Bir senedir hanımımdan ayrıyım. İki çocuğum var. Üç dört defa götürdüm babasına... Yine iyi olur diye getirdim. Şimdi yine götürdüm. Hanım hangi hallerde boşanır?


Boşanmak, Allah’ın en sevmediği helâldir. Çünkü:[9]

 

أَبْغَضُ الْحَلاَلِ إِلَى اللَّهِ، الطَّلاَقُ (د. ه. ك. عد. ق. عن ابن عمر)

 

RE. 8/2 (Ebğadu’l-halâli ila’llàh, et-talâk) “Allah’ın en sevmediği helâl, boşanmadır.” buyrulmuştur.

Helâldir ama, sevmez Allah... Neden? Allah yuva yıkılmasını sevmiyor. Şeytan seviyor, Allah sevmiyor. Mümkün olduğu kadar yuvayı kurtarmak lâzım!

Büyük insanların, kendisinden küçük insanlara karşı bir yönetim basireti, yönetme basireti olması lâzım! Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:[10]

 

إنّ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ أمَرَني بِمُدَارَاةِ النَّاسِ، كَمَا أمَرَنـِي بِإِقَامَةِ الْفَرَائِضِ

(الحكيم الترمذي في النوادر، والديلمي عن عائشة)

 

RE. 87/2 (İnna’llàhe azze ve celle emeranî bi-müdârâti’n-nâs, kemâ emeranî bi-ikàmeti’l-ferâid) “Allah-u Teàlâ bana farzları eda etmeyi emrettiği gibi, insanları usûlüne uygun idâre etmeyi de emretti.”

Yâni, “Nabzına göre şerbet verip, azdırtmayıp, kaydırtmayıp, saptırtmayıp idare etmekle emrolundu.” Dilese, “Sen defol!” dese, defolur gider ama, idare etmekle emrolunmuş.

Kadın eksik etekli bir mahlûktur, zayıftır, hislerine mağlûbdur. Muhakkak, bizim memleketimizin şartlarına göre de kadının sosyal görüşleri, bilgisi, görgüsü erkekler kadar gelişmemiştir. Dinî bilgisi de gelişmemiştir. Dinî bilgi bakımından da maalesef, kâfi eğitim müesseseleri olmadığı için, kadın dinî bakımdan da Allah’ın emrini, yasağını tam anlayacak durumda değildir. Erkek onu sevk ve idare edecek, yönetecek!

 

Hocamız Rahmetullahi Aleyh bir söz söylerdi. Kardeşlerimiz darılmasın, bu kardeşim de bağışlasın... İsim olmadığı için ben onu bilmiyorum, cemaat de bilmiyor. Cemaate umûmî ders vermek için, ona da ders olsun diye söylüyorum. Dost acı söyler, düşman güldürür:

“—Bir kadını idare edemeyen erkeğe, ben erkek mi derim!” derdi Hocamız...

Şimdi bu söz ne demek? Kadını idare edeceksin demek... Nasıl idare edeceksin? “Hanım sana dallı güllü bir fistan aldım. Al bakalım sana da çok yakışıyor.” dersin, bir şey dersin...  Bak, divan edebiyatında o kadar şiirler var, halk edebiyatında o kadar şiirler var; o şiirlerden ezberlersin, okursun, gönlünü alırsın. “Nazlı nazlı gelişini sevdiğim!” dersin, şunu dersin, bunu dersin; memnun edersin. Çünkü câiz...

Peygamber Efendimiz, “Üç yerde yalan câiz...” diyor. Kadının kocasına, kocanın karısına gönlünü hoş etmesi için, geçim için yalan söylemesi câiz... “Sen dünyanın en güzel hanımısın!” dersin. Vardır muhakkak daha güzeller ama öyle dersin. Neden? Geçim olsun diye...

Evlenmişsin, iki tane çocuğun var... Baktın biraz tepesi atacak... Düdüklü tencere patlamasın diye ateşini kısıyoruz, değil mi? O zaman biraz geri gidersin, susuverirsin, belli etmezsin. Ertesi gün gelirken eve biraz helva, biraz börek çörek bir şey getirirsin. “Al sana şunu aldım!” filân dersin, gönlünü alırsın.

 

Bir evlilik okulu açacağım ben inşaallah... Başka çaresi yok! Evlilik okulu diye bir okul açmak lâzım! Çünkü, geçinemiyor millet birbiriyle... Karı kocasından şikâyetçi, koca karısından şikâyetçi, çocuklar ortada... Ayrılıyorlar. Koca karıyı dövüyor, kadın kocayı dinlemiyor. İki tarafta da kusurlar oluyor. Ama, Allah da boşanmayı sevmiyor. Mühim olan arasının düzeltilmesi, işin yürümesi, çocukların yetişmesi, dünya ve ahiret saadetinin sağlanması...

Benim rahmetli annem bize derdi ki, o kitaplarda okumuş kendisi:

“—Bir anne varmış, otuz yıl oğluna bir iş emretmemiş. ‘Evlâdım git ekmek al, git su getir... Şunu yap, bunu götür!’ dememiş. Yâni otuz sene evlâdına şunu şöyle yap diye bir emir vermemiş. Neden? ‘Sözümü dinlemezse, asi defterine yazılır da, Allah’ın gazabına uğrar.’ diye...”

Bak, işte bu büyüklerin yönetim tarzı...

 

Hocamız Rahmetullahi Aleyh, beni alır yanında gezdirirdi. Anadolu’da şu şehre, bu şehre beraber götürürdü. Hocamız’ı yakından tanıyanlar bilirler, Hocamız doğrudan doğruya, “Şunu şöyle yapın!” diye emir buyurmazdı. “Şunu şöyle yapsanız nasıl olur acaba?” diye soru sorar gibi söylerdi. Soru sormuyor aslında, öyle yapılmasını istiyor ama, “Yok Hocam, öyle yapmayalım, böyle yapalım!” denilince, “Eh, pekiyi...” derdi.

 

“—Arkadaşlık pekiyi demekle kaimdir.” diye bir de sözü var mübareğin... Levhaya yazmışlar. Koca şeyh efendi, müridi “Yok öyle yapmayalım, böyle yapalım!” deyince, “Pekiyi” derdi, biterdi.

Yâni emir vermemek, azdırtmamak, saptırtmamak, ayağını kaydırtmamak, üstüne varıp da kuyuya düşürttürmemek önemli... Yönetmek bir sanattır. Yönetmek zorluk ve zorbalıkla olmuyor.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN

[9] Ebû Dâvud, Sünen, c.I, s.661, no:2178; İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.650, no:2018; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VII, s.322, no:14671; Temmâmü’r-Râzî, el-Fevâid, c.I,s.21, no:26; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.IV, s.323; İbn-i Hibbân, Mecrûhîn, c.II, s.63; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.V, s.422; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan.

Lafız farkıyla: Ebû Dâvud, Sünen, c.I, s.661, no:217; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.IV, s.187, no:19194; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VII, s.322, no:14672; Muhàrib ibn-i Dessâr Rh.A’ten. Hàkim, Müstedrek, c.II, s.214, no:2794; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan. Dâra Kutnî, Sünen, c.IV, s.35, no:96; Muaz ibn-i Cebel RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.IX, s.1160, no:27872; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.27, no:39; Câmiü’l-Ehàdîs, c.I, s.115, no:170.

[10] İbn-i Mürdeveyh, Emâlî, c.I, s.215; İbn-i Hacer, Lisânü’l-Mîzân, c.II, s.26, no:93; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.II, s.15, no:251; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.176, no:659; Hz. Aişe RA’dan.

İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Müdârâtü’n-Nâs, c.I, s.25, no:4; Zeyd ibn-i Refi’ RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.728, no:7168; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.257, no:679; Câmiü’l-Ehàdîs, c.VII, s.474, no:6708.

Benzer Sorular

Kaynağa git