Bir kadın beyinin rızası olmadan ders alıp, tarikate girebilir mi?


Zikir Kur’an-ı Kerim’de ayet-i kerimelerle emredilmiştir:

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللهَ ذِكْرًا كَثِيرًا (الاحزاب:٤١)

 

(Yâ eyyühe’llezîne âmenü’zküru’llàhe zikren kesîrâ.) “Ey iman edenler, Allah’ı çokça zikredin!” (Ahzab, 33/41) diye;

 

وَالذَّاكِرِينَ اللهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ  (الاحزاب:٣٥)

 

(Ve’z-zâkirîna’llàhe kesîran ve’z-zâkirât) “Allahı çokça zikreden erkekler ve kadınlar…” (Ahzab, 33/35) diye;

 

وَاذْكُرْ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (الانسان:٢٥)

 

(Ve’zküri’sme rabbike bükreten ve esîlâ) “Sabah akşam Rabbinin ismini zikret!” (İnsan, 76/25) diye;

 

وَاذْكُرُوا اللهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (الجمعة:١٠)

 

(Ve’zküru’llàhe kesîran lealleküm tüflihûn) “Allah’ı çokça zikredin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Cuma, 62/10) diye nice ayet-i kerimeler vardır.

İbadetler başkalarının müsaadelerine tabi değildir. Ancak başkalarının hukukuna taallûk ederse, o zaman müsaadeye tabi olan bazı ibadetler vardır.

Meselâ; hanım farz değil de, kaza değil de nafile oruç tutacak... O zaman Peygamber Efendimiz hadis-i şerifte buyuruyor ki: “Beyinden izin alsın!” Bunun hikmeti nedir? Evlenmişler, karı-koca olmuşlar, hanım sofu; her gün oruç tutuyor, her gün oruç tutuyor... Bu ne haldir yâ? Bu efendinin bir hukuku yok mu? İnsan, Peygamber Efendimiz’in niçin öyle tavsiye ettiğini anlıyor. “Efendisinden izin almadan oruç tutarsa, orucunun sevabını alamaz!” diyor Peygamber Efendimiz...

Diyecek ki:

“—Efendi ne dersin, pazartesi-perşembe oruçları hani sevap ya, yarın oruç tutalım mı beraber?”

“—E, tutalım hanım!”

Tamam, tutarlar. Ama o gün bey izinli, hanım oruçlu meselâ... E o zaman, aile muhabbeti olacak; olmuyor... Başka şeyler olacak; olmuyor... O zaman, kocanın hukukuna bir engelleme teşkil ettiği için, oruçta böyle bir şey söylenmiş.

 

Ama bunun dışında: Namaz kılsın mı kılmasın mı? Ona sormağa lüzum yok... Efendi sakal bırakacak, hanımdan müsaade alsın mı, almasın mı? Lüzum yok! Sakalın kesilmesi haram, bırakılması Efendimiz’in tavsiyesi; o halde yapacak.

Bakın ne kadar güzel bir şey öğrendik, bir arkadaş söyledi: Gümüşhaneli Hocamız, saçları dökülse aldırmazmış da, sakalından bir kıl dökülse toplarmış. Onu muhafaza eder ve gömermiş. Neden? “Sakalı ibadet diye bıraktım. İbadetten olan bir şeyin ayaklar altında kalmasına razı olmam!” dermiş. İnceliğe bak! Saçı insan ibadet diye uzatmıyor, normal olarak uzayabiliyor. Ama sakal ibadet olarak bırakıldığından, kılı yere düştüğü zaman alırmış. Büyük insanların inceliklerine bak!

 

Yâni, zikirde izin almağa lüzum yoktur. Beyi istese de, istemese de zikrini yapar. Ama tabii, karılık kocalık hukuku vardır. Bu hususta erkeğe salâhiyet vermiştir dinimiz... Erkek, “Hanım, gel şu yanı başıma!” dediği zaman, hanım hamur yoğuruyor bile olsa, elini yıkayıp gelecek deniliyor. Devenin üstüne binmiş bile olsa, —deveye binmek, inmek biraz yüksekçe olduğundan zor oluyor galiba— inmesi, gelmesi lâzım! Aile muhabbeti bakımından...

Canı çekmiş beyin:

“—Gel hanım, şöyle bir muhabbet edelim!” diyor.

 Hanım orada tesbihte, namazda, niyazda...

“—Yâ hanım, neredesin? Gelsene be mübârek! İşte mehtap var, bülbüller ötüyor... Balkonda biraz çay höpürdetelim!” bilmem ne diyor.

Hanım oradan:

“—Dur... Bilmem ne...” diyor.

Burada bir hukuk ihlâli olduğundan, uygun olmuyor. Ama öteki ibadetlerde, sevap kazanacak herkes; kimse kimsenin sevabını engelleyemez.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN