Bizim memleketlerde ana dil Arapça’dır. “Ana dilde bazı hocaların Arapçası fasih değil.” deniliyor. Bizim hocalar öyle diyorlar.


 “Bizim iller” dediği bu kardeşimizin, Türkiye’nin içinde. Mesela Siirt olabilir, Mardin olabilir. Oranın Arapçası var. Oranın Arapçası hiç fasih değildir. Onlar hani beğenmiyorlar ya… Biz mesela üniversitede, Edebiyat Fakültesinde Arapça okuduk, Arap Dili ve Edebiyatı okuduk. Bizim Siirtli bir arkadaşımız vardı, iktisada gidiyordu. Dedi ki:

“—Ne yapıyorsun?”

Ben Ebu’l-Ferec el-İsfehânî’nin Kitâbü’l-egânî’sini okuyordum.

“—İşte bu kitabı okuyorum.” dedim.

“—Yardımcı olayım. Benim anadilim Arapçadır.” dedi.

“—Olur, yardımcı ol!” dedim.

Ben paragrafı verdim, “Oku!” dedim.

“—Sen oku, ben sana tercüme edeyim.” dedi.

O çok edebî bir metin, ben onu okudum. Hiçbir şey anlamadı.

Onların Arapçası avam Arapçasıdır, âmmî Arapçasıdır; yeterli değildir. Medreselerde okuyan hocaları daha iyi Arapça öğreniyorlar. Mâlum, mesela Karadenizli Türkçe’yi biraz başka türlü konuşur veya göçmense Türkçe’yi biraz başka türlü konuşur. Bunlar olur. Biz anadilimiz Türkçe olduğu için, Arapça’yı sonradan öğrendiğimiz için, telaffuzlar veya kullanım eksiklikleri olabilir.

 

Mesela, sabahleyin Kanada’dan bir profesör geldi. Biz çat pat İngilizcemizle konuştuk. Laf arasında dedi ki; “Ben sizin İngilizcenizi çok mükemmel buldum, çok beğendim.” Benim de koltuklarım kabardı, sevindim. Ama biliyorum ki eksiklerim var, kelimelerim az. “Yok, telaffuzunuz güzel!” dedi.

Bu bakış açısına göre değişir. Elbette biz İngiliz gibi İngilizce konuşamayız, Arap gibi Arapça konuşamayız. Benim Suudi Arabistanlı bir asistanım vardı. Ben ona doktora yaptırdım. Arabistan’a gitti, hoca oldu. O derdi ki:

“—Hocam, biz Arapça kitap yazmış bir adamın kitabını elimize aldığımız zaman, daha ilk sayfasını açıp bir okuduk mu; bu adam Arap mı, yoksa Arap değil de Arapça bir eser mi yazmış, menşeini ‘şıp’ diye anlarız.” derdi.

Anlaşılır. Hakikaten ben de Türkçe bir eser yazmış bir insanı alayım veya birisini bana dinlettirsinler; bu Siirtli mi, Diyarbakırlı mı, “Vallah ki bilmem!” deyişinden Karadenizli mi, Rizeli mi, Aydınlı mı, Antalyalı mı, ‘şıp’ diye anlarım. Bu normal.

Ama Arapça’nın incelikleri, edebiyatının güzellikleri bakımından ben Arabistan’da hutbe okuyan insanların yanlışlarını çıkartabiliyorum. Yanlış olduğunu, yanlış cümle kullandığını düzeltebiliyorum. Tabii biz Arap diyarına gitmedik, oralarda tahsil görmedik, Arapça uygulamamız yok. Kitap Arapçasıdır. Okuyoruz. Bizimki öyle yazmak vesaire tarzında değildir. Ama böyle olabilir.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN