Roma’nın fethi hakkında bilgi verir misiniz?


Peygamber SAS Efendimiz İstanbul’un fethini müjdelediği gibi, Roma’nın fethini de müjdeliyor, buyuruyor ki:[58]

 

لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يَفْتَحَ اللهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ الْقُسْطَنْطِينِيَّةِ الرُّومِيَّةِ

 

 بِالـتَّسْـبِـيحِ وَالـتـَّكْـبِيرِ (الديلمي عن عمرو بن عوف)

 

RE. 478/5 (Lâ tekùmü’s-sâah, hattâ yefteha’llàhu ale’l-mü’mi-nîne’l-kustantîniyyeti’r-rûmiyyete bi’t-tesbîhi ve’t-tekbîr.) Sadaka rasûlü’llàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.

Deylemî Müsnedü’l-Firdevs’inde Amr ibn-i Avf RA’dan rivayet etmiş. Peygamber Efendimiz buyurmuşlar ki:

 (Lâ tekùmü’s-sâah)  “Kıyamet insanın karşısına dikilmez, yâni kopmaz; (hattâ yefteha’llàhu ale’l-mü’mi-nîne’l-kustantîniyyeti’r-rûmiyyeh) Allah-u Teàlâ Hazretleri mü’min kullarına el-Kostantîniyyeti’r-Rûmiyye’yi açmadıkça, vermedikçe, fethini nasib etmedikçe kıyamet kopmaz.” Neyle olacak bu? (Bi’t-tesbîhi ve’t-tekbîr) “Sübhàna’llàh diyerek, tesbih ederek; tekbir getirerek, Lâ ilâhe illa’llàh, Allàhu ekber diyerek olacak.” diye bildiriyor.

Demek ki, kıyametten önce oranın da fetholunacağını, haber vermiş.

 

Şimdi el-Kustantîniyyeti’r-Rûmiyye diye geçiyor, bu hadis-i şerifte… Roma Kostantîniyyesi, yâni Roma şehri demek. Araplar bu şehri anlatmak istedikleri zaman, el-Kustantîniyye el-Kübrâ veya er-Rûmiyye el-Kübrâ derlerdi; İstanbul için de, er-Rûmiyye es-Suğrâ derlerdi. Yâni küçük Roma, büyük Roma; küçük Kostantîniyye, büyük Kostantîniyye tabirleri Arapların arasında kullanılmış.

Burada, “Roma Kostantîniyyesi de müslümanlara Allah tarafından fetholunmadıkça kıyamet kopmaz.” diye bildiriliyor. Ama nasıl fetholacak? Tesbihle, tekbirle; Sübhàna’llàh diyerek, A’llàhu ekber diyerek fetholacak.

Başka hadis-i şeriflerde de geçiyor: “Roma’nın etrafına çevrelenirler, tesbih çekerler, tekbir getirirler ve Roma fetholur.” diye bildiriliyor.

 

Nasıl fetholunacak? Sübhàna’llàh diyerek, Allàhu ekber diyerek fetholunacak.

Sübhàna’llàh, Cenâb-ı Hakk’ı kâfirlerin, müşriklerin, yanlış, bozuk inanç sahiplerinin düşündükleri her çeşit yanlış sıfattan pâk ve münezzeh olduğunu söylemeye derler. “Yâ Rabbi, bu zalimlerin, bu müşriklerin, bu putperestlerin, bu zavallıların söylediğinden sen çok pâksın, çok yücesin! Bunların bu söyledikleri ile senin hiç ilişkin yok... Onlar seni hakkıyla bilemiyorlar, çok cahiller, çok gàfiller. Sen münezzehsin, pâksın; her sıfatın en güzeldir.” mânâsına geliyor.

Yâni bir zaman gelecek ki, müslümanlar buna bastıra bastıra, söyleye, söyleye; yanlış inanç sahipleri, dağlara tapanlar, birtakım yıldızlara, gök cisimlerine, güneşlere, aya tapanlar; bir takım hayvanlara, bir takım insanlara tapanlar, bu işin yanlış olduğunu anlayacaklar. Sonunda Cenâb-ı Hakk’ın münezzehliği, sıfatlarının yüceliği anlaşılacak, varlığı, birliği anlaşılacak demek.

Bir de Allàhu ekber; yâni Allah hiçbir varlıkla mukayese edilemeyecek kadar yüce, büyük, azamet sahibi, kudret sahibi, ululuk sahibidir. Bunu anlayacaklar. Müslümanlar bunları söyleye söyleye, imanın temizliği bastıracak ve bozuk inançları alt edecek.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN

[58] Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.V, s.82, no:7524; Amr ibn-i Avf RA’dan. İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.VI, s.59; Küseyr ibn-i Abdullah babasından, o da dedesinden.

Kenzü’l-Ummâl, c.XIV, s.298, no:38601; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XVI, s.306, no:16840.