Şu anda askerlik yapmakta olan bir gencim. Kalabalığa çıktığım zaman çok sıkılıyorum, mecbur kalmadıkça insan içine çıkamıyorum. Ne tavsiye edersiniz?
Bu güzel bir şey... Müslüman gençler hayâlı, edepli oluyorlar, utanıyorlar; normal... Bu hepimizde vardır. Bende onun söylediğinden daha fazlası vardı. Şimdi karşınızda konuşuyorum, görüyorsunuz. Zamanla geçer. Konuşmanın âdâbını öğrendiği zaman ve konuşacak bir fikri olduğu zaman, insan konuşur.
Hatiplik kitapları diyor ki: En konuşamayan, en aciz bir insanı bile, yolda giderken itin meselâ... Yere düşürün... Adam kalkınca ne yapar? Hatip kesilir. Birinci sınıf hatip kesilir, birinci sınıf avukat kesilir, birinci sınıf kanun adamı kesilir... Neler söyler. Anayasadan, insan haklarından, hürriyetlerden, haksızlıktan, insaftan, edepten, ahlâktan, dinden, imandan, ahiretten, cezâdan... Aklına ne gelse, hepsini söyler. Neden? Demek ki, söylenecek şeyi oldu mu, insan söyleyebiliyormuş.
Korkmayın, utanmak da Allah’ın bir ikramıdır. Bir gün Peygamber SAS Efendimiz, birisinin birisine hayâ hakkında nutuk çektiğini gördü. Yâni diyormuş ki anlaşılan ağabeyi kardeşine:
“—Yâ bu kadar utangaç olma! Biraz utanmayı bir tarafa at. Şöyle böyle... Biraz şu işi yap filan demek istiyor galiba.”
Peygamber SAS Efendimiz diyor ki:[50]
دَعْهُ، فَإِنَّ الْحَيَاءَ مِنَ اْلإِيمَانِ (حم. عن ابن عمر)
(Da’hü) “Bırak bakalım onun yakasını, (feinne’l-hayâe mine’l-îmân) hayâ imandandır.”
Hayâlı olmak, hayâsız olmaktan iyidir. Utangaç olmak iyidir. Konuşacak şeyiniz olduğu zaman konuşursunuz.
İlim öğrenin, hadis öğrenin, Kur’an öğrenin, büyüklerimizin hallerini öğrenin; söylenecek yerde onları söyleyin! “Bak aziz kardeşim! Ben kitaplarda şöyle okudum ki, senin bu yaptığın yanlıştır; sen böyle yapma!” veyahut, “Aziz kardeşim! Bugün kitapta şöyle bir fıkra okudum, çok hoşuma gitti; sana da anlatayım!” filân diyerek, böyle egsersizlerle düzelir.
[50] Buhàrî, Sahîh, c.I, s.17, İman 2/14, no:24; Müslim, Sahîh, c.I, s.141, no:52; Ebû Dâvud, Sünen, c.II, s.667, no:4795; Neseî, Sünen, c.VIII, s.121, no:5033; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.147, no:6341; İmam Mâlik, Muvatta’ (Rivâyet-i Muhammed), c.III, s.453, no:950; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.II, s.374, no:610; Buhàrî, Edebü’l-Müfred, c.I, s.210, no:602; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.IX, s.369, no:5487; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.V, s.156, no:4932; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VI, s.131, no:7701; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VI, s.537, no:11764; Abdü’r-Rezzak, Musannef, c.11, s.142, no:20146; Begavî, Şerhü’s-Sünneh, c.VI, s.372; İbnü’l-Ca’d, Müsned, c.I, s.421, no:2872; Bezzâr, Müsned, c.II, s.256, no:6001; Hamîdî, Müsned, c.II, s.281, no:625; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.123, no:5782; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XII, s.467, no:12316.