Size karşı kalbinde fesat taşıyıp da, hâlâ sizden aldığı tarikat dersine devam edenler oluyor, bu oluyor mu?
Allahu Teâlâ Hazretleri Kur’an-ı Kerim’inde:
إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْئُولاً (الإسراء:٣٤)
(İnne’l-ahde kâne mes’ûlâ) [Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.] (İsrâ, 17/34) “Allah bir kişinin yaptığı ahidden hesap sorar. Ahdini bozduğu zaman cezasını verir.” buyuruyor
Bir insanın onunla bununla darılması ayrı da, hocasıyla darılması kadar kötü bir şey olamaz! Düşünün, sahâbe-i kirâmdan birisi Peygamber Efendimiz’e darılsa ne olur? O kadar aynı mahiyette olan saçma bir şeydir. Üstelik ben ona bir şey yapmamışsam...
Ben İstanbul’da, Türkiye’de kendi halimde yaşayıp dururken burada bazıları bana düşman olmuşsa, buna Allah razı gelmez.
“—Efendim politik kanaatinizden dolayı böyle oluyor.”
Ben o politik kanaatimde haklıyım. O politikacı kardeşler de benim ihvanım idi, talebem idi ve beni çok methediyorlardı, Almanya’ya davet ediyorlardı, cami cami dolaştırıyorlardı:
“—Bu bizim büyük hocamızdır, bundan ders alın!” diyorlardı.
Sonra:
“—Hocaların da bize tâbi olması lâzım! Hocalar bizim emrimizdedir.” dediler. Biz dedik ki;
Hocaların politikanın âleti olması İslâm’da yoktur, laiklik sisteminde vardır. İslâm’da, hocaların hâkimiyeti vardır. Bu sizin sisteminiz dinî sistem değildir, yanlıştır, böyle şey olmaz. Siz hocanın karşısına gelip hocanın nasihatini dinlemelisiniz. Eskiden yaptığınız gibi yapmalısınız; hocanın elini öperdiniz, nasihatini dinlerdiniz, ‘Efendim! Bir emriniz varsa yapalım.’ derdiniz, böyle yapmanız lâzım. Sizin bir meziyetiniz yoktur. Allahu Teâlâ Hazretleri buna razı gelmez.
Peygamber Efendimiz SAS:[32]
اَلْعُلَمَاءُ وَوَرَثَةُ اْلأَنْبِيَاءِ (عد. وأبو نعيم عن علي)
(El-ulemâü veresetü’l-enbiyâ) ‘Alimler peygamberlerin varisleridir.’ buyurmuştur. Bu şerefi alime vermiştir. (El-umerâu veresetü’l-enbiyâ) dememiştir. ‘Politikacılar, siyasîler, başkanlar peygamberlerin varisleridir.’ dememiştir. Çünkü politikacı dini bilmez, hocadan öğrenecek.
Onun için, dini bilmeyen insanın başkan olması İslâm’da yoktur, laiklikte vardır; İslâm’da bunun tam aksi bir sistem vardır. Herkes dini bilen alimin emrindedir. Padişahlar bile alime eyvallah demişlerdir, intisab etmişlerdir. Alimin sözünü dinlemek vardır.
Osmanlı padişahları o kadar tantanalı, saltanatlı padişahlar, kendi başına bir şey yapabilen insanlar değildir; fetvaya göre iş yaparlar, fetva varsa yaparlar, yoksa yapmazlar. Osmanlı hükümdarları sanıldığı kadar hür insanlar değillerdir, icracı insanlardır. Bu sistem bozulduktan sonra, tabii şimdiki düzen de bozulmuştur, iş çığırından çıkmıştır.”
[32] Râfiî, Ahbâr-ı Kazvin, c.I, s.210; Hz. Ali RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.X, s.235, no:28677; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.742, no:1751, Câmiü’l-Ehàdîs, c.XIV, s.367, no:14508.