Hanımım son zamanlarda geçimsiz oldu. Allah şahittir, bir insan olarak elimden geleni yapıyorum. Kendisini bırakmamı istiyor. Ben böyle bir şey düşünmek istemiyorum.
Evet, tabi “Allah şahittir.” dedi, biz de inandık. Elinden geleni yapıyor. Anlaşılan kabahat erkekte değil, kadında. Bazı kadınlar kafadan hasta olur, bazen eksiklik oluyor. Erkeklerde de olur, hanımlarda da olur ama doğru bir şey değildir. Ayrılmak istemek kadın için doğru değil.
“Bir kadın haksız yere kocasından ayrılmak isterse cennetin duvarlarından dışarıya beş yüz yıllık mesafeye kadar dağılan, yayılan cennetin kokusunu bile koklayamaz.” diyor Peygamber Efendimiz.
Ayrılmak güzel bir şey değildir. Yuvayı bozmamaya çalışmak lâzım. Sabredip devam ettirmeye çalışmak lâzım. Çünkü nefis ve şeytan yuvayı bozmaya gayret ederler.
Şeytan sabahleyin avenesini toplarmış. Hadîs-i şerîfte bildiğimize göre büyük şeytan mahiyetinde küçük şeytanları toplarmış:
“Bugün hepiniz dağılın, gittiğiniz yerlerde şeytanlıklarınızı yapın. “Hanginiz benim beğendiğim işi yaparsa akşam taç giydireceğim.” dermiş.
Akşam gelince de sorarmış:
“—Sen ne yaptın?”
“—Ben adama içki içirdim.”
“—Eh, bir şeytanlık yapmışsın.”
“—Sen ne yaptın?”
“—Ben adama namaz kıldırtmadım.”
En sonunda bir tanesi;
“—Ben karı kocayı birbiriyle kavga ettirdim, kocaya karısını boşattım.”
“—Tamam, ente ente, sen sen, benim aradığım sensin!” der, onun başına taç giydirirmiş.
Bu hadisten anladığımıza göre, şeytanın en çok hoşuna giden şey nedir? Yuva yıkmak.
Onun için şeytana uymamak, alet olmamak lâzım. Erkekler de kadınlar da yuvayı iyi tutmaya gayret etsinler. Bize kim gelirse diyoruz ki; “Aman, yuvayı korumaya gayret edin, aman sabredin, aman alttan alın, aman şeytana uymayın.” diye söylüyoruz.
Çünkü sevap var, sabrederse sevap var, yuvaya devam ederse sevap var. Bozulursa şeytan gülecek, sevincinden şamata edecek.
Onun için çok dikkat etmek lâzım.
“—Allah şahit ki kabahat bende değil.” dediği için, tamam kabul.
Tabi insanın, müslümanların biraz yönetmeyi öğrenmesi lâzım.
“—Bu nasıl bir şey hocam?”
Erkek kadını yönetmeyi öğrenmeli, koca kadını idare etmeyi öğrenmeli.
“—Hocam bu hangi mektepte öğrenilir?”
Ben İskenderpaşa’da “Karı kocalık Sanatı” diye bir mektep açacağım, orada öğrenirsiniz ama daha açılmadı.
Bu bir sanattır; insanları idare etme sanatı.
Hocamızın bir sözü var:
“—Bir kadını idare edemeyen adama adam mı derim? derdi.
Nasıl döndürecek? O bir hüner…
“—Hocam, kabahat benim kocada. Koca hakkında da bir şey söyle.”
Kadın da kocasını idare etmeyi öğrenmeli. Bu da bir sanat. Dışarıdaki aşüfteler nasıl evli kocaları kandırıyorlar.
Kandırmıyor mu? Kandırıyor. Evliyi yoldan, raydan çıkarmıyor mu? Çıkarıyor. Sen niye kendi has kocanı kandıramıyorsun?
Kadın da böyle düşünecek. “Ben allem edeceğim, kallem edeceğim, bunu idare edeceğim.” diyecek. Bu böyle çocuk idare eder gibi olmaz. İdare edildiğini anlayan her insan, fena halde kızar. İdare edildiğini anlamadan, anlatmadan idare edecek.
Alttan alacak, üstten alacak, sağdan alacak, soldan alacak, idare edecek.
Ölçecek, adam neden hoşlanıyor? Yemekten. Tamam, “Erkeğin kalbine giden yol yemekten geçer.”
Avrupalıların sözü. Öyle diyorlar. O zaman güzel yemekler yapacak. Akşam; “Ben sana şunu yaptım.” diyecek.
“—Vay be, bizim hanıma ne oldu? Hep yanık yemek yapıyordu, maşaallah güzel yapmaya başladı.” diyecek.
Veyahut süslenecek. Neden? Kadın kocasına süslenebilir. Güzel koku sürünecek, taranacak.
“—Olur mu hocam?”
Birileri Peygamber Efendimiz’i ziyarete gelmiş. Peygamber SAS oradaki kovaya, eğilmiş; kovanın yüzeyi ayna gibi görünüyor ya, orada saçını, sakalını düzeltmiş.
İnsanlar derbederlikten hoşlanmazlar. Ben bugün ne kadar güzel süslendim; tıraş oldum, güzel kokular da sürdüm. Yanıma gelseydiniz ne güzel kokuyordu. Neden?
Güzel koku, insanın hoşuna gider. Peygamber Efendimiz güzel koku kullanırdı, dişlerini fırçalardı. Dişler nasıl olacak? Pırıl pırıl. Efendimiz ağzını açtığı zaman dişlerinden etrafa nur saçardı ama neden?
Tabii, Peygamber olduğundan da… Ayrıca misvak kullanırdı, güzel koku kullanırdı. Peygamber Efendimiz’in kendisinin kokusu da çok güzeldi. Ama ayrıca güzel koku kullanırdı, taranırdı, tıraşlanırdı, Efendimiz’in tavsiyesi; koltuk altlarını kazırdı.
Kadınların da olur, mısır püskülü gibi kıl olur. Bunları temizlemezsen teke gibi kokar. Erkeğin yanında, kokusundan duramazsın. “Konuşmasını bitirse de gitse” diye burnunu tutarsın, insanın burnunun direği kırılır.
Neden? Koltuk altını tıraş etmeyi hiç bilmiyor. Mısır püskülü gibi sararmış, ter gelmiş, kurumuş. O ne olacak? O kazınacak.
İnsanın kasıklarında kıl biter, kazınacak. Sakal düzeltilecek, saç düzeltilecek, taranacak.
Neden? İnsanlar güzelliği severler, çirkinliklerden nefret ederler. Nefret ettirmeyecek, güzel davranacak. Doğru mu doğru, sevap mı sevap…
Güzel elbise giyecek. Adam eve geliyor, kadın mutfakta, üstü yağlı, paslı, kirli saçı başı dağınık, yüzü asık...
“—Hanım ben geldim, selamün aleyküm!”
“—İyi, tamam, şu işi bitireyim.”
Adamın hayalleri yıkılır. Bunları anlatmak lâzım. Bunları kadınlar da bilir. Erkekler de bilmelidir.
Kadın adamı sevmiyor. Neden? Git bir aynaya, kendine bak. Sen hiç berber dükkânına uğramaz mısın? Git bir tıraş ol, koku sürün, güzel giyin, güzelliğine bir gayret et, kendini güzelleştir, çeki düzen ver.
Neden? “Aile muhabbeti olsun.” diye, böyle yapmak doğru. Yuvayı yıkmak şeytanın işine yaradığı için, yuvanın devamı için yapılması gereken şeylere de Allah sevap veriyor. Millet bunları bilmiyor.
Kadın, kocası geleceği zaman en güzel elbiseyi giyecek, taranacak, güzel kokular sürecek, öyle karşılayacak. Güzel yemek koyacak. Masa temiz olacak, yemek güzel olacak. Üç gün aynı yemeği önüne getirirsen olmaz!
“—Bitmedi, daha sıyrılmadı, hadi şunu sıyıralım.” filan, böyle şeyler birikir, başka şeyler olur. Bunlara dikkat etmek lâzım, aziz ve muhterem kardeşlerim!