İnsanın hayal edebilme kapasitesi ne kadardır?


Bu şahıstan şahısa değişen bir şeydir. Hayal kapasitesi hakkında bir birim de şimdiye kadar ben bilmiyorum. Metreküple mi ölçülecek? Metreyle mi ölçülecek? Ağırlıkla mı ölçülecek? Ama bildiğimiz bir şey var ki bazı insanların hayal gücü ve kapasitesi çok geniş oluyor.

Eğer kardeşimiz, “Hayal gücümüzü genişletmek için tavsiye edeceğiniz bir şeyler var mı?” demek istiyorsa; tabii çok kitap okumak, zihnindeki kavramları çoğaltmaya çalışmak bu hususta iyi bir çaredir. Kaliteli kitaplardan çokça okumalı. Zihnini çalıştırmalı. Çalışan insanların zihin çalışmalarını model almalı. Onları tekrar ede ede, yavaş yavaş kendisi de hayal etmeye, kendisi de düşünmeye, kendisi de bir şeyler ortaya koymaya başlar.

Ama ilk önce iyi bir hazım şarttır. Yani, mevcut şimdiye kadar yazılmışları iyice hazmetmeden, insan o konuda iyi bir şey ortaya koyamaz. Meselâ, iyi bir edebiyatçı olmak için insanın edebiyat tarihini çok iyi bilmesi lazım. Edebî metinleri okuması lazım. Şiirleri tahlil etmesi lâzım.

Bu hususta iyice bir birikim kazandıktan sonra, temel malzeme biriktirdikten sonra ve o ilmin ana esaslarını güzel bir şekilde öğrendikten sonra, 40 yaşında 50 yaşında eser vermeye, şiir yazmaya başlayabilir. 15 yaşında yazarsa ya vezni bozuk olur, ya kâfiyesi bozuk olur, ya fikri yanlış olur, ya söylediğinden sonra pişman olur.

 

O bakımdan, yeryüzünde yeni, orijinal şey çok azdır. İnsan ilk önce o sahadaki mevcut malzemeyi tanımalı. Bir ilimde temeyyüz etmek istiyorsa, o konudaki literatürü, ana kitapları okumalı, faydalanmalı. Hatta onları iyice hazmettikten sonra okutacak, talebenin sorularıyla karşılaşacak.

Bak biz bir konferans veriyoruz, konferans kadar da sorulara cevap veriyoruz. Halkın içinde olmanın bu faydası var. Yani sorular bizi yetiştiriyor. Halk nereye takılıyor? Neleri öğrenmek istiyor? Dinleyicilerin problemleri nedir? Onları anlamış oluyoruz.

 

Onun için, Osmanlı bir kimseyi medreseden mezun oldu mu uzak bir diyarın bir kasabasındaki bir medreseye atarmış; “Sen burada vazife gör!” dermiş. Orada bir müddet, belki senelerce hizmet gördükten sonra, daha büyük bir şehre getirirmiş; “Şu kadar da burada hizmet gör.” Dermiş. Ondan şu kadar zaman geçtikten sonra, İstanbul’a gelmeden önce Bursa gibi, Kütahya gibi önemli medreselere, önemli şehirlerin medreselerine getirirmiş. Oradan İstanbul’un kenar medresesine getirirmiş. Oradan Süleymaniye’ye getirdiği zaman, artık adamın saçı sakalı ağarmış olurmuş. Metinleri ezbere bilen, talebelerle düşe kalka böyle ilmin içinde pişmiş, derya gibi bir kimse olurmuş. Ondan sonra konuştuğu zaman güzel konuşurmuş.

Bu bir birikim meselesi. Eskilerin ne söylediğini bilmeden insan yeni bir şey ortaya koyamaz. “Yeni bir şey ortaya koydum.” sanır; eskilerin yaptığından da daha düşük kaliteli, basit bir şey olur.

Hangi daldaysanız, mutlaka o dalın ilim tarihini iyice öğrenin! Literatürünü hazmedin. İlmin ana konularına sahip olun. Ondan sonra kendiniz bir şey ortaya koymaya çalışın! Onunla çalıştıkça, o konuda hayal gücünüz de genişleyecek, zihin gücünüz de genişleyecek. Yazma kabiliyeti, okuma kabiliyeti, anlama kabiliyeti, düşünme kabiliyeti, hepsi okumaya bağlı şeylerdir.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN