Bugün halkı müslüman ülkeler, Batılıların çeşitli oyunlarıyla, entrikalarıyla kendi aralarında savaştırılabiliyor. Halkı müslüman olan bir devletle savaşmak zorunda kalan müslümanlar ne yapacaklar, ne yapmalılar, durumları nedir?


Allah insanı bu duruma düşürmesin, hıfz eylesin... Öyle bir fitnedir ki, öyle büyük bir belâdır ki, ben meselâ Iraklı askerlere dâimâ acımışımdır, çok acımışımdır. Çünkü başkanları tarafından, bir müslüman ülkeye saldırtıldılar. Haksız bir saldırıydı. Faaliyetleri fî sebîli’llâh bir saldırı değildi, temelinden çürüktü. Saldırmayanları Saddam öldürtüyordu. İtiraz edenleri öldürüyordu, oradan gidiyorlardı. Düşmanın karşısında silah atsalar, karşı tarafı öldürseler; ölen de öldüren de cehennemde olacağı için, oradan zarara uğruyorlardı. Oradan bir kurşun gelse, kendileri ölseler, haybeye gidiyorlardı. Allah korusun, çok kötü bir durum...

Allah rızası için yapılmayan bir savaşta rol ve yer almamak gerekir. Rol ve yer almadan ölürse insan, Allah yolunda ölmüş olur. “Bu yaptığınız doğru değil!” demesi lâzımdı. Birkaç kişi ölebilirdi ama Irak’ta... Bâriz misâl Irak olduğu için söylüyorum.

“—Ben bu şekilde savaşamam!”

“—Kurşuna dizeriz seni!”

“—Zalim olarak dizersin, ne yaparsan yap... Ben böyle, bir müslümanın bir müslümanla savaşında yer alamam!” demesi lâzım gelirdi.

Ama bu zor bir şeydir, çok zordur. Bile bile ölüme gitmektir. O tarafa gitse ölüm, bu tarafa gitse ölüm... Ama hayırlısı gidip karşı tarafa kurşun atıp öldürmek değildir; mazlûmen ölmektir. Böyle bir duruma düşürmesin Allah! Türkiye’yi bir İslâm ülkesiyle böyle bir savaşa sokarlarsa, hakîkaten zor bir durum olur. Irak’ta bu zor durum olmuştur, çok fenâ olmuştur. İranlı biraz haklıdır, çünkü zulme uğramıştır, tecâvüz edilmiştir kendisine... Tecâvüze karşı koymak nisbeten hafif bir şeydir. Ama o da doğru değil...

 

 

Kuveyt’e saldırılmıştır. Cidde’de toplantı yapılmış, buna karşı koymak için müsaade çıkmıştır ulemâdan... Orada bulunanların hepsi çıkıp diyeceklerdi ki:

“—Evet, bir saldırı olmuştur ama, çarpışan kuvvetler iki taraf da müslümandır. Bunu müzakere yoluyla çözmek zorundayız. Tazyik yaparız, baskı yaparız... Savaş olmaması gerekir!” diye orada kıyasıya konuşulması lâzımdı.

Çünkü, sonuç hiç de müslümanların lehine olmamıştır. Körfez harbi müslümanların prestijini sıfıra indirmiştir. Kâfirlerin istediği olmuştur. “Ne yapalım, Kuveyt’e saldırdı. O halde Irak’la savaşmak câizdir.” diye fetva vermeye kalkışmak yerine; “Evet, saldırmıştır ama, bunu sulhen çözmek zorundayız!” denilmesi lâzımdı. O toplantılarda bunların konuşulması gerekirdi diye düşünüyorum.

Allah insanı böyle zor imtihanlarla imtihan etmesin...

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN