Müziğin, musikînin İslâm’da hükmü nedir? Tasavvuf müziği benim hoşuma gidiyor, acaba nefsim mi beğeniyor? Tegannî nedir?
Müzik, Batı dillerindeki telaffuzu. Bu kelimenin Türkçesi, eski dilcesi musikî… Onlar müzik diyorlar. Meselâ İngilizler music diyor.
Musikînin çeşitleri var. Musikî âletleriyle icrâ edilen musikî var. Aletsiz olan musikî var. Mesela camilerde müezzinlerin yaptığı da bir makamla, musikîyle ilgilidir. Ezanların okunması, müezzinliklerin yapılması... Düz okunmuyor.
Sesle olanı, ağır başlı, ölçülü olmak üzere tavsiye edilmiştir. Peygamber Efendimiz:[44]
زَيِّنُوا الْقُرْآنَ بِأَصْوَاتِكُمْ (ط. حم. عب. ش. والدارمي، حب. د.
ن. ه. ع. وابن خزيمة، روياني، طب. في الصلوة، ك. ق. ض.
عن الـبراء؛ قـط. طب. وأبو نصر، وابن الـنجار عن ابن عباس
و أبي هـريرة)
RE. 293/3 (Zeyyinü’l-kur’âne bi-asvâtiküm) “Kıraatinizi güzel sesinizle zînetlendirin!” buyurmuş.
Kur’an-ı Kerim’in bir makamla, hoşa gidecek bir tarzda, musikîyle okunması emrolunmuş oluyor.
Ama bunun gayriciddi duygular uyandıracak, hafifmeşrep şarkı, kıvrak oyun havası hâline getirilmesi doğru değildir. O tegannî oluyor. O câiz olmuyor.
Ciddi mânasıyla musikîyi bazı alimler câiz görmüşler. Âletli musikîyi, yani çeşitli enstrümanlar; ud, kemençe vs. çalarak yapılan musikîyi ekseriyet caiz görmemiş. Çünkü; “Hoşa gider, kalpte nifak uyandırır.” demişler.
Âletsiz olarak, ilâhi tarzında tekkelerde kullanılmıştır, câiz görülmüştür. Fikirler farklıdır. İmam Gazâlî, “Kullanış amacına göre insanda takvâ duyguları, zühd duyguları, aşk şevk uyandırdığı zaman olabilir.” diye müsaade etmiş. Tekkelerde de bu müsaade üzerine câiz görmüş, böylece gitmiştir.
Bazıları da Kuran-ı
Kerim’in kıraatinden öteye öteki aletli musikîyi uygun görmemişlerdir.
Bugün durum nedir? Bugün musikî bizim içimizde, dışımızda, Türkiye’nin içinde, dışında… Toplumlarda çok yaygınlaşmıştır. Radyoda vardır, walkman vardır, yolda yürürken, hatta ders çalışırken millet dinliyor. Tabii bunların karşılığında, İslâmî duygular uyandıran bir ağırbaşlı musikî olmazsa, çok büyük bir boşluk olabilir. O halde, ruhu tatmin edecek, İslâmî ölçüler içinde, ciddi bir ağırbaşlı musikî, ilâhiler ve saireler olabilir. Yâni bugünün şartlarıyla uygundur denilebilir. Nifak uyandırıyorsa, içinde günah duygusu uyandırıyorsa, o zaman uygun olmaz.
Bazı kimselerin durumunu anlatıyorlar. Hafız olarak işe başlamış, sesi güzel. Hafızlıktan mevlidhanlığa kaymış, çekilmiş. Mevlidhanlıktan gazelhanlığa geçmiş. Gazelhanlıktan sahne şarkıcılığına kadar düşmüş. Halbuki hafızdı. Besteler yapmış, şarkılar bestelemiş. Var böyle; hafız bilmem kim, hafız bilmem kim, hafız bilmem kim... Duyuyoruz, çok meşhur kimseler.
Demek ki, esas itibariyle insanın yakasından, paçasından yakalayıp böyle bir lâdinî keyif ve zevk tarafına çekme tehlikesi var... Onun için, mümkün olduğu kadar ihtiyatlı olmak lâzım!
[44] Ebû Dâvud, Sünen, c.I, s.464, no:1468; Neseî, Sünen, c.II, s.179, no:1015, 1016; İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.426, no:1342; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.IV, s.283, no:18517; Dârimî, Sünen, c.II, s.565, no:3500; İbn-i Huzeyme, c.III, s.26, no:1556; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.III, s.25, no:749, 750; Hàkim, Müstedrek, c.I, s.761, no:2098; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.100, no:738; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.VII, s.177, no:7206; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.III, s.245, no:1686; Abdü’r-Rezzak, Musannef, c.II, s.484, no:4175; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.II, s.257, no:8737; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.II, s.386, no:2140; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.II, s.53, no:2254; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.I, s.348, no:1088; Taberânî, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, c.I, s.435, no:767; İbnü’l-Ca’d, Müsned, c.I, s.307, no:2077; Temmâmü’r-Râzî, el-Fevâid, c.I, s.197; Ukaylî, Duafâ, cIV, s.86, no:1641; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XXXVIII, s.334, no:7514; Berâ ibn-i Àzib RA’dan.
Bezzâr, Müsned, c.III, s.245, no:1035; Ebû Seleme, babasından.
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VII, s.139; İbn-i Hacer, Lisânü’l-Mîzân, c.I, s.177, no:567; Hz. Aişe RA’dan.
İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.IV, s.209, no:1016; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan.
Dâra Kutnî, İlel, c.X, s.148, no:1939; Ebû Hüreyre RA’dan.
Mecmaü’z-Zevâid, c.VII, s.353, no:11704; Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.975, no:2766, 2767; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.424, no:1440; Câmiu’l-Ehàdîs, c.XIII, s.197, no:12921.