25. KIYAMET ALÂMETLERİ
a. Kıyametin Zamanı
Soru: 1997 senesinde iki Ramazan bir seneye geliyormuş, kıyametin büyük alâmetlerindenmiş; bu doğru mu?..
Meşhur Cibrîl hadisinde, Cebrâil AS Peygamber Efendimiz’in yanına geldi ve sordu:52
قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنِ السَّاعَةِ . قَالَ: مَا الْمَسْئُولُ عَنْهَ ا بِأَعْلَمَ مِنَ
السَّائِلِ . قَالَ : فَأَخْبِرْنِي عَنْ أَمَارَتِهَا.
(Kàle: Feahbirnî ani’s-sâah) “Bana kıyametten haber ver!” dedi.
(Kàle) Peygamber SAS Efendimiz’in cevabı şu:
(Me’l-mes’ûlü anhâ bia’leme mine’s-sâil) “Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir.” buyurdu.
قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنْ أَمَارَتِهَا.
52 Müslim, Sahîh, c.I, s.36, no:8; Tirmizî, Sünen, c.V, s.6, no:2610; Ebû Dâvud, Sünen, c.II, s.635, no:4695; Neseî, Sünen, c.VIII,s.97, no:4990; İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.24, no:63; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.51, no:367; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.I, s.389, no:168; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.X, s.203, no:20660; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VI, s.528, no:11721; İbn-i Huzeyme, Sahîh, c.IV, s.127, no:2504; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.5, no:21; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VIII, s.383; Beyhakî, el-Erbaùne’s-Suğrâ, c.I, s.61, no:23; Hz. Ömer RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.337, no:1543; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.57, no:140; Câmiu’l- Ehàdîs, c.XXVI, s.455, no:2054.
(Kàle: Feahbirnî an emâretihâ) “O halde bana alâmetlerinden haber ver!” dedi.
قَالَ: أَنْ تَلِدَ اْلأَمَةُ رَبَّتَهَا، وَأَنْ تَرَى الْحُفَاةَ الْعُرَاةَ الْعَ الَةَ رِعَاءَ
الشَّاءِ يَتَطَاوَلُونَ فِي الْبُنْيَانِ .
(Kàle) Peygamber SAS: (En telide’l-emetü rabbetehâ) “Câriyenin kendi sahibesini doğurması; (ve en tere’l-hufâte’l- urâte’l-àlete riàe’ş-şâi yetetàvelûne fi’l-bünyân) ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir.” buyurdu.
لاَ يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهَا اِلاَّ هُوَ (الاعراف:٧٨١)
(Lâ yücellîhâ li-vaktihâ illâ hû) [Onun vaktini ondan başkası açıklayamaz!] (A’raf, 7/187)
“Kıyametin zamanını Allah-u Teâlâ Hazretleri kimseye bildirmemiştir. Allah-u Teâlâ Hazretleri, kullar iyi olduğu zaman iyilik ihsan eder. Kötü oldukları zaman, başlarına felâketi indirir.
Muhterem kardeşlerim!
Bir insanın kendisi öldüğü zaman, kıyameti kopmuştur. Hadis- i şerifte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:53
إِذَا مَاتَ اْلإِنْسَانُ فَ قَدْ قَامَتْ قِيَامَتُهُ (الديلمي عن أنس)
(İzâ mâte’l-insânü) “İnsan öldüğü zaman, (fekad kàmet
53 Lafız farkıyla: Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.285, no:1117; Enes ibn-i Mâlik RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.XV, s.1072, no:42748; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.1615, no:2618; Süyûtî, Câmiu’l-Ehàdîs, c.IV, s.65, no:2781.
kıyâmetühû) onun kıyameti kopmuştur.” Bitti onun işi... Öldü, kıyameti koptu.
Bil bakalım ben ne zaman öleceğim, bil bakalım sen ne zaman öleceksin? Bilmiyoruz. Her an ölebiliriz. Ya sekte-i kalpten ölürüz, ya tepemize uçak düşer, ya trafikte bir araba çarpar... Bir şey olur, her an ölebiliriz. Yâni, bir adım daha atmağa halimiz var mı, yok mu bilmiyoruz. Onun için kıyamete hazırlanın!
Nitekim, Peygamber Efendimiz’e birisi gelip, “Ne zaman kıyamet kopacak yâ Rasûlallah?” dediği zaman, Peygamber Efendimiz ona dedi ki:
“—Sen onun için ne hazırladın?”
Biz de Rasûlüllah’ın sünnet-i seniyyesine uygun olarak deriz ki:
“—Bırakın şu vakitlemeleri, bırakın bu işleri! Rabbimizin bildiği bir şey...”
Birisi geldi bana buradan, kardeşlerimizden; dedi ki:
“—Hocam! AİDS hastalığı Dabbetü’l-arz diyorlar, doğru mu?..” “—Sanmıyorum. Hadis-i şeriflerdeki tariflere uymuyor.” dedim.
Kardeşlerimiz düşünüyorlar, kendi kendilerine yorumlar yapıyorlar. Bu yorumlar ekseriya doğru çıkmıyor. Çünkü, gaybı Allah bilir. Eğer gaybı Allah sana doğrudan doğruya bildirirse, belli olur o...
Birisi, Hristiyanlığın doğru bir din olmadığına kànî olmuş İngiltere’de... Düşünmüş, taşınmış, dinleri incelemiş; en mâkul din Budizm diye düşünmüş. Sevgi var, merhamet var filân diye okumuş kitaplardan... Haydi Hindistan’a gideyim, Budist olayım diye İngiltere’deki evini satmış, bir sağlam araba almış. Çoluk çocuğunu bindirmiş arabaya... Hani üstüne yazıyorlar ya: “From England to India” Karayoluyla Türkiye, İran, Pakistan üzerinden Hindistan’a girecek, budist olacak adam...
Türkiye’ye gelmiş. Üç defa rüyasında, peş peşe:
“—Hak din İslâm’dır, müslüman ol!” demişler.
Bak, insan doğru yola girdi mi, Allah nasıl bildiriyor!
Böyle aşikâr bir şey bildirse Allah-u Teâlâ Hazretleri, yine de rüyayı gören kimseye aittir bilgi... Yine de onun bir yorumu vardır. Meselâ, “Perşembe günü kıyamet kopacak!” diye üç gün arka arkaya görse insan, belki o genel kıyametin kopmasına delâlet etmez de, o şahsın öleceğine delâlet eder belki... Onu da yine bilemez.
Bu sene için de bazıları:
“—Ramazan içinde ses duyulacak!” dediler. Bilmem, “Kuyruklu yıldız geldi gitti; tamam şu şöyledir, bu böyledir.” dediler.
Siz şöyle deyin:
“—Ben her an ölebilirim, benim kıyametim kopabilir. Her an abdestli, hazırlıklı olmalıyım! Gaybı Allah biliyor. Allah’ın bana bildirmediği bir şeyi, bilmek zorunda da değilim, peşine düşmek zorunda da değilim.”
وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ (الاسراء:٦٣)
(Ve lâ takfü mâ leyse leke bihî ilmün) “Bilmediğin şeyin peşine takılma!” (İsrâ, 17/36) diye ayet-i kerimede bildiriliyor.
Bana Allah kulluğu emretmiş, onu yapmağa çalışırım.
b. Güzel Amellere Koşuşturun!
Soru:
Ahir zaman fitneleri için ne tavsiye edersiniz?
Ebû Hüreyre RA’dan rivayet edilmiş bir hadis-i şerifte Peygamber SAS Efendimiz şöyle buyuruyor:54
54 Tirmizî, Sünen, c.IV, s.552, no:2306; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VII, s.357, no:10572; İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Kasru’l-Emel, c.I, s.12, no:109; İbn-i Adiy, Kâmil
بادِرُوا بالأَعمالِ سَبْعاً مَا تَنْتَظِرُونَ: إلاَّ فَ قْرًا مُنْسِياً، أوْغِنًى مُطْغِيًا،
أَوْ مَرَضاً مُفْسِداً، أَوْ هَرَماً مُفـَنـِّداً، أَوْ مَوْتـًا مُجْهِزاً، أَوِ الدَّجَّالَ فإِنَّــهُ
شَرُّ مُنْتَظَرٍ، أَوِ السَّاعَةَ، وَ السَّاعَةُ أدْهَى وَأَمَرُّ (ت. ك. هب. و ابن
المبارك عن أبي هريرة)
RE. 243/1 (Bâdirû bi’l-a’mâli seb’an mâ tentazırûn: İllâ fakran münsiyyen, ev gınen mutgıyen, ev maradan müfsiden, ev heremen müfniden, ev mevten müchizen, evi’d-deccâlü feinnehû şerrun müntazarun, evi’s-sâatü ve’s-sâatü edhâ ve emer.)
[Beklemekte olduğunuz şu yedi şey gelmeden evvel, güzel amellere koşuşturunuz: Unutturucu fakirlik, azdırıcı zenginlik. Hayatınızı ifsad edici hastalık, bunaklık verici ihtiyarlık, Ani ölüm. Deccal ki o beklenen şerdir. Kıyamet ki, hepsinden daha büyük ve daha dehşetlidir.]
Alimlerin sahih olduğunu bildirdiği bir hadis-i şerif. Çok sevgili büyüğümüz Abdullah ibn-i Mübarek ve Tirmizî kaydetmiş. Peygamber Efendimiz, (Bâdirû bi’l-a’mâl) diye başlıyor. “Müsabaka edercesine koşuşunuz! Güzel işleri yapmağa, sâlih amelleri işlemeğe, hayırlı işleri yapmağa, hayrât ü hasenâta koşunuz! Güzel ameller işlemeye, a’mâ’l-i sàliha işlemeye koşturunuz!” Yâni güzel şeyleri yapmağa teşvik var, acele acele yapın diye tahrik var.
(Seb’an) “Şu sayılacak yedi tane şey gelmeden evvel. Onlar geldi mi yapamazsınız veya iş işten geçmiş olur. İşte bu yedi şeyi iyi hatırınızda tutun:”
1. (Mâ tentazırûne illâ fakran mensiyyen) “Siz unutulan bir
fi’d-Duafâ, c.VI, s.442, no:1919; Ukaylî, Duafâ, c.IV, s.230, no:1822; Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.356, no:7906; Abdullah ibn-i Mübârek, Zühd, c.I, s.3, no:7; Ebû Hüreyre RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.XV, s.1357, no:43564; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XI, s.83, no:10306.
fakirlikten başka bir şeyin mi gelmesini bekliyorsunuz? O gelmez mi, gelivermez mi?..” mânâsına.
Mensiyyen; insan unutur, aldırmaz, tahmin etmez, zenginken kendisine geleceğini düşünmez. Ama bakarsın birden fakirlik geliverir. Allah saklasın... Zenginken, çeşitli dükkânları, daireleri varken, arabaları varken, toplumdaki bir sarsıntı, veyahut kişisel bir şey, yangın, kaza vs. derken, bir de bakarsınız ki fakirlik geliverir.
Mensiyen; yâni unutulmuş, hatıra gelmeyen, umulmayan bir fakirlik... Veyahut ism-i fâil sîgasıyla, münsiyen de olabilir. Râviler bunu da rivayet etmişler. Yâni fakirlik bir geldi mi, insana ne yapacağını unutturur, şaşırttırır. Fakirlik geldi mi hayırları unutturur, vazifelerini unutturur, çok kötü durumlara düşer. Hattâ fakirliği dolayısıyla ahlâktan sapar, hırsızlık yapar vs.
Onun için, o fakirlik gelmeden evvel hayırlı amellere çalışmak lâzım! Sonra başını kaşıyacak zamanı olmaz da, hayırlı amelleri, ibadeti, tâati yapamaz.
2. (Ev gınen mutgıyen) “Yahut, azdırıcı bir zenginlik gelmeden evvel.” Bu da bir tehlike, umulmadık bir fakirlik de tehlike... Azdırıcı bir zenginlik geliverir, artık hayır hasenat yapamaz insan. O zenginliğin gururuyla, şımarıklığıyla haramlara, günahlara sapar, mahvolur. O gelmeden evvel güzel amelleri işlemek lâzım! O da bir tehlike diyor Peygamber Efendimiz.
3. (Ev maradan müfsiden) “Yâhut, insanın gücünü, kuvvetini tüketen, insanı ifsad eden, karma karış eden, vücudunun imkânlarını tüketen hastalık gelmeden evvel.” Evet, sıhhatliyken insan güzel ibadet ediyor ama, hastalık geliverirse yatağa esir oluyor. Herkes onun hizmetine koşuyor, herkese yük oluyor. Başkasına hizmet eden faydalı bir insanken, yapamaz duruma geliyor. Onun için, hastalık gelmeden evvel hayırlı işleri yapmalı!..
4. (Ev heremen müfniden) “Yahut da ihtiyarlık, bunaklık geliverir.” Adam iyiydi, hoştu, tatlı bir kimseydi, gayretliydi ama ihtiyarlayıverdi, bunayıverdi. Tamam, artık bitti. Hayır yapamaz, aksine abuk sabuk işler yapar, abuk sabuk sözler söyler. İşte ondan önce ömrünün kıymetini bilip, gençliğinin kıymetini bilip,
ihtiyarlıktan önce hayırlı işleri yapması lâzımdı. O da bir tehlike...
5. (Ev mevten müchizen) “Veyahut da seri olarak, birden gelen, füc’eten gelen ölüm. Müchiz, füc’eten mânâsına diye şerhte yazıyor. Birden bire geliverir ölüm, hiç tahmin etmezsin.
Nasıl olur? Burada kaydetmiş, meselâ (kekatil) demiş; yâni birisi çeker tabancayı, öldürür. Haydi, gitti işte adam. (Ev hedmin) Veya duvar yıkılır, zelzele olur vs.
Yâni, yaşlı değildi, sıhhatliydi, neşeliydi ama etrafındaki çevresinden de ölüm geliyor insana... Her zaman hastalıktan dolayı olmuyor ki... Tam sıhhatli iken, çakı gibiyken, selvi boyluyken birden bir zelzele oluyor, ölüp gidiyor Allah saklasın... Gelebilir, kader, mukadderat. Mü’min olarak ölürse, şehid olur. O gelmeden evvel sàlih amellere devam etmeli!
6. (Evi’d-deccâl) “Deccal çıkmadan evvel sàlih amellere girişmeli!” Deccal çıktı mı, o zaman iş zorlaşıyor.
Deccal ne demek? Aldatıcı, insanları çok aldatıcı demek... Hakkı bâtıl gibi gösterecek, bâtılı hak gibi gösterecek, şerri hayır gibi gösterecek, kötüyü iyi gibi gösterecek, haramı günahı tatlı gösterecek... Bütün değer hükümlerini değiştirecek. Allah’ı inkâr ettirecek, kendisine taptıracak, insanları kendisine bağlayacak. Korkunç bir afet...
O geldiği zaman insanların çoğu şaşıracak. Mü’min-i kâmiller onun Deccal olduğunu anlayacak, alnında “Kâfirdir!” yazıldığını görecek, kurtulacak, Deccal’in fitnesine tutulmayacak ama kimisi de tutulabilir. O da bir tehlike... O gelmeden insanın sahil ameller işlemesi lâzım!
Bazıları diyorlar ki, Deccal bir insan değil bir olay, toplumdaki bir kötü gelişmedir. İman gidiyor, yerine küfür makbul oluyor. Ahlâk gidiyor, yerine rezalet, kepazelik makbul oluyor, icra olunuyor. Değer hükümleri değişiyor; dürüst insanlar aptal sayılıyor, hırsızlık yapanlar açıkgöz sayılıyor. İman yok, edep yok, ahlâk yok... Deccal bu durumdur diyorlar. Bazıları da başka yorumlarla anlatıyor.
Deccal’ın fitnesi en büyük fitnedir. Ona karşı müslümanların uyanık olması lâzım! (Feinnehû şerrun müntazarun) “Çünkü Deccal beklenilenlerin en şerlisidir. İleride olup da geleceği
beklenilen şeylerin en kötüsüdür.” diyor Peygamber Efendimiz.
Tabii ileride şu gelecek, bu gelecek filân diye haberler olur, ümitler olur, kayıtlar olur, ihbar olur, bilgi olur; insan onu bekler. Ama beklenenlerin en şerlisi, en kötüsü Deccal’dır.
Deccal’i de bildirmiş. “Ahir zamanda Deccal çıkacak, toplum şöyle olacak, böyle olacak...” diye Deccal’in çıkışını bekliyor müslümanlar. Bazıları da çıktı diyor. “İşte o beklenilenlerin en kötüsüdür.” diye Deccal’in arkasından bu izahatı vermiş Efendimiz. Bizim de onun en kötü olduğunu bilip, ona karşı uyanık olmamız lâzım! Deccal’i tanıtmamız lâzım, Deccal’e karşı müteyakkız olmamız lâzım! Deccal’in aldatmalarına karşı dinimize sımsıkı sarılmamız lâzım!
7. (Evi’s-sâah) “Yedinci tehlike de kıyametin kopmasıdır. (Ve’s- sâatü edhâ ve emer.) Bu kıyamet çok müthiştir ve çok acıdır. Çok acı bir olaydır, dayanılmaz bir olaydır.” O da çok korkunç bir hadise... Topluca alemin mahvolmasıdır. O zaman, bu işler olmadan önce Cenâb-ı Hakk’a güzel kulluk etmeğe yönelelim!
2. Soru:
Hocam birinci hadiste buyurdunuz ki: Unutturan fakirlik gelmeden önce ve azdıran zenginlik gelmeden önce; bunun ortası nedir?
Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:55
بادِرُوا بالأَعمالِ سَبْعاً مَا تَنْتَظِرُونَ: إلاَّ فَ قْراً مُنُسِياً، أوْغِنًى مُطْغِيًا
(ت. ك. هب. و ابن المبارك عن أبي هريرة)
55 Tirmizî, Sünen, c.IV, s.552, no:2306; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VII, s.357, no:10572; İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Kasru’l-Emel, c.I, s.12, no:109; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.VI, s.442, no:1919; Ukaylî, Duafâ, c.IV, s.230, no:1822; Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.356, no:7906; Abdullah ibn-i Mübârek, Zühd, c.I, s.3, no:7; Ebû Hüreyre RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.XV, s.1357, no:43564; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XI, s.83, no:10306.
RE. 243/1 (Bâdirû bi’l-a’mâli seb’an mâ tentazırûn: İllâ fakran münsiyyen, ev gınen mutgıyen...) “Beklemekte olduğunuz şu yedi şey gelmeden evvel, güzel amellere koşuşturunuz:
1. (İllâ fakran münsiyyen) “İnsana her türlü vazifeyi unutturan fakirlik gelmeden önce…”
Fakirlik geldi mi telaşa düşer, geçim derdine düşer insan. ”Ben evde ne yiyeceğim, ne içeceğim, kirayı nasıl vereceğim?” falan diye o zaman serbest vakti kalmaz. “Haydi kazanacağım, fakirlikten kurtulacağım” diye bir telaşın içine girer, bütün görevlerini unutur. O ağır meşguliyet çöktü mü, o zaman ibadetleri yapamaz. “Onu mu bekliyorsunuz? Şimdi müsaitken yapın yapabildiğiniz ibadeti!” demek istiyor.
2. (Ev gınen mutgıyen) Bazen de insanlar zenginlik geldiği zaman şaşırır, sapıtırlar. Adam fakirdi, iyiydi, camiye geliyordu, namazlıydı niyazlıydı. Zenginleşince şımarır, azar. Zaten adam kısmısı parayı kazandı mı, ilk önce ne yaparmış?
Güldüğüne göre bir şeyler biliyor. Onun için, azmaktan, sapmaktan korunun! Onlar gelmeden ibadetinizi fırsat eldeyken yapın!” demek istiyor. “Tehir etmeyin!” diyor.
Ya fakirlik gelir, ya zenginlik gelir, ya hastalık gelir bir şey yapamazsınız, ya ihtiyarlık bunaklık gelir... Ya ölüm gelir, ya Deccal gelir, ya da kıyamet kopar.
Sen kıyameti görecek misin, ben kıyameti görecek miyim? Mehmet kıyameti görecek mi, Mehmet Ali kıyameti görecek mi? Enes kıyameti görecek mi?
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:56
إِذَا مَاتَ اْلإِنْسَانُ فَ قَدْ قَامَتْ قِيَامَتُهُ (الديلمي عن أنس)
(İzâ mâte’l-insânü) “İnsan öldüğü zaman, (fekad kàmet
56 Lafız farkıyla: Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.285, no:1117; Enes ibn-i Mâlik RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.XV, s.1072, no:42748; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.1615, no:2618; Süyûtî, Câmiu’l-Ehàdîs, c.IV, s.65, no:2781.
kıyâmetühû) onun kıyameti kopmuştur.” İnsanın kendisinin ölümü kıyametidir bitti, geliverir.” Ama bir de sen böyle dipdiriyken, gafilken, gezerken, tozarken, bulutlar gökyüzü çatlamaya, yıldızlar dökülmeye yeryüzü sarsılmaya, denizler yarılmaya başlarsa o kıyametin korkunç ahvali…
Kıyamet şerli insanların başına patlayacak. Kıyametin o azaplarını şerli insanlar çekecek. Allah mü’min kullarının canını daha önce alacak. Allah bizi afiyet üzerine yaşatsın. İbadetinde taatinde daim eylesin… Bir insan eğer zamanı varsa, o zamanı değerlendirmeli, ibadetini taatini yapmalı; sonraya bırakmamalı!
c. Şam Bölgesi
1. Soru:
Hadis-i şerifte geçen Şam bölgesine biz de dahil oluyor muyuz?
Dahil oluyoruz. Çünkü, o bölgenin biraz daha yukarısındayız. Kıyısından, kenarından, banliyösünden biz de oralı sayılırız inşaallah...
2. Soru:
Amik ovası olayı nedir?
Hadîs-i şerifte geçiyor bu. Peygamber Efendimiz bildiriyor ki; Amik ovasında müslümanlarla kâfirler bir savaş yapacak, müslümanlar galip gelecek. Bu hadise kıyamete yakın zamanda olacak. Odur.
d. Kıyamete Kadar İyilerin Bulunması
Soru:
Bir hadis-i şerifte; “Yeryüzünde ‘Allah’ diyen bir kişi bulundukça kıyamet kopmaz.” deniliyor. Başka hadis-i şeriflerde de kıyamete kadar hak yol üzere bulunan bir zümrenin mevcut olacağı bildiriliyor; bu nasıldır?
Allah-u Teàlâ Hazretleri hükmü dünyanın umumi hâline göre verir. Ve iyi kulların canını en sonunda alır. Hakikaten Allah diyen hiç insan kalmaz. Ama o an gelinceye kadar, Allah’ın yine dünya üzerinde hakkı tutan, hakkı destekleyen, hak yolda feragatle çalışan has kulları daima mevcut olacak. Her devirde mevcut olacak.
e.Ölen Kimselerin Ruhları
1. Soru:
Öldükten sonra kıyamete kadar ruhlar ne olacak?
Ruhlar çeşit çeşittir. Bir kısmı belirli yerlerde bir çeşit hapsedilme gibi muhafaza edilecek. Hadîs-i şeriflerde böyle bildiriliyor. Ama evliyâullahın, Allah’ın sevgili kullarının ruhuna Allah serbestlik ihsan edecek, onların gezinmesi ve tasarruf imkânı olacak. Onlar, Allah’ın sevgili kulları gezebiliyorlar. Ötekiler belirli yerlerde muhafaza ediliyor. Cennetlikler bir yerde, cehennemlikler bir yerde.
2. Soru:
Ahirete göçenlerimiz hesap gününe kadar ne hal üzere olacaklar?
Ahirete göçenlerimiz diyor yani, ihvanımız, mü’min kardeşlerimiz demek istiyor tabii. Mü’minse, Allah’ın sevgili kuluysa kabri cennet bahçesi olacak.
Hadis-i şerifte buyrulmuş ki:57
الْقَبْرُ رَوْضَةٌ مِنْ رِيَاضِ الْجَنَّةِ، أَوْ حُفْرَةٌ مِنْ حُفَرِ النِّيرَانِ
57 Tirmizî, Sünen, c.VII, s.500, no:2384; Deylemi, Müsnedü’l-Firdevs, c.III, s.231, no:4682; Ebû Said el-Hudri RA’dan. Taberani, Mu’cemü’l-Evsat, c.VIII, s.271, no:8613; Ebu Hüreyre RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.XV, s.546, no:42109; Keşfü’l-Hafa, c.II, s.90, no:1853; Câmiü’l-Ehàdis, c.XXVIII, s.432, no:41805.
(تعن أبى سعيد)
(El-kabru ravdatün min riyâdı’l-cenneti, ev hufratün min huferi’n-nîrân) “Kabir mü’minin durumuna göre ya cennet bahçelerinden bir bahçedir, veyahut cehennem çukurlarından bir çukur durumundadır.” Günahkârsa kabir azabı vardır, kabirde azap görmeğe başlar insan. Günahkâr değilse, kabri cennet bahçesidir.
E, ahirete göçenlerimize hüsnüzan ediyoruz; derviştir, namazlıdır niyazlıdır, namusludur, hacıdır, iyidir diye. İnşaallah kabri cennet bahçesi olacak, ahirete göçünce evliyaullah büyüklerimiz ile buluşacaklar; Cenab-ı Hakk’ın zikr ü tesbihi ile meşgul olacaklar, kıyamete kadar öyle hoşça vakit geçirecekler.
f. Roma’nın Fethi
Soru:
Roma’nın fethi hakkında bilgi verir misiniz?
Peygamber SAS Efendimiz İstanbul’un fethini müjdelediği gibi, Roma’nın fethini de müjdeliyor, buyuruyor ki:58
لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يَفْتَ حَ اللهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ الْقُسْطَنْطِينِيَّةِ الرُّومِيَّةِ
بِالـتَّسْـبِـيحِ وَ الـتـَّكْـبِيرِ (الديلمي عن عمرو بن عوف)
RE. 478/5 (Lâ tekùmü’s-sâah, hattâ yefteha’llàhu ale’l-mü’mi- nîne’l-kustantîniyyeti’r-rûmiyyete bi’t-tesbîhi ve’t-tekbîr.) Sadaka rasûlü’llàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.
Deylemî Müsnedü’l-Firdevs’inde Amr ibn-i Avf RA’dan rivayet etmiş. Peygamber Efendimiz buyurmuşlar ki:
58 Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.V, s.82, no:7524; Amr ibn-i Avf RA’dan. İbn- i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.VI, s.59; Küseyr ibn-i Abdullah babasından, o da dedesinden.
Kenzü’l-Ummâl, c.XIV, s.298, no:38601; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XVI, s.306, no:16840.
(Lâ tekùmü’s-sâah) “Kıyamet insanın karşısına dikilmez, yâni kopmaz; (hattâ yefteha’llàhu ale’l-mü’mi-nîne’l-kustantîniyyeti’r- rûmiyyeh) Allah-u Teàlâ Hazretleri mü’min kullarına el- Kostantîniyyeti’r-Rûmiyye’yi açmadıkça, vermedikçe, fethini nasib etmedikçe kıyamet kopmaz.” Neyle olacak bu? (Bi’t-tesbîhi ve’t- tekbîr) “Sübhàna’llàh diyerek, tesbih ederek; tekbir getirerek, Lâ ilâhe illa’llàh, Allàhu ekber diyerek olacak.” diye bildiriyor.
Demek ki, kıyametten önce oranın da fetholunacağını, haber vermiş.
Şimdi el-Kustantîniyyeti’r-Rûmiyye diye geçiyor, bu hadis-i şerifte… Roma Kostantîniyyesi, yâni Roma şehri demek. Araplar bu şehri anlatmak istedikleri zaman, el-Kustantîniyye el-Kübrâ
veya er-Rûmiyye el-Kübrâ derlerdi; İstanbul için de, er-Rûmiyye es-Suğrâ derlerdi. Yâni küçük Roma, büyük Roma; küçük Kostantîniyye, büyük Kostantîniyye tabirleri Arapların arasında kullanılmış. Burada, “Roma Kostantîniyyesi de müslümanlara Allah tarafından fetholunmadıkça kıyamet kopmaz.” diye bildiriliyor. Ama nasıl fetholacak? Tesbihle, tekbirle; Sübhàna’llàh diyerek, A’llàhu ekber diyerek fetholacak.
Başka hadis-i şeriflerde de geçiyor: “Roma’nın etrafına çevrelenirler, tesbih çekerler, tekbir getirirler ve Roma fetholur.” diye bildiriliyor.
Nasıl fetholunacak? Sübhàna’llàh diyerek, Allàhu ekber
diyerek fetholunacak.
Sübhàna’llàh, Cenâb-ı Hakk’ı kâfirlerin, müşriklerin, yanlış, bozuk inanç sahiplerinin düşündükleri her çeşit yanlış sıfattan pâk ve münezzeh olduğunu söylemeye derler. “Yâ Rabbi, bu zalimlerin, bu müşriklerin, bu putperestlerin, bu zavallıların söylediğinden sen çok pâksın, çok yücesin! Bunların bu söyledikleri ile senin hiç ilişkin yok... Onlar seni hakkıyla bilemiyorlar, çok cahiller, çok gàfiller. Sen münezzehsin, pâksın; her sıfatın en güzeldir.” mânâsına geliyor.
Yâni bir zaman gelecek ki, müslümanlar buna bastıra bastıra, söyleye, söyleye; yanlış inanç sahipleri, dağlara tapanlar, birtakım yıldızlara, gök cisimlerine, güneşlere, aya tapanlar; bir takım
hayvanlara, bir takım insanlara tapanlar, bu işin yanlış olduğunu anlayacaklar. Sonunda Cenâb-ı Hakk’ın münezzehliği, sıfatlarının yüceliği anlaşılacak, varlığı, birliği anlaşılacak demek.
Bir de Allàhu ekber; yâni Allah hiçbir varlıkla mukayese edilemeyecek kadar yüce, büyük, azamet sahibi, kudret sahibi, ululuk sahibidir. Bunu anlayacaklar. Müslümanlar bunları söyleye söyleye, imanın temizliği bastıracak ve bozuk inançları alt edecek.
g. İsâ AS’ın İnmesi
Soru:
Hz. İsâ’nın nüzulü hakkında bilgi verir misiniz?
Ebû Hüreyre RA’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz kıyametin, yâni ahir zamanın ahvaline ait bir takım hususları bize bildiriyor. Mâlûm, “Deccal çıkacak, İsâ AS nüzûl edecek.” diye, ta o zamanlardan Rasûlüllah SAS Efendimiz bildirmiş. Burada hadis-i şerifte buyruluyor ki:59
طُوبَى لِعَيْشٍ بَعْدَ المَسِيحِ، يُؤْذَنُ لِلسَّمَاءِ فِي الْقَطْرِ، وَ لِلأَرْضِ
فِي النَّبَاتِ، فَلَوْ بُذِرَتَ حَبَّةَ عَلَى الصَّفَا لَنَبَتَتْ؛ وَلاَ تَبَاغُضَ،
وَلاَ تَحَاسُدَ، حَتَّى يَمُرَّ الرَّجُلُ عَلَى اْلأَسَدِ فَلًَ يَضُرُّهُ، وَيَطَأُ
عَلَى الْحَيَّةِ فَلًَ تَضُرُّهُ (حل. عن أبي هريرة)
RE. 314/2 (Tùbà li-ayşin ba’de’l-mesîh, yü’zenü li’s-semài fi’l- katri, ve li’l-ardı fî’n-nebàti; felev büziret habbetün ale’s-safâ lenebetet; ve lâ tebâguda ve lâ tehàsüde, hattâ yemürre’r-racülü ale’l-esedi, felâ yedurruhû; ve yetau ale’l-hayyeti, felâ tedurruhû.)
59 Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.450, no:3943; Ebû Hüreyre RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.XIV, s.384, no:38844 ve s.390, no:38859; Camiü’l-Ehadis, c.XIV, s.133, no:13951.
“Mesih’ten sonraki hayata ne mutlu, ne kadar güzel o hayat!”
İsâ AS’ın lakabı Mesîh idi. Yâni, İsâ AS nüzul edecek, Deccal’ı öldürecek, yeryüzünde İslâm’ı hàkim kılacak, İslâm şeriatıyla hükmedecek. Peygamber Efendimiz’in şeriatıyla hükmedecek. İşte onun o nüzûlünden sonraki hayata ne mutlu! Neden? “İnsanların hepsi sàlih, iyi kimseler oldukları için.” diyor şerhte, sebebini öyle açıklıyor.
“Kuraklık olmayacak, gökyüzünden yağmurlar, rahmetler şıkır şıkır yağacak. Yeryüzüne müsaade edilecek, otlar bitecek; bolluk bereket olacak. Bir küçük hububat tanesi, bir tohum ekilse yere; yere değil düz, kaygan taşın üstüne ekilse, orada bitecek. Toprakta değil, taşın üstüne ekilse bitecek.
İnsanlar arasında birbirlerine buğz etmek olmayacak, hasetleşmek olmayacak. Sadece insanlar arasında değil, hatta kişi aslanın yanından geçecek, aslan ona zarar vermeyecek.
Yanlışlıkla yılana basacak, yılan onu sokmayacak.” diye bildiriyor Peygamber Efendimiz.
İzah olarak da; insanlar iyi olacaklar. İnsanların yeryüzünde çektikleri bütün sıkıntılar, başlarına gelen bu belâlar, musibetler günahlarından dolayı olduğundan, onlar olmayınca, Allah bolluk, bereket verecek ve dünyanın hali böyle olacak.60
Bu konuda başka bir hadis-i şerifte Peygamber SAS Efendimiz şöyle buyurmuşlar:61
وَاللهِ لَيَنْزِلَنَّ ابْنُ مَرْيَمَ حَكَمًا عَادِلاً، فَلَيَكْسِرَنَّ الصَّلِيبَ ، وَلَيَقْتُلَنَّ
الْخِنْزِيرَ، وَلَيَضَعَنَّ الْجِزْيَةَ، وَلَيَتْرُكَنَّ الْقِلًَ صَ، فَلًَ يَسْعَى عَلَيْهَا،
وَلَتَذْهَبَنَّ الشَّحْنَاءُ، وَالتَّبَاغُضُ، وَالتَّحَاسُدُ، وَلَيَدْعُوَ نَّ إِلَى الْمَالِ
فَلًَ يَقْبَلُهُ أَحَدٌ (م. عن أبي هريرة)
RE. 456/4 (Va’llàhi leyenzilenne'bnü meryeme hakemen àdilen, feleyeksirenne's-salîbe, ve leyaktülenne'l-hınzîre, ve leyedaanne'l- cizyete, ve leyetrükenne'l-kılâsa, felâ yes'â aleyhâ, ve letezhebenne'ş-şahnâu, ve't-tebâğudu, ve't-tehâsüdü, ve leyed’uvenne ile'l-mâli, felâ yakbelhu ehadün.) Bu hadis-i şerifi Müslim, Ebû Hüreyre RA’dan rivayet etmiş. Peygamber SAS Efendimiz zamanından çok sonra olacak olan bir hadiseyi, Allah-u Teâlâ Hazretleri’nin kendisine bildirmesiyle bize nakletmiş. Buyurmuş ki: (Va’llàhi) “Allah’a yemin olsun ki, (leyenzilenne'’bnü meryeme hakemen àdilen) Meryem’in oğlu İsâ AS, yeryüzüne adaletli bir hakim olarak inecek.”
60 M. Es’ad Coşan, Hadis Dersi, 18. 10. 1981, İskenderpaşa Camii.
61 Müslim, Sahih, c.I, s.369, no:221; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.272, no:7665; İbn-i Hibban, Sahih, c.XV, s.227, no:6816; Ebu Ya’la, Müsned, c.X, s.279, no:5877; İbnü’l-Ca’d, Müsned, c.I, s.420, no:2867; Ebû Hüreyre RA’dan.
Neden? Allah tarafından gönderilmiş olduğu halde bozulmuş olan dinleri dolayısıyla, Hz. İsâ’ya mensubiyet iddia eden Ehl-i Salîb ve İsevî denilen kimselerle aramızda ihtilaf var. Biz Allah'ın birliğini söylüyoruz, onlar Hz. İsâ'nın ulûhiyetine kàil oluyorlar.
Allah'tan gayri ilâh yoktur. (Lâ ilâhe illa’llah, muhammeden rasûlü’llah… İsâ rasûlü’llah ve abdu’llah...) Biz bunu söylüyoruz, onlar yanaşmıyorlar.
Ellerinde büyük imkânlar var. Kocaman teşkilâtlar var, gizli ordular var. Kendi dinlerini yaymak üzere Afrika'ya, Amerika'ya, kutuplara, Asya’ya salıyorlar, İslâm ülkelerine salıyorlar.
Hz. İsâ inecek, àdil bir hakem olarak hükmedecek. O âdil hakim nasıl hükmedecek, ne yapacak:
(Feleyeksirenne’s-salîbe) “Putu kıracak.” İsâ AS o tapındıkları haçı, o putu kıracak, onun yanlışlığını onlara gösterecek.
(Ve leyaktülenne'l-hınzîr) “Hınzırı da, domuzu da öldürecek.”
Domuzu kendilerine bayrak ettiler, sembol ettiler, dinlerinin sembolü hâline getirdiler. Halbuki yahudilere de yasaklanmıştı. Zararlarını biliyorlar. Vücuda zararını, akla zararını, diğer zararlarını biliyorlar.
İşte o hınzırı da öldürecek, bu inat da bitecek. Bu puta tapma inadı da bitecek. Hz. İsa domuzu da haklayacak. Tamam, bir domuzları var tutundukları, ona da tutunamayacaklar.
(Ve leyedeanne'l-cizyete) “Cizyeyi üzerlerinden alacak.”
Hıristiyanlar cizye veriyordu, vermeyecekler; çünkü müslüman olacaklar. Şerhte Hocamız öyle izah ediyor: (Yahmilennehüm ale'l- islâm) “Artık İslâm'a girecekler. O zaman gayrimüslimlere mahsus cizye verme vergisi bahis konusu olmayacak. Değişecekler. Hatalarından dönüp Allah'ın istediği noktaya, o peygamber onları getirecek ki, gönlü mahzun olmasın. O kendi ümmetini o noktaya getirecek.
(Ve leyetrükenne’l-kılâsa felâ yes'â aleyhâ) “Genç develer bir tarafa bırakılacak, kimse onlar üzerinde, oraya oraya koşturmayacak.”
Devesi, bir Arabın canıdır, ciğeridir, bütün varıdır; sütünü içer, etini yer, derisini kullanır, üstüne biner. O mübarek hayvanı Allah-u Teâlâ Hazretleri tam çöle göre yaratmıştır. Ayakları tabla
gibidir, kumun içine batmaz, lap lap basar. Allah-u Teâlâ Hazretleri o mübarek hayvanın sırtına bir depo yaratmıştır; bir su içti mi, bir yiyecek yedi mi, o sırtındaki hörgücünde toplanan şeyle üç-dört gün gider mübarek.
Niçin kimse devenin üstüne binmeyecek, oraya oraya koşturmayacak? Çünkü zenginleyecekler, daha güzel vasıtalar çıkacak, daha büyük imkânlar çıkacak.
(Ve letezhebenne’ş-şahnâu ve’t-tebâğudu ve't-tehâsüd) “Birbirine karşı düşmanlık, buğz etmek, hasetleşmek gidecek.” Hz. İsâ onları izale ettirecek. O kötü duygular, kinler kalmayacak.
(Ve leyed’uvenne ile'l-mâli felâ yakbelhu ehadün) “Mala çağıracak insanları, ‘Gelin, şu malı alın!’ diyecek de, kimse istemeyecek.” Bol, ne yapsın... “Ne yapayım, nereye koyayım?” diyecek. İşte böyle haller olacak.62
62 M. Es’ad Coşan, Hadis Dersi, 23. 03. 1986, İskenderpaşa Camii.