler süpürür, Türkiye’ye komşu olur. Parası olmadığı için olmuyor. Bosna-Hersek’in elinde füzeler olsun, Sırbistan’ı siler süpürür, müslümanlar tekrar Yugoslavya’da İslâm cumhuriyeti kurarlar. Parasızlıktan oluyor. Müslümanlar parayı vermediği için yeniliyorlar.

İngilizler Çanakkale’ye kadar gemilerini yanaştırdılar. Oradan top atıyorlar, bizim askerlerimizi şehid ediyorlardı. Bizim toplarımız onların gemilerine ulaşmıyordu.

Teknolojik gerilikten ölüyoruz. Parasızlıktan, teknolojik yönden geri olduğumuz için kaybediyoruz. İmanımız var, cihadımız var, gayretimiz var, iyi niyetimiz var; yetmiyor. Para ortaya konulacak. Müslümanlar ciddi çalışacak.

 

Güzel bir misaldir: Japonlar Amerikalılar’a yenildiler. Hiroşima, Nagazaki, iki tane atom bombasını yiyince, “Üçüncüyü Tokyo’ya atacağız ha!” deyince Japon imparatoru dedi ki;

“—Ey Japonlar! Maalesef düşmanın elinde çok ileri silahlar var. İki şehrimizi mahvetti. Tokyo’ya da atarsa biteriz. Teslim oluyoruz.”

Kayıtsız şartsız teslim oldular. Ama bir cümle söyledi, dedi ki;

“—Savaş şimdi bitmiyor. Savaş şimdi başlıyor!” dedi.

Şimdi Japonya Amerika’yı yenmiş durumda… Neden? Japon parası Amerikan parasından kuvvetli. Japonlar Amerika’ya yerleştiler. Japonlar Amerikan şirketlerini sermayedârı oldular, hisselerini aldılar. Avrupa’ya mal satıyorlar, Amerika’ya mal satıyorlar, Türkiye’ye mal satıyorlar… İsuzu, Nissan, Toyota, Mazda; bize bir sürü ismi öğrettiler. Harıl harıl paracıklarımızı alıyorlar.

“—Japon harikası gaz sobası...”

Ne harikası; kokudan yanına yaklaşılmıyor! Ama kokusuz, dumansızmış; aldatmaca, boyamaca…

Aslında biz her şeyi kendimiz yapabiliriz. Ama iş parayla oluyor. Ekonomik savaş çok önemli.

 

Bu ekonomik savaşta ben ne diyorum size?

Düşmanınızın malını almayın, onu yenersiniz. Malını almayın, bak nasıl dize gelir. Türkiye’yi çok güzel bir pazar olarak görüyorlar.

Bizim ağalarımız, paşalarımız hepsi efedir; 500 Mercedes’den aşağı binmezler.

“—Mercedes alacağım.” dediği zaman da Mercedes fabrikasının sahibi koltuğuna geriliyor, göbeğini geriyor;

“—Şu kadar fiyat.”

“—Olsun, ver.”

Veriyor, alıyor; veriyor, alıyor...

Ya ne olacak, kendin yerli bir araba yap, onunla gez. Çekoslavakya yapıyor. Yugoslavya yapıyor. İtalya yapıyor. Rusya yapıyor. Külüstür, tangır tungur arabaları... Romanya yapıyor. Dacia marka ve saire... Türkiye niye yapamasın?

Yapar, daha âlâsını yapar, geliştirir.

 

Yabancı malı kullanmayacağız. Düşmanımızın malını katiyen almayacağız. Ölecek durumda değiliz. Memleketimizde sebze var, meyve var, her türlü imkânımız var. Hiç başkasının malını almayın ve almamayı herkese söyleyin!

Herifleri besle; besle kargayı, oysun gözünü... Sen ticaret yapıyorsun, alış veriş yapıyorsun, zenginleştiriyorsun; o paraları götürüyor, düşmanına veriyor, seni yeniyor. Kullandığınız bir yabancı mal, o kadar paranın düşmana yardımı demek. Deterjanlar, losyonlar, şampuanlar, ıvırlar, zıvırlar, biralar, Tuborglar, Efes Pilsenler vs. Tabii İslâm’da içki haram. Ama bira yapmak zor bir şey mi?

Yani ne mantık, anlayamıyorum. Yapılamayacak şeyi al, anladık; ama yeme ya, içme! O devirde miyiz, şu anda memleket batıyor. Hükümet işçiye, memura para veremiyor. İç borçlanma, dış borçlanma... Bir ayda şu kadar para dışarıya ödüyoruz. Herkes cebine döviz parası koymuş, Türk parası koymuyor. Dövizin enflasyonu kadar da Amerika’ya senede %10, Almanya’ya %5-6, Fransa’ya bilmem ne kadar para kaptırıyoruz. Böyle aptallık olur m u ya?

 

Kullanma hiçbir şeyini! Kil çamuruyla yıka, sabunsuz yıka! Pek ak olmasın, pek parlak olmasın. Ciklet çiğneme, ıvır zıvır şeyi yeme, içme! Ayran iç! Koyun besle! Kendi mahsulünü kullan! Şu heriflere para kaptırma! Bu bir savaş. Oyuncak değil, savaş! Bir şeyini almayacaksın. Anlatamıyoruz...

Devletler şimdi konvansiyonel devlet oldu, tüccar devlet oldu. Ticaret ile gelişiyor. Ticaret olmadığı zaman batıyor. İç ve dış ticaret dengesi aleyhine olduğu zaman, gemisi batmaya başlıyor.

İngiltere batmak üzere... Fransa sallantıda… Avrupa parası tehlikede… Tamam işte, herifleri tam batacağı sıra, ne destekliyorsun? Ne alıyorsun? Alma, yeme, sabret! Ne aç kalırsın, ne açık kalırsın.

 

Millet bunun bir savaş olduğunu bilmiyor. Hele hele münevverler, aydınlar hiç bilmiyor; “Git, işin mi yok?” diyor. Girecek yabancı süpermarkete, dolduracak bilmem kaç yüz binlik, bilmem kaç milyonluk parayı, “Ucuza aldım.” diyecek. E memleketi batırıyorsun! Senin mahallendeki adamdan, fukarâcıktan al!

Gittim, bakkal dükkânında oturdum, inşaat malzemesi satan dükkânda oturdum, başka yerde oturdum. Ticaret mallarımızın yüzde 50’den fazlası gayrimüslimlerin imalatı. Yani batmışız. Açıkça söylüyorum: Memleket olarak batmışız! Malı ben üreteceğim, kendi malımı kullanacağım, başkasına da satacağım. O zaman zengin olacağım. Dışarıdan boyuna al… Dünyanın en güzel pazarı; Öyle şey olur mu?

Herkes malını buraya yığıyor, satıyor. Onları alıyorsun, kendi sanayin ölüyor. Kendi paran sudan sebeplerle, tozdan sebeplerle dışa gidiyor.

 

Bunu millete anlatamıyoruz. Siz anlatın biraz. Yakınlarınıza söyleyin. Çok önemli... Savaş bu! İnsan düşmana cephane, silah verir mi? Para verir mi? Para demek, “silah” demek. Para kazandırır mı insan düşmana?

Ben şahsen çarşıya pazara çıkarken; “Yâ Rabbi! Beni hayırlı kimseyle alış veriş yaptır. Müslümanın malını bana nasip et.” diye dua ediyorum. Siz de öyle dua edin. Müslümanın malı olmazsa almayın. Aklınızı kullanın!

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN