Bizim en büyük dezavantajımız, bilim ve teknik bakımından hasımlarımızdan geri olmamız. Yarı aydınlar bunun sebebinin dinimiz olduğunu düşünüyor. Böyle olmadığını biliyorum fakat yine de bilim ve teknoloji konusunda yeterli olmadığımızı düşünüyorum.


Bizim gerilememize sebep olanlar, bizi şu anda İslâmî yönden tenkit edenlerdir, o zihniyettir. Bizim yürüyüşümüzü engelleyen, kalkınmamızı baltalayan, bütünlüğümüzü dağıtan; bizim kültürel değerlerimizi tahrip eden, bizim sosyal bünyemizi mikrop gibi içeriden kemiren bu insanlardır.

Biz bundan çok daha fazla dindarken, İstanbul’u almışız. Yâni din gericilik olsaydı, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u asla alamaması lâzım gelirdi. Din geriliğin sebebi olsaydı, İslâm dini zuhur ettikten kısa bir zaman sonra üç kıtaya yayılamaz; İslâm alimleri dünyanın en meşhur, en büyük şahsiyetleri olamaz; yazdıkları eserler Avrupa üniversitelerinde okunmaz ve üniversitelerine Avrupa’dan öğrenciler gelmezdi.

Eğer İslâm gericilik olsaydı, teknik bakımdan geri kalmak dinden dolayı olsaydı, Avrupalı krallar müslüman emirlere, “Ne olur, benim evladımı üniversitenize kabul edin! Eti sizin, kemiği benim!” diye yalvarmazdı.

 

Teknik bakımdan geri kalmak dinsizlikten, moral bozukluğundan, kültürel dejenerasyondan olmuştur. Körü körüne Batı’yı taklit edenlerden olmuştur. Onların belâsını hâlâ çekiyoruz.

Beşinci kol gibi içeride çalışıp, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına sebep olanlar da onlardır. Hâlâ da muzırlıklarının radyasyonu bize zarar vermektedir. Onlar olmasaydı çok daha iyi olurdu.

Kur’an-ı Kerim’in üçüncü sayfasında Allah bu tipleri bize bildiriyor:

 

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ

)البقرة:١١(

 

(Ve izâ kîle lehüm lâ tüfsidû fi’l-ardi, kàlû innemâ nahnü muslihùn.) [Onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın!’ denildiği zaman, ‘Biz ancak ıslah edicileriz!’ derler. (Bakara, 2/11)

İnsanların bir kısmı münafıklardır. “Onlara ‘Yeryüzünde fesat çıkartmayın!’ dersiniz. Onlar, ‘Biz fesat çıkarmıyoruz; biz ıslah edicileriz.’ derler.” diyor.

O onların kuruntularıdır; işin aslı böyledir.

“—Dervişlik, miskinliktir. Dindarlık, gericiliktir.”

Peki, tarihte niye öyle olmadı? Niye Şeyh Şamil Kafkasya’da Ruslar’a senelerce Azak denizi kadar kan döktürttü durdurttu? Niye İslâm alimlerinin kitapları Avrupa’da okundu?

 

Avrupa’nın Rönesansı ve Reformu müslümanların tesiriyledir, müslümanların bahşişidir. Avrupalılar’ın Amerika’yı bulması müslümanlardandır. Onların kılavuzları müslümanlardandı ve “Afrika’nın büyük bir İslâm imparatorunun çocuğu 200 gemi ile deniz içindeki nehirlerden faydalanarak bir başka kıtaya gitmiştir.” diye, Amerika’yı müslümanların bulduğunu vesikalar söylüyor şimdi... Yani gitmiş ve geri gelmiş. 200 gemi gitmiş, üç gemi geri gelmiş. Ya telef oldu yollarda ya da gidenler orada kaldı.

Orta Amerika ve Güney Amerika’ya müslümanların Kolomb’dan çok önce geldiği; Kolomb’un da zaten “Müslüman gemiciler bir yerler buldu, oralarda bir şey var.” diye kraliçelerini öyle ikna ettiği, tarih kitaplarından biliniyor.

Yâni, Batı’nın her türlü gelişmesi İslâm sayesinde olmuştur. Ama bunu Batılılar bilir, bizim mutaassıp devrimbazlar bilmez!

 

Dr. Sigrid Hunke’nin Avrupa’nın Üzerine Doğan İslâm Güneşi diye bir kitabı vardır. Avrupa’nın nasıl geri bir durumda iken müslümanlardan feyz alıp, istifade edip rönesans ve reformu yaptığını orada görebilirsiniz.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN