20. TELEVİZYON, BASIN

21. MÜZİK



a. Müzikte Ölçü


1. Soru:

İslâm’da müzik dinlemenin hükmü nedir? Şehrimizdeki yerel İslâmî radyolarda bile müzik yayını yapılıyor. Müzikteki ölçü nedir, hangi cins müzikler dinlenebilir?


Müzik bizâtihî haram değildir. Meşrû cinsleri vardır. Tasavvufî merkezlerde eskiden beri büyüklerimiz kullanmışlardır. Tabii, o ölçü olmaz. Peygamber SAS Efendimiz’in zamanında, kızlar eğleniyorlarmış, bayram yapıyorlarmış. Hazret-i Ömer Efendimiz geldiği zaman kaçışmışlar. Peygamber Efendimiz, “Onlara dokunmayın!” demiş. Yâni, bayram gününde buna müsaade etmişler.

Sonra, Peygamber SAS Efendimiz Medine’ye gelirken, Seniyyetül-Vedâ’da kasidelerle, ilâhilerle karşılamışlardır.

Peygamber Efendimiz Kur’an-ı Kerim’in bir makam ile lühûn- u Arab ile; yâni şarkı gibi değil, kasîde gibi değil ama, güzel bir makamla okunmasını tavsiye ediyorlar. Ezan öyle okunuyor, biliyorsunuz. Kamet öyle getiriliyor.

Binâen aleyh, dînî bir mûsikî vardır. Bir de dince mahzurlu olmayan bir mûsikî vardır. Eğer mûsikî insanın şehvetini arttırmak için, eğlence babında kullanıyorsa; o zaman, o doğru değildir tabii... Şehevî duygularını arttıracak cinsten sözler ve sâireler olduğu zaman haram olur, doğru olmaz!


2. Soru:

Müziğin ne zaman haram, ne zaman haram olmayacağını bildirir misiniz?


İnsanda derûnî, mânevî, güzel duygular uyandıran mûsiki, tekke mûsikîsi olarak kullanılmıştır. Ona câizdir diyenler var.

510

Fısk u fücûr duygusu, keyif, zevk, eğlence arzusu uyandıran mûsikî, nefsi kuvvetlendiriyor diye câiz görülmemiştir.


3. Soru:

Müziğin, musikînin İslâm’da hükmü nedir? Tasavvuf müziği benim hoşuma gidiyor, acaba nefsim mi beğeniyor? Tegannî nedir?


Müzik, Batı dillerindeki telaffuzu. Bu kelimenin Türkçesi, eski dilcesi musikî… Onlar müzik diyorlar. Meselâ İngilizler music

diyor.

Musikînin çeşitleri var. Musikî âletleriyle icrâ edilen musikî var. Aletsiz olan musikî var. Mesela camilerde müezzinlerin yaptığı da bir makamla, musikîyle ilgilidir. Ezanların okunması, müezzinliklerin yapılması... Düz okunmuyor.

Sesle olanı, ağır başlı, ölçülü olmak üzere tavsiye edilmiştir. Peygamber Efendimiz:44



44 Ebû Dâvud, Sünen, c.I, s.464, no:1468; Neseî, Sünen, c.II, s.179, no:1015, 1016; İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.426, no:1342; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.IV,

511

زَيِّنُوا الْقُرْآنَ بِأَصْوَاتِكُمْ (ط. حم. عب. ش. والدارمي، حب. د. ن. ه. ع. وابن خزيمة، روياني، طب. في الصلوة، ك. ق. ض. عن الـبراء؛ قـط. طب. وأبو نصر، وابن الـنجار عن ابن عباس

و أبي هـريرة)


RE. 293/3 (Zeyyinü’l-kur’âne bi-asvâtiküm) “Kıraatinizi güzel sesinizle zînetlendirin!” buyurmuş.

Kur’an-ı Kerim’in bir makamla, hoşa gidecek bir tarzda, musikîyle okunması emrolunmuş oluyor.

Ama bunun gayriciddi duygular uyandıracak, hafifmeşrep şarkı, kıvrak oyun havası hâline getirilmesi doğru değildir. O tegannî oluyor. O câiz olmuyor.


Ciddi mânasıyla musikîyi bazı alimler câiz görmüşler. Âletli musikîyi, yani çeşitli enstrümanlar; ud, kemençe vs. çalarak


s.283, no:18517; Dârimî, Sünen, c.II, s.565, no:3500; İbn-i Huzeyme, c.III, s.26, no:1556; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.III, s.25, no:749, 750; Hàkim, Müstedrek, c.I, s.761, no:2098; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.100, no:738; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.VII, s.177, no:7206; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.III, s.245, no:1686; Abdü’r-Rezzak, Musannef, c.II, s.484, no:4175; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.II, s.257, no:8737; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.II, s.386, no:2140; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.II, s.53, no:2254; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.I, s.348, no:1088; Taberânî, Müsnedü’ş- Şâmiyyîn, c.I, s.435, no:767; İbnü’l-Ca’d, Müsned, c.I, s.307, no:2077; Temmâmü’r-Râzî, el-Fevâid, c.I, s.197; Ukaylî, Duafâ, cIV, s.86, no:1641; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XXXVIII, s.334, no:7514; Berâ ibn-i Àzib RA’dan. Bezzâr, Müsned, c.III, s.245, no:1035; Ebû Seleme, babasından.

Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VII, s.139; İbn-i Hacer, Lisânü’l-Mîzân, c.I, s.177, no:567; Hz. Aişe RA’dan. İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.IV, s.209, no:1016; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan. Dâra Kutnî, İlel, c.X, s.148, no:1939; Ebû Hüreyre RA’dan. Mecmaü’z-Zevâid, c.VII, s.353, no:11704; Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.975, no:2766, 2767; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.424, no:1440; Câmiu’l-Ehàdîs, c.XIII, s.197, no:12921.

512

yapılan musikîyi ekseriyet caiz görmemiş. Çünkü; “Hoşa gider, kalpte nifak uyandırır.” demişler.

Âletsiz olarak, ilâhi tarzında tekkelerde kullanılmıştır, câiz görülmüştür. Fikirler farklıdır. İmam Gazâlî, “Kullanış amacına göre insanda takvâ duyguları, zühd duyguları, aşk şevk uyandırdığı zaman olabilir.” diye müsaade etmiş. Tekkelerde de bu müsaade üzerine câiz görmüş, böylece gitmiştir.

Bazıları da Kuran-ı Kerim’in kıraatinden öteye öteki aletli musikîyi uygun görmemişlerdir.


Bugün durum nedir? Bugün musikî bizim içimizde, dışımızda, Türkiye’nin içinde, dışında… Toplumlarda çok yaygınlaşmıştır. Radyoda vardır, walkman vardır, yolda yürürken, hatta ders

çalışırken millet dinliyor. Tabii bunların karşılığında, İslâmî duygular uyandıran bir ağırbaşlı musikî olmazsa, çok büyük bir boşluk olabilir. O halde, ruhu tatmin edecek, İslâmî ölçüler içinde, ciddi bir ağırbaşlı musikî, ilâhiler ve saireler olabilir. Yâni

513

bugünün şartlarıyla uygundur denilebilir. Nifak uyandırıyorsa, içinde günah duygusu uyandırıyorsa, o zaman uygun olmaz.

Bazı kimselerin durumunu anlatıyorlar. Hafız olarak işe başlamış, sesi güzel. Hafızlıktan mevlidhanlığa kaymış, çekilmiş. Mevlidhanlıktan gazelhanlığa geçmiş. Gazelhanlıktan sahne şarkıcılığına kadar düşmüş. Halbuki hafızdı. Besteler yapmış, şarkılar bestelemiş. Var böyle; hafız bilmem kim, hafız bilmem kim, hafız bilmem kim... Duyuyoruz, çok meşhur kimseler.

Demek ki, esas itibariyle insanın yakasından, paçasından yakalayıp böyle bir lâdinî keyif ve zevk tarafına çekme tehlikesi var... Onun için, mümkün olduğu kadar ihtiyatlı olmak lâzım!


b. Pop ve Dinî Müzik


Soru:

Pop aletleriyle dînî ve millî mûsiki olur mu?


Bu bir akımdır. İnsanlar zaman zaman çeşitli devrelerden geçiyorlar. Meselâ, Türk şiirinde divan şiiri vardır, halk şiiri vardır; bunlar farklıdır. Çeşitli devreler vardır; Tanzimat devresi vardır, Millî Edebiyat devresi vardır, Beylikler Devri Edebiyatı vardır, Osmanlı devresi vardır... Çeşitli edebî akımlar gelip geçiyor.

Form, şekil olarak veya vasıta, alet olarak çeşitli şeyler kullanılıyor. Değişebiliyor bunlar asırdan asıra, çağdan çağa... Bölgeden bölgeye bile değişiyor. Karadeniz’in çalgısıyla, İsparta’nınki aynı olmuyor. Başka isimleri, başka şekilleri oluyor. Bu mühim değil, mûsikînin içindeki sözler ve neye hizmet ettiği mühim...

Adam yeni bir mûsikî akımına mensup, öyle yaşamış ama, dindarlaşmış. O akım ve üslup ile dînî eserler veriyor. Olabilir, bu da bir çeşit... Ayakkabıların modası olduğu gibi, elbiselerin modası olduğu gibi... Bir zaman İspanyol modası vardı, paçalar kocamandı. Sonra başka modalar çıktı, blue-jean modası çıktı vs.

Mühim olan gayenin tahakkukudur. Yâni İslâm’a hizmet

514

gayesiyle hece vezniyle de olur, aruz vezniyle de olur... Şu şekilde de olur, bu şekilde de olur. Ben şekli önemli görmüyorum, amacı önemli görüyorum. Hangi amaçla yapılmış çalışma; o önemlidir.

Bana şahsen garip geliyor. Ben şahsen, bizim klasik ilâhileri seviyorum da, bu modern parçaları biraz garipsiyorum. Belki siz de garipsiyorsunuz. Belki gençler de hoşlanıyor. Zevkler ve renkler tartışılmaz. İstikamet iyi olduktan sonra, niyet iyi olduktan sonra, hizmet edilen alan iyi tarafa doğru olduktan sonra, olabilir.

Rasûlüllah SAS’e muhabbeti dile getiriyor, ama şu üslupta... Ne yapalım, o da onun üslûbu! Kur’an-ı Kerim’i medhediyor veyahut müslüman kahramanlarından bir tanesini canlandırıyor; tamam, güzel bir şey...


2. Soru:

Günümüzde müzik çok geniş, çocuklarımız bâtıl pop müziğine meyilli. Ne yapabiliriz?


Tabii başka toplumlarla karşı karşıyayız, yan yanayız ve mücadele hâlindeyiz. Dünya üzerinde ve Türkiye’de bir ilim irfan, iman mücadelesi var. Türkiye’de çok kuvvetli şekilde var. Bu mücadelenin içinde karşı taraf kendi değerlerini bize kabul ettirmeye çalışıyor. Biz de kendi değerlerimizin güzelliğini anlatmaya çalışıyoruz. Bir savaş içindeyiz, bunu bilin. Kıyasıya, ölesiye bir savaş devam ediyor. Onun için her yönden çalışmamız gerekiyor.

Bu arada musikide insanın bir ihtiyacı. Hiç olmazsa bu sefer çoluk çocuğuna hâkim olamıyorsun, öbür tarafa kayıyor. O hâlde İslâm’a uygun olanını kullanmak, öğretmek gerekiyor.

Eski evliyâullah da bunu yapmışlar. Mevlevî tarikatında, bazı tarikatlarda, büyük evliyâullah olduğu kesin olan mübarek

insanlar ilâhiler yazmışlar, bestelemişler. Meselâ, Aziz Mahmud-u Hüdâyi Hazretleri… Meselâ, Hacı Bayrâm-ı Velî diye şöhret bulmuş Hacı Bayram Efendimiz. Meselâ, İbrahim Hakkı Erzurûmî Hazretleri…

515

Bu neden? Boşluk bırakmamak için. Boşluk bıraktın mı karşı taraf dolduracak. Boşluk bırakmayacaksın ki, senin çocuğun hem musiki zevkini alsın, ruhu gıdalansın; hem de onların tarafına kaymasın!


Onun için müsbet, olumlu şeyleri yapmak, öğretmek lâzım ki olumsuz şeyler çocuklara tesir etmesin. Ama bir şey kökünden olumsuzsa, o zaman; “Evlâdım bu olumsuzdur, bunu yapmayalım!” demek lâzım, kötülüğünü anlatmak lâzım. “Onun yerine Allah bize bunu nasip etmiştir, gel şunu yapalım.” diye anlatmamız gerekiyor.

Fakat şunu çok iyi bilin: Ne içindeyiz? Çok şiddetli, çok amansız, çok müthiş bir savaşın içindeyiz. Bu savaşta ne oluyor? Bizim çocuklarımızı elimizden almak istiyorlar.

Nasıl almak istiyorlar? İmansız yetiştirmek istiyorlar. Kâfir yapmak istiyorlar. Küfre çekmek istiyorlar.

Biz de ne yapıyoruz? Biz de hem kendi imanımızı korumaya

516

çalışacağız hem de hanımımızı, ailemizi, çoluk çocuğumuzu Müslümanlıkta korumaya çalışacağız. Neden?

Allah-u Teàlâ Hazretleri:


قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا (التحريم:٦)


(Kù enfüseküm ve ehlîküm nâren) “Kendinizi de, çoluk çocuğunuzu da ateşten, cehennemden koruyun!” (Tahrim, 66/6)

buyuruyor.

Çalışacağız. Amansız bir mücadele içinde olduğumuzu bileceğiz. Ona göre çalışacağız.

Tabii, insan neleri yapmak gerektiğini tek başına kararlaştıramayabilir. Ama toplum içinde bir zümre olarak beraberce yaparsa daha iyi öğrenir. Onun için vakıflarımız var, yayınlarımız var, dergilerimiz var. Onları okuyacaksınız, onları dinleyeceksiniz, onların yaptırımlarına, çalışmalarına katılacaksınız. Başka çare yok. Başka çaremiz yok.


c. Akra’nın Müzik Yayınları


Soru:

Akra radyosunda ilâhi ve marşların yanında dünyevî müzik de yayınlanıyor. Bu nedenle bazı çevreler tarafından cemaatimiz, özellikle şahsınız İslâmî konularda tavizkâr olarak değerlendiriliyor. Radyonun bu müzikleri yayınlaması konusundaki düşüncelere cevap veremiyoruz. Bu konuda sizin düşüncenizi biliyoruz; buna rağmen neden bu müzikleri yayınlıyorlar? Bu konuya açıklama getirirseniz hem biz aydınlanmış olacağız, hem de gelen sorulara cevap verebileceğiz.


Akra, Ak Radyo diye radyomuz var; İstanbul’da, İzmir’de ve bir iki ilde. Tabii ilâhi yayını yapıyor, Kur’ân-ı Kerîm yayını yapıyor, dinî konuşmalar yayınlıyor. Gayr-i dînî yayın yapmıyor. Yaptığı yayınların hepsi dini mahiyette ama musiki nağmeleri oluyor. Bu musiki nağmeleri hususunda ulemanın çeşitli kavilleri var. Bir kısmı başka başka kanaatler ortaya koymuşlar ama “Bu işin

517

normali nedir?” diye sorulduğu zaman geçtiğimiz toplantılarda söylemiştim.

Bizim dışımızda bir müzik olayı var; Batı musikisi var, klasik musiki var, Türk musikisi var, vesaire... Musiki bir ihtiyaç olarak toplumda kabul edilmiş; bu ihtiyacın menfi istikamette değil de müspet yönden karşılanması için büyüklerimiz, eski devirden beri dinî bir musikiyi icra etmişler. Tabi Mevlevî tarikatının musiki ile yakınlığını biliyorsunuz, Halvetiyye tarikatının yakınlığını biliyorsunuz, diğer tarikatların yakınlığını biliyorsunuz.

Bizim Nakşî tarikatımız mümkün olduğu kadar burada ihtiyatlı davranmış ve geri planda durmuştur. Ama böyle bir radyo yayıncılığında hiç nağme yayını yapmadan bir yayın sürdürmek herhalde şu anda realist bir şey değil.

Bu tavizkârlık değil, çünkü zaten günah olan bir şey söylenmiyor; sesleri ve sözleri günah olan bir şey yayınlanmıyor. İnsaflı bir tenkit değil. O kadar güzel hizmetler yapılırken tutup işi ters bir tarafından tenkit etmek uygun görünmüyor.


Biz şöyle de düşünebiliriz: Bunu tenkit eden kardeşlerimiz, sabahtan akşama Kur’ân-ı Kerîm okusunlar, başka şeyle meşgul olmasınlar. Biz başka musikilere aşina olan insanları İslâm’a çekme çalışması yapıyoruz; onlar dinlesin. Onların da bir Batı musikisinden, pop musikisinden veya arabesk musikiden çekilip doğru bir sanat anlayışına getirilmesi de bir vazife; onlar için yapıyoruz.

O tarafını onlar dinlemesin. Topluma karşı hizmet gören bir müessese, toplumun muhtelif kesimlerine karşı vazifeleri düşünür; böyle yeknesak gitmez. O tarafı dinlemesin.

Gönlümüz günah olduğuna iştirak etmiyor; günah olduğunu bilsek hiç yaptırmayız, ”Sevaplı bir şey olsun, hizmet olsun.” diye yapıyoruz. Ben şahsen bu tenkidi de biraz insafsız görüyorum, şahsıma karşı tenkidi de insafsız görüyorum. Onun da hesabını Âlemlerin Rabbi’nin huzurunda veririm; çünkü biz bir hizmet yapmaya çalışıyoruz.

Toplumda bir mücadele var; bir taraftan kan gövdeyi götürüyor, memleketin batması çıkması bahis konusu, biz bir şeyler yapmaya çalışıyoruz millet bacağımıza çelme takmak, eteğimizi, kolumuzu tutmakla uğraşıyor. Sen uğraşacaksan git

518

müstehcen yayınlarla uğraş, müstehcen musiki ile uğraş, arabesk musiki ile uğraş, gayr-i dînî şeyle uğraş!

Müslüman olanlara bunun dedikodusu yakışmaz. Esef verici bir durum, anlayışsız bir durum.


d. Müzik Dinlemenin Hükmü


1. Soru:

Ben “Müzik dinlemek günahtır.” diyorum, babam ise “Günah değildir çünkü insanın kafasını dinlendiriyor.” diyor. Ben ise İslâmî bilgim fazla olmadığı için bir şey diyemiyorum. Siz müzik veya şarkı dinlemek hakkında ne buyurursunuz?


Musikî, o da bir alettir, o da bir vasıtadır. Kullanılış yerine göre hüküm kazanır. İçki meclisinde herifin içki keyfini artırmak için sarhoşun [dinlemesi] haram. O tarzı haram. İlâhi okurken bir makamla, nâmeyle okuyor; meşru. Yani bir günahı yok.

Sözler güzel, Yunus Emre’nin “Şol cennetin ırmakları” makamla okuyor; mahzuru yok. Yerine göre. Sessiz sözsüz olan musikî insanda hangi tesiri uyandırıyor? Fısk u fücur arzularını mı kamçılıyor? Doğru değil.

Takvâ duygusunu mu kamçılıyor? Olabilir. Dinlendiriyorsa...


Fakat hayret ettim... O sözü baba demesi lâzım, o sözü evlat demesi lâzım; iş tersine dönmüş. Evlat öyle söylüyor, baba böyle söylüyor. Sübhanallah, sübhanallah...

Doğrudan doğruya musikînin “kafa dinlendiriyor” dediği tarzda olanda bir mahzur yok. Dinleniyorsa kafası mahzuru yoktur. Ona bir şey diyemeyiz. Fısk u fücura [sebep oluyorsa] o zararlıdır, doğru değildir. İçinde sözleri itibariyle şarkı ve sözler, onlar doğru değildir. Sözleri menfî olunca doğru olmaz.


2. Soru:

Bir yabancı dil öğrenirken dinlediğimiz kasetin muhtelif yerlerinde kısa fasılalarla müzik ve şarkı olabiliyor. Bunları dinlemenin hükmü nedir?


Yabancı dil öğrenmek için böyle bir takım müzik şeyleri arada

519

oluyorsa o pek mahsur teşkil etmez. Musikinin nifak uyandıracak tarzda olması mahzur teşkil eder. Öğrenme arasında belki dimağı şey yapmak için veya bir misal olsun diye oluyor. Sözlerin içinde günahlı şeyler varsa, fuhşiyâtı teşvik edici şeyler varsa, o zaman günah olur.


3. Soru:

Müzik parçalarını ve şarkıları dinlemek istemesek de bulunduğumuz araba veya sâir yerlerde dinlenmek zorunda oluyoruz. Mâni olamazsak dinlemek günah olur mu? İstemeden insan müziğe kendini kaptırıyor. Bu durum ne olacak?


Mecburiyet ve elinde olmayan sebeplerle olursa kendisi vebal altında kalmaz. Bizim Sapanca’daki evimizde, 3 km ileride bir gazino var. Geceleyin açıyor, sabaha kadar bedava şarkı dinliyoruz. Halk şikâyet etmiş ama kimsenin aldırdığı yok. Gazinocular gözde ve kuvvetli insanlar, yine onu açıyorlar. Bunda bize bir vebal yok. Söylüyoruz ama çare olmuyor.

Normal olarak sözleri insanda fısk u fücûra, günaha meyil uyandıran şarkılar ve müzikler günahtır. Ama sözleri ilâhi gibi, şol cennetin ırmakları gibi güzel olup bestesi de insanda huşû ve takvâ duygusu uyandıran, Tekbir gibi, Salât-ı Ümmiye’nin musîki ile söylenmesi gibi, diğer ilâhiler gibi, onlarla halletmeye çalışmak lâzım.


e. İlâhi Söylemek


Soru:

İlâhi söylemenin kuvvetli bir bid’at olduğu söyleniyor. Bazı gruplar ilâhilerle coşuyorlar. Bu doğru mu?


İlâhinin kuvvetli bir bid’at olması doğru değildir, söylenebilir. Çünkü Peygamber SAS Efendimiz’in kendi zamanında, kendisinin yanında ilâhiye mukabil, ilâhi sayılabilecek şeyler söylenmiştir ve Peygamber Efendimiz onları hoş karşılamıştır.

520

Peygamber SAS Efendimiz Medine-i Münevvere’ye gelirken Medine ahalisi damların üzerine çıkıyorlar, defler çalarak ilahiler okuyorlar. İlâhi denmiyor, neşîde deniliyor veyahut Araplar’ın kendi tabirleri olarak söyleniyor. Ama makamlı, ahenkli şiirler söyleyerek öyle karşılanmıştır.

Peygamber Efendimiz’in bayramlarda ve sâirede böyle bu tarzda def çalmalarına mâni olmak isteyenlere “Dokunmayın!” dediği de vardır.

Demek ki ilâhi, şiir gibidir. Şiirin makbulü makbul olduğu gibi, Peygamber Efendimiz’in bazı şairlere; “Sen şiir yaz, İslâm’ı koru. Kâfirlere, müşriklere cevap ver.” dediği gibidir. İyisi iyidir. Şiirin iyisinin iyi olduğu gibi, ilâhinin de mânası itibariyle, mânası iyi olması halinde şiir makamına kàim olur, şiirin hükmüne tâbi olur.

O bakımdan bu güzel mânalı ilâhiler dinî mercîlerde söylenegelmiştir. Arap âleminde de söylenegelmiştir. Şimdi de vardır. Bunların hakikaten bir tesiri oluyor. Çocukları yetiştirici etkisi oluyor.

521
22. TİCARET / EKONOMİ
©2024 Kotku Enstitüsü v2.8.2