Buradaki ailelerin içinde şiddetli problem var. Kadınlar dayak yiyorsa birincisi pisliklerinden; ikincisi, çocuk ve evi idare edemediklerinden; üç, çalışıp kazandıkları için beylerine kafa tuttuklarından; dört, beylerin yemek, çamaşır vesaire işlerini hiç yapmadıklarından. Lütfen hanımlara tavsiyenizi söyler misiniz? Her geçen gün ayrılanların sayısı artmaktadır.


Dünkü yazının devamı bu. Hanımlar! Siz öyle yazı gönderirseniz beyler de böyle yazı gönderiyorlar. Görüyorsunuz, onların da şikâyetleri var.

“Bir; evi temiz tutmuyorlar, pisliklerinden.” İkincisi; “Çocuğu, evi idare etmiyorlar.” diyorlar. İthamlar size karşı. Kendi para kazanıp beye eyvallah etmiyor, kafa tutuyorlarmış. Ondan sonra beylerin çamaşırını yıkamak gibi işlerini hiç yapmadıklarından, beylerden de şikâyet var.

Bu işin aslı nedir, doğrusu nedir?

Tabii evde de iş bölümü olacak. Bu iş bölümü içinde kadına yakışan görevler var, erkeğin yapacağı görevler var. Erkek o görevleri yapacak, kadın bu görevleri yapacak. Bu, örfle aşağı yukarı belli olmuştur. “Kadın temizliğe bakacak da, erkek hiç bakmayacak.” diye bir şey yok. Erkek de çorabını yıkayabilir, mendilini yıkayabilir bazen. Veya çamaşır makinesini çalıştırabilir. Bir şey değil. Ama örfle tespit edilen, ev işlerini hanımlar yapıyor, dış işlerini erkekler yapıyor; bir iş bölümü vardır.

Bu dengeye riayet eden aileler mutlu yaşıyorlar. Bazen kadınlar bazen erkekler bu dengenin dışına çıkıyorsa o zaman denge bozuluyor. Kadın raydan, çizgiden, daireden dışarıya çıktığı zaman erkek şikâyetçi oluyor. “Çocuğa bakmıyor, bana bakmıyor, kafa tutuyor, evi temizlemiyor.” diyor. Onun için onları suçluyor. Tabi bu bütün kadınlar için geçerli değildir. Çünkü böyle yapmayan birçok kadın vardır. Onun söylediği, düşündüğü bir iki kadındır.

 

Dünkü derste de kadınların haklı olduğu taraf vardı. Mesela diyordu ki;

“—Ben çalışıyorum, kocam paramı zorla elimden alıyor.”

Bu haksızlık!

“—Beni dövüyor.”

Bu haksızlık! İslâm’da lüzumsuz yere dövmek yok.

Demek ki suç varsa, olayı tek olarak getirirsiniz; kadı olarak, hakim olarak tarafları dinleriz, şahitleri dinleriz, delilleri toplarız, bir karar veririz, bir ceza yazarız. Coburg camiinden makbuz keserler, ödersiniz, meseleyi öyle hallederiz. İki tarafta da suç olabilir, iki taraf da haklı olabilir. Ama tek olaylarla değerlendirme yapmamak lâzım. Hakikaten bu tipte kadınlar vardır.

 

Hanımlar ve beyler arasında biraz gerilim oldu. “Gerginlik yumuşasın.” diye söyleyeyim:

Erenköy’de dayımın oturduğu evin önünde bir villa var, görüyorum. Bizim yengeler, dayımlar da görüyorlar. Adam erkenden kalkıyor, beyaz önlüğünü takıyor, arkasını fiyonkluyor, mutfağa giriyor. Perdeleri filan kapatmadığı için her şey âşikâr görünüyor. Bulaşıkları yıkıyor. Hanım daha yatakta. Bulaşıkları yıkıyor, kahvaltıyı hazırlıyor, çayı pişiriyor; elinde tepsi, hanıma götürüyor. Hanım yataktan kalkmadan yastığın birine koyarak yatakta kahvaltı ediyor.

Bey kahvaltıdan sonra tabakları topluyor. Şaka değil, gerçek! Şahitlerim var. Ondan sonra adam apar topar işine gidiyor; memur. Kadın da keyfi ne kadar isterse yattıktan sonra kalkıyor, süsleniyor, taranıyor, donanıyor, boyanıyor, giyiniyor, çıkıyor. Nereye gittiğini Allah bilir. Ondan sonra belli bir zaman sonra geliyor. Adam eve geldiği zaman yine önlüğü giyiyor, yine mutfağa gidiyor, yine yemek yapıyor. Tabi bu dengesiz bir durum.

 

Erenköy’de bizim oturduğumuz sokakta bir binbaşı vardı, beş vakit camiye gelirdi. Çok iyi bir amcaydı, komşuydu. Hanımı poker masasından kalkmazdı, çocuklara bakmazdı. Konakta otururlardı ama çocukları sefil, perişandı. Bu durum, kadının kadınlık vazifesini yapmadığı, dejenere olmuş bir şekli sembolize ediyor.

Bunun karşısında öyle erkekler de oluyor ki evine bağlılığı yok, hanımdan başka kadınlarla ilişkisi var, eve bir şey getirmez. Hanım saçını süpürge eder, para kazanır evin geçimini sağlar. Adam gelir döver, elinden parayı alır, kumara götürür. Kadın, çoluk çocuğunun hatırına -işte ne sebeple ise ne düşünüyorsa- sabreder, bekler. Bey; “Ben seni istemiyorum. Nereye gidersen git, ananın evine git, babanın evine git.” diye efelik yapar. Bu tipler de var. Tabi bu da doğru değil. O kadının yaptığı da doğru değil, bu erkeğin yaptığı da doğru değil.

İslâm’da aile tipi nasıl olur?

İslâm’da; evin kazancını sağlamak, kadının giyimini, yemesini ve barınmasını sağlamak erkeğin vazifesidir. Kadının da erkeğe itaat etmesini bizim dinimiz söylüyor.

Allah-u Teàlâ Hazretleri:

 

الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَآءِ (النساء:٣٤)

 

(Er-ricâlü kavvâmûne ale’n-nisâi) [Erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur.] (Nisa, 4/34) buyurmuş.

İslâm’a göre evin reisi erkektir, eşitlik yoktur. Evin reisi erkektir, söz onundur, yönetim esas itibariyle ondadır, eve bakmak yükümlülüğü ondadır. Hanımın ana vazifesi, hanımlık yapmaktır, beyinin hanımı olmasıdır; çocuklarının annesi olması, annelik vazifesini yapmasıdır.

 

Bir kadının nâmahrem erkeklerle, yabancı erkeklerle çalıştırılması doğru değildir. Onun için kadını çalıştırmaz, çünkü geçimi kendisinin boynunun borcudur. Kadın da evde durduğu için evin işlerini yapar, böylece bir iş bölümü sağlanmış olur. Evde işleri hanım yapıyor, dışarıda işleri erkek yapıyor; böylece harama, günaha bulaşmadan aile yaşar.

Ama İslâm’da; “Kadın hiç çalışmayacak.” diye bir kaide yok. Kadın çalışabilir. Evinde çalışabilir, terzilik yapabilir. Kadınların gitmesinin yasak olmadığı yerlere gidebilir. Tarlaya gidebilir, pamuk toplayabilir vesaire. Örtülü olarak, tesettüre riayetle, Allah’ın emrine uyarak çalışması da mümkündür.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN