21. MÜZİK

22. TİCARET / EKONOMİ



a. Kadınların Çalışması


Soru:

Kadınların çalışması helâl midir?


Mutlak mânasıyla kadınların çalışmasına haram denemez, helaldir. Kadın çalışabilir. Evinde terzilik yapıyorsa, yapma mı diyeceğiz? Dikiş nakış yapıyorsa, el örgüsü yapıp da satıyorsa, geçimini sağlıyorsa, yapma mı diyeceğiz?

Çalışmanın haram olması çalışılan ortamın bozukluğundandır. Yani erkeklerle karman çorman, yaptığı iş dolayısıyla haramlara bulaşık olursa, o zaman doğru olmaz. Bir kadın muhtaçsa, ihtiyacı varsa, gerekiyorsa çalışsın. Hatta ihtiyacı olmasa bile, bu nefsi meşgul etmek için çalışmak da lâzım! Mâlum, evliyâullahtan birisi terziymiş; dikermiş, diktiğini sökermiş; yine dikermiş, yine sökermiş. Birisi dayanamamış, sormuş: “—Mübarek, dikiyorsun diktikten sonra niye söküyorsun, söktükten sonra tekrar niye dikiyorsun?” demiş.

“—Ah kardeşim ah! Sen bu nefsin ne kadar kuvvetli olduğunu, nasıl bir meret olduğunu bilmezsin. Ben onu böyle bir işle meşgul etmezsem, o beni meşgul eder.” demiş.

Bir işle meşgul olmak iyidir.

Büyüklerimiz anlatırlar:

“—Peygamber Efendimiz birkaç insanın yanından geçiyormuş. Hepsi oturuyorlarmış. Elinde bir çubukla yeri çizene selâm vermiş de öbürlerine selam vermemiş.” derler.

Oturduğu yerde bile olsa çalışmak iyidir. Kadınca çalışmasını bilmeli, kadına yaraşacak şekilde, evinde günahlara bulaşmayacak, nâmahremle karşılaşmayacak bir çalışma olabilir.


b. Erkeklerin Çalışması

522

1. Soru:

Ailemin izni olmadığı halde çalışıyorum [erkek]. Doğru mu yapıyorum; ne dersiniz?


İyi yapıyor. Çünkü, çalışmak güzel bir şeydir. Meşrû bir yolda, helâl bir kazanç için çalışılabilir.


الكاسب حبيب ا


(El-kâsibu habîbu’llah) “Çalışıp kazanç sağlayan kimse, Allah’ın sevgili kuludur.” diyor Peygamber Efendimiz... Neden?

Bir şey üretiyor. Ya bir hizmet üretiyor, ya bir îmâlât yapıyor, ya bir ziraat yapıyor; insanlığa faydalı bir şey üretiyor. Beleşten yaşamıyor ya!.. Başkasının sırtından geçinmiyor ya!.. Yük olmuyor ya; o bakımdan sevaptır.


2. Soru:

Askerden yeni geldim. Hangi mesleği seçmemi tavsiye edersiniz?


Mesleklerin çok çeşitleri vardır. En faziletli meslek nedir diye sorular sorulmuş, bunun da cevapları sıralanmıştır. En faziletli meslek, Allah’ın dinini öğretmeye çalışmaktır. Ayet-i kerimede buyruluyor ki:


وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعَا إِلَى اللهِ (فصلت:٣٣)


(Ve men ahsenü kavlen mimmen deà ila’llah) “Allah’ın yoluna çağıran insanın sözünden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet, 41/33)

En güzeli Rasûlüllah’ın mesleğidir. İnsanları Allah’ın yoluna dâvet etmektir. Ondan sonra cihaddır. Ondan sonra kazanç

523

yollarının çeşitleri içinde ticarettir, sanattır, ziraattir... Sıralanıyor. Ticaret bayağı önde geliyor. Doğru sözlü, doğru özlü bir tüccar bayağı medhediliyor hadis-i şeriflerde...

Meslekler çeşitlidir. İnsanlar mesleklerini keyiflerine, temâyüllerine ve kendi yapılarına göre seçerler. Ama bizim bu kürsüden insanların meslekleri hakkında bir şey söylememiz gerektiği zaman, söyleyeceğimiz: Allah’ın rızâsını en çok kazandıracak bir yol tuttur! Madem yeni bir meslek seçmeğe yeni karar vermek durumundasın, hayatını yeni kuruyorsun; o halde Allah’ın rızâsını kazanmaya en uygun olan mesleği seçmeye çalışmak lâzım!


3. Soru:

Emekliliğim doldu. Şoförlük yapıyordum. Şimdi ne yapabilirim?


Biz böyle bu kadar detay üzerinde şahsen bir şey söyleyecek durumda değiliz. Ama kardeşlerime şunları tavsiye ediyorum: Kendisinin sevdiği, ilmine, irfanına itimat ettiği, kendisini tanıyan beş-altı arkadaşla bir özel istişare heyeti kursun. Onlarla meselesini müzakere etsin. Bana getirmesine lüzum yok. Çözsün yani... Şoförlük mü yapacak, başka bir şey mi, karar versinler.

Genel bir kaide: Yakın arkadaşlarından, kendi özel hâlini bilen, fıkıh bilgisi olan beş kişiyle istişare etsin! Böyle bir istişarenin sonucuna biz razıyız.


c. Kuyumculuk


1. Soru:

Kuyumcu dükkânı açmak istiyorum; cevaz var mı?


Altın üzerinde, kuyumculuk üzerinde yasak yoktur. Doğrudan doğruya ticareti ve imali yasak değildir. Yasak işler yapmamak şartıyla, açabilir.

524

2.Soru:

Ben kuyumcu mesleğiyle uğraşan bir kimseyim. Tanıdığım birisi benden bir bilezik istiyor. Ben bileziği şu kadardan alıyorum, şu kadardan satıyorum. Buna benzer birçok şey oluyor. Bunda bir mahzur var mı?


Yoktur. Çünkü kendisinden istiyor. O da kendisi bir kâr koyup satmış oluyor. ”Ne vereceğiz buna?” diyor, o da; “şu fiyat” diyor. Yalan söylememek şartıyla, “Bunu ben öbür taraftan bu fiyata aldım, kârsız satıyorum...” gibi dememek şartıyla, “Tamam, bana bir bilezik getir.” deyince ”fiyatı şudur” diyerek, kâr koyarak olabilir.


d. Borsa


Soru:

Parayı borsa ve hisse senedinde değerlendirebilir miyiz?


Hissesini aldığı fabrika helâl iktisâdî faaliyet yapıyorsa, olur. Haram iktisâdî faaliyet yapıyorsa, o zaman haram faaliyette bulunan bir şeye ortak olacağı için, günah olacağından, olmaz! Faizli işlem yapıyorsa veya bira üretiyorsa, yaptığı işte kusur varsa veya ürettiği şeyde İslâm’a aykırı bir durum varsa, o zaman olmaz.

İslâmî usüllere göre çalışıyorsa, böyle bir müessesenin hisse senedini almak câizdir. Ortak olmak demektir. Onları alarak parayı değerlendirmek mümkün...

Fakat ben borsadaki bu hisse senetleri hikâyesini, bu adamların kumara döndürdükleri kanaatindeyim. Amerika’dan aşılama bir moda... Bu işi artık hisse senedi alıp, o fabrikaya ortak olmak tarzında değil de; alıyor, değerlendiği zaman satıyor. Güyâ kâr ediyor ama, çoğu zaman değerini kaybediyor, zarar ediyor. Güzel oynayamıyor borsada, çok kere zarar oluyor.

Sağlam yürümek daha iyi... Bildiğiniz insanlarla, samîmî dostlarla iş yapmayı tavsiye ederim.

525

e. Döviz


Soru:

Döviz alım-satımı câiz midir? Enflasyondan korunmak için ne yapılmalı?


Döviz alım-satımı câizdir. Buna sarf derler; yâni paranın bir başka para ile tebdili, değiştirilmesi, exchange câizdir.

Enflasyondan korunmak için elde para bulundurmamalı, parayı dâimâ kullanmalı!.. Tek kelime ile söylemek gerekirse, duran para durduğu yerde ağzı açık benzin tenekesi gibidir, uçar gider. Onun için ya parayı çalıştıracaksınız; ya bir hayra sarf

edeceksiniz, mânevî kazanç kazanacaksınız; ya bir mala bağlayacaksınız ki, para para olmaktan çıksın, başka bir şeye dönüşsün! Siz de enflasyonun şerrinden kurtulun!..


f. Avrupa’da Çalışmak


Soru:

Avrupa’da çalışmaya gitmenin mahzuru nedir?


Avrupa İslâm diyarı olmadığı için günah çokçadır, açık-saçıklık fazladır. İnsan şaşırabilir, kendini kaybedebilir. Cuma namazı kılamaz. Kâfirler arasında gıdasına dikkat edemez. Bunun gibi mahzurlar var... Bu mahzurları bertaraf ederse, başka faydalar mülâhaza edilirse, gidilebilir. İnsanına göre, adamına göre değişir.

Ben şahsen, bekâr bir insanın Avrupa’ya gitmesinin zor olduğu kanaatindeyim. Talebe veya işçi bekâr olarak oraya gittiği zaman orada durması zor... Çünkü, adamlar edepsiz... Açıklık saçıklık yaygın... Aldatırlar, kandırabilirler diye, insanın evli barklı gitmesi, korunmuş olması uygun olur.


g. Vadeli Alışveriş


Soru:

Bir işyerine girdim. Kitap satıyoruz. Peşin alırsan 50 bin;

526

taksitle alırsan şu kadar peşin, kalanı üç ayda şu kadar gibi diyoruz. Bu durumda peşine nazaran fiyat biraz artırıyor. Bu aradaki fark faiz sayılır mı?

Not: Hiç satış yapmadım, şimdilik satış kurslarına devam ediyorum. Gerekirse, haramsa bu işi bırakabilirim.


Cevap: Allah razı olsun. Bu kardeşimizin çok güzel soruş tarzı var. Yani bir işi yapıp da ondan sonra sormuyor, başından niyet ediyor. Aferin, çok güzel! Allah razı olsun. Bu hususu biz büyük hocalara sorarak, ulemâdan fikirlerini alarak, fetvalar alarak mecmuamızda yazmıştık. İstanbul’da bu hususta toplantı yapmıştık; bu tarzda satmanın mahzuru yok.

“—Neden” diyor, sebebini izah edeyim. Şimdi siz bir dükkâna giriyorsunuz, diyorsunuz ki;

“—Bu palto kaça?” “—Yirmi beş bin lira.” “—Yirmi bin lira olmaz mı?” “—Yok, idare etmez. Yirmi iki bin liraya verebilirim.” “—Yok yok, 20 bin lira vereyim.” “—Hayır olmaz.” “—Peki hadi bin lira daha vereyim; 21 bin lira olsun.” “—Peki hadi öyleyse al.” Ne oldu? Yirmi beş dendi, 20 dendi, bilmem ne dendi. Bu pazarlık oluyor. İlk satış meclisinde konuşma, pazarlık oluyor. O zaman konuşabilir, şartları değiştirebilir söyleyebilir insan. Der ki; “—Bu kitabı nasıl alacaksın? Peşin alacaksan şu fiyata, şöyle alacaksan fiyat şöyledir şöyledir diyebilir. Diyebilir diyor ulemamız. Sorduğunuz meselenin aslı böyle.


Amma meselâ dedi ki;

“—Ben bunu altı ayda ödeyeceğim.” “—Pekiyi o zaman fiyatı şudur.” “—Pekiyi yaz senetleri.” Yazdı, imzaladı. Altı ay içinde ödeyemedi. Oldu dokuz aylı, ödeme uzadı. ”O halde üç aylık şu kadar daha artırım.” diyemez. O arttırma faiz olur.

Neden? İlk pazarlık meclisi değil ki bu. İş bitti, borç sabit.

527

Borcun üzerine vade, üzerine fark koyuyor. O zaman faiz oluyor.

Anlatabildim mi? Meselenin inceliği burada; ilk mecliste konuşmak pazarlıktan sayılır bir mahzuru yoktur. Takarrur etmiş olan borcu; vadenin değişmesinden dolayı değiştirmek olmaz. O zaman faiz olur.

Allah dinde anlayış nasip etsin cümlemize. Rızasına uygun yaşamayı güzel ameller işlemeyi nasip eylesin.


2. Soru:

Bir kimse vadesi gelen borcu ödeyemedi. Ne zaman ödeyebileceği de belli değil. Bir başka bir para birimine çevirmek caiz olur mu?


Karşılıklı konuşarak olabilir.


3. Soru:

Biraz İslâm’da alış veriş münasebetlerinden bahsetseniz? Duyuyoruz da bazı müslüman ağabeylerimiz 30 bin lira aylıkla evli adamı işçi olarak çalıştırıyor. Bu konularda İslâm’ın hükmü nedir?


Demek ki canı yanmış biraz. Para az olduğundan dolayı bizden de destek istiyor.

Müslüman kardeşlerim! Müslümanlar birbirlerine hakkaniyet esasına göre hareket edecekler. Bir işçinin hakkı neyse ondan az vermek zulümdür. Onu zayıf tarafından, mecbur diye, yakaladı diye onu öyle götürmek haksızlık olur. Ondan hayır gelmez. Ötekisi oradan tasarruf yapmaya çalışmasın. Kardeşine bahşişini, işçiliğinin karşılığını bolca versin. O bakımdan onu istismar etme durumuna düşmesin.


Ama bazen de şöyle durum olur:

Adamın verebileceği para bellidir, kazancı bellidir; ayda şu kadar kazanıyor. 100 bin kazanıyor, 30 bin lirasını işçisine verecek, 70 bin lirasını kendisi alacak mesela. Der ki; “Ben bu kadar verebilirim.” O başında kendisi razı olmuş, girmişse oraya, adamın da işi kendine göre mahdut, o gelmediği zaman bir başkası o işi yapabilecek durumda olduktan sonra o anlaşma

528

olduğundan beriki 30 bin lira verene bir vebal gelmez. Çünkü aile 30 bin lira ile geçinilmiyor. İlle bir kişinin çalışmasıyla da geçinilecek diye bir şey yok. Artık ne diyelim... Her şey, iki tarafa da zulmetmeyecek tarzda yürümesi lâzım. Tabii, İslâm’da alış veriş meselelerinden de bahsetmek lâzım. Alış veriş meseleleri hadislerin içinde geçiyor. Onları yeri geldikçe mutlaka söyleriz. Hep havadan sudan bahsedip de esas meselelere temas etmemek filan gibi bir şey bir İslâm alimine yakışmaz. Hak neyse sırası geldiği zaman onu aynen söyleyeceğiz. Kimse kimseyi istismar etmeyecek. Hak sahibinin hakkı alnındaki ter kurumadan kendisine verilecek. Peygamber Efendimiz işçiler hakkında diyor ki;

“—İşçinin daha alnının teri kurumadan parasını verin ve parayı da işçiyi çalıştırmadan, evvelden kendisine söyleyin.”


Bir insan;

“—Bak kardeşim, ben bu işe şu kadar para verebilirim; razıysan başla, değilsen başlama, başkasını arayayım.” diyebilir.

Çünkü insanlar çeşit çeşit ücretler isteyebiliyorlar. Bir başkasını bulur, onu çalıştırabilir.

O bakımdan İslâm’ın ölçülerine uymayı herkese tavsiye ederiz. Bir insan kendi işçisini bol bol hakkını verirse ondan zarar görmez. Onun hakkını çiğnemek suretiyle, onun hakkından kesmek suretiyle de birisi fayda sağlıyorsa, yani işçiyi istismar ediyorsa o patron da o paradan hayır görmez. İki taraf da hakkını

bilmeli.


h. Kâr Haddi


1. Soru:

İslâm’da kâr haddi var mıdır?


Şu kadar diye sabit bir yüzde yok... Piyasanın genel durumu içerisinde, insaf dairesinde bir kâr olacak. İnsafsızca olmayacak. Adama, “Yâhu beni amma aldatmışsın, belimi bükmüşsün!” dedirtecek tarzda olmayacak. Mâkul bir ölçü içinde olacak.

Meselâ, bazan insan bir yerden bir kelepir mal düşürmüş

529

oluyor. “İlle ben bunu yüzde bilmem kaç kârla satacağım!” demesine lüzum yok... Kelepir düşürmüştür, halletmiştir, imar etmiştir; onun kârı serbesttir. Piyasanın normal değerinden; yâni malı bilen, almasını satmasını bilen bir insanın kabul edebileceği bir mâkul fiyatla satacak. Hiç bilmeyen bir insana ikibin liralık şeyi otuz bin liradan sat, parasını aldıktan sonra da kıs kıs gül; İslâm’da böyle şey yok... Ona gabn-i fâhiş derler; yâni büyük bir aldatma... Bu İslâm’da haramdır.

Ama, mâkul ölçüler içerisinde, piyasanın şartlarına göre, mal bir azalır, değeri birden yükselir. Gazetelerde her gün okuyorsunuz: Altın düştü, dolar çıktı, mark yükseldi... Bir sürü piyasa hareketleri oluyor. O piyasa hareketleri içinde, normal ölçülerde kârlarını tesbit edebilirler.


2. Soru:

Bir ticarette bir maldan en fazla ne kadar kâr alınabilir? Bugünkü serbest ekonomiye göre bin liralık bir mal, beş bin liraya satılabilir mi? Malın vadeli olmasını da göz önüne alarak soruyu cevaplandırabilir misiniz?


İslâm’da maktû bir kâr haddi yoktur. “Malı şu kadara aldın, yüzde otuzdan fazla kâr edemezsin, bu böyle gider.” filan gibi bir maktû yüzde nisbeti kitaplarda yoktur. Malın satış fiyatı, serbest piyasa şartlarına bağlıdır.

Bir mal alıyorsun, malın depodayken hiçbir kâr yapmıyorsun; “Malım artsın.” diye depolanmış, fırsat kollamaca durumu değil. Bir felâket olmuş, don olmuş, başka yerlerdeki o tipten malın hepsi donmuş. Veyahut bir âfet gelmiş, hepsi kırılmış; senin malının fiyatı çıkmış. Beş misline de çıkabilir, on misline de çıkabilir.

Bir ara Türkiye’de kolera oluverdi, hatırlıyorum ben; limonun tanesi astronomik rakamlara çıktı.

Neden? “Limon suyu koleraya iyi geliyor.” dediler, salgın hastalık da var, ölüm de var. Kasası bilmem kaç bin liraya çıkıverdi. Halbuki her zaman herkesin basit paralarla aldıkları bir

530

şeydi. Piyasa rayiçlerine göre; “Ben bunu yüzde yirmiden fazlasına satamam.” diye bir şey yok. Normal bir piyasanın talebine göre bir miktardan yapabilirsin. Malın kârını koymakta ana ölçü; konuyu bilmeyen müşteriyi aldatmamaktır. Bunu bir misalle kendim anlatayım:


Hanım bana terzi levâzımatı listesi verdi. 20 cm’lik fermuar, 3 tane çıt çıt, bir tane masura, iğne, düğme; bir liste verdi. Ben de gittim Ankara’da hemen yolun üstünde, perakendeci gibi bir dükkândan almaya başladım:

“—Şu var mı?” “—Var…” “—Fiatı ne kadar?” “—Şu kadar.”

“—Şu var mı?” “—Var…” “—Ne kadar?” “—Fiyatı şu kadar.”

Böylece ben bunları aldım. Listenin üçte birini aldım, üçte ikisi onda yokmuş; “Şu yok, bu yok.” dedi.


Pekâlâ, bu sefer ben de; “O olmayanları alacağız.” diye karşı taraftaki bir çarşının içinde başka bir dükkâna gittim. Fakat “Olmayanları alacağız.” derken, aldıklarımın fiyatının ilk dükkânda alçakça fazla miktarda olduğunu gördüm. Aldatmak tarzında, hiç olamayacak şekilde.

Onun üzerine, tekrar ilk dükkâna gittim:

“—Bak, ben aynı marka malı şu fiyata buldum, sen bunu bana çok fazlaya verdin.” dedim. Meselâ, bir liralık şeyi beş liraya vermiş; çok fazla. “Çok fazlaya verdin. Ya bunu bir liraya say, paramın üstünü bana geri ver; ya da malını geri al!” dedim.

Ne malı geri aldı, ne parayı geri verdi. Ben de onun üzerine belediyeye gittim dedim ki; “Burada bir aşırı aldatmaca var, ben de mağdurum.” “—Beyefendi, biz bir şey diyemiyoruz.” dedi.

531

Öylece kaldı, Allah’a kaldı. Böyle bir satışa “aldatma” derler. Aldanana gâbin mağbûn derler. “Malı bilmiyor, piyasasını bilmiyor.” diye bir fiyat veriyor, astronomik bir fiyata satıyor. Ondan sonra da adam ah ediyor, vah ediyor, pişman oluyor. Böyle bir satış helâl değil! Böyle bir durumda, alan kimse bu satıştan dönerse, ötekisinin dönmeyi kabul etmesi lâzım. Berikisinin de dönmeye hakkı vardır.

Bu bakımdan aldatma olmayacak ama, şurada portakal beş yüz lira, orada sekiz yüz lira. Bu Washington, bu ilaçlı, bunda hiç kurt yok, bu daha sulu; öbürü biraz don yemiş, daha ucuz. Tabii malın kalitesinden dolayı fark olur. Veyahut da: “—Ben yüzde yirmi beş kârla, yüzde otuz kârla satıyorum; bunun fiyatı dört yüz liradır, sekiz yüz liradır.” dersin.

“—Aşağı olmaz mı?” “—Aşağıdan veremeyeceğim ama daha ucuzları var; istersen git, oradan al.” dersin.

“—Ben mostura yapmıyorum, iyilerini seçip arka tarafa koymuyorum; onun için bu fiyatı veriyorum, alıyorum.” diyebilirsin.

Demek ki, istediği fiyatı söyleyebilir ama normal piyasada, piyasanın şartlarını bilmeyen bir kimseyi aldatmak tarzında

olmaması şartıyla, istediği fiyatı söyleyebilir.


“—Bu serbest ekonomideki malın, vadeli olmasını göz önüne alarak soruyu cevaplandırabilir misiniz?” diye sormuştu.

Malın vadeli olması ve sistemin faizli olması dolayısıyla, ekonomik sistem faizli bir sistemdir ve faizin nispeti kadar mallara, maliyete faiz eklenmektedir.

Adam bir mal aldığı zaman bankadan kredi alıyor, bankaya o parayı faiziyle verecek, onu da maliyete katıyor; ondan sonra satış fiyatını ona göre tanzim ediyor.

Binaen aleyh peşin paraya almış olsaydı ucuza mâl edecekti, daha ucuza satacaktı; faiz, fiyatın yükselmesine sebep oluyor. Böyle bir faizli sistemde fiyatlar faiz nisbetinde yükselir ve her ay paranın değeri düşer.

532

Paranın kâğıdı üzerinde bin veya on bin veya yüz bin yazmasına aldanmayın! O ağzı açık benzin tenekesi gibi uçar gider. Para yüz bin olarak kalmaz. Senenin başında elinde yüz bin lira varsa, senenin sonunda da elinde yüz bin lira var ama bu hayalî yüz bin liradır; aslında o on bin liraya inmiştir veya yirmi bin liraya inmiştir. Hakiki iş yapma kabiliyeti bakımından bu da bir halkı aldatma ve oyun tarzıdır.

Bunu, ekonomiyi bilmeyenler fark edemiyorlar, halk da buna aldanıyor, para biriktiriyor. Zavallı ihtiyar kadınlar, paralarını koyuyorlar, biriktiriyorlar; dul kadın. Ondan sonra götürüyor bakıyor ki parası hiçbir işe yaramaz bir para yığını hâline gelmiş, yazık, mahvolmuş.

Ekonomik sistem faizli sistem olduğundan, para da kendisinin değeri olan bir para olmadığından aldatıcıdır. Altın, kendisi değerli olan bir şeydir, gümüş kendisi değerli olan bir şeydir ama para bir kâğıttır, onun kendisinin bir değeri yok, sadece lafı var, adı var, “Bu yüz bin!” diyorsun.

“—Bu kâğıt yüz bin mi?” “—Yüz bin…” “—Bu da kâğıt, aynı boyda; bu kaç?” “—Bu da yirmi bin…” “—Bu da aynı boyda, bu kaç?” “—Bu da beş bin…” Hoppala! Ebatları aynı fakat itibarları farklı; hepsi de sadece bir kağıt. Bu bir ekonomik oyundur ve aslında bir ekonomik zulümdür.


Biz dergilerimizde ve yayınlarımızda müslüman kardeşlerimizi bu oyuna karşı daima ikaz ettik. Dedik ki: “—Bu enflasyon ve bu para bir hiledir. Ekonomik sistem, bankalar, sizin cebinizden parayı alıyor. Bu paranın bir kısmı devlete gidiyor bir kısmı bankalara gidiyor. Ama senin elinden, senin rızan olmadan, paranın değeri sönerek, yok olarak, uçarak alınmış oluyor. Buna karşı tedbir alın!” dedik.

Böyle bir ekonomik sistemde siz mal alıyorsunuz, ondan sonra

533

vadeli satıyorsunuz; bir sene vadeli mal satıyorsunuz, altı ay vadeli mal satıyorsunuz. Altı ay sonra eğer o adam sözünde durur da senetlerini öder de size tam aldığı malın, metaın parasını geri verirse, siz bu paraları toplayıp gidip toptancıdan tekrar o malı dükkânınıza koymak üzere almak istediğiniz zaman, bakıyorsunuz kâr da koyduğunuz halde, ilk senenin başındaki kadar malı dükkânınıza alamıyorsunuz. Sermayeniz uçuyor, kayboluyor.

“—Ekonomik sistem, bu faizli ekonomik sistem…” dediğin, soruyu sorana bunu gösteriyor.


“Malın vadeli olması da göz önüne alınarak bu sistemde kâr haddi nasıl olacak?” dedi.

Kâr haddi, bütün bu tehlikelerden tüccarı koruyacak bir nisbette olmalıdır; tüccarın buna hakkı vardır. Çünkü ticaret bir meşrû İslâmî muameledir. Peygamber Efendimiz ticaret yapmıştır, kervan işletmiştir, mal satmıştır, mal getirmiştir. Buradan götürdüğü malı Suriye’de güzel bir yerde satmıştır. Oradan aldığı malı buraya getirmiştir. Hatice Anamız’a kervanından kâr sağlamıştır.

Ticaret normaldir, özgürdür, peygamber mesleğidir.

Peygamber SAS Hazretleri bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki:45


اَلتَّاجِرُ الصَّدُوقُ الأَمِينُ مَعَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ


يَوْمَ الْقِيَ امَةِ (ت. ك. قط. عن أبي سعيد)


(Et-tâcirü’s-sadûku’l-emîn) “Doğru sözlü, güvenilen vasıflı,



45 Tirmizî, Sünen, c.IV, s.471, no:1130; Dâra Kutnî, Sünen, c.III, s.7, no:18; Dârimî, Sünen, c.II, s.322, no:2539; Begavî, Şerhü’s-Sünneh, c.III, s.449; Abd ibn- i Humeyd, Müsned, c.I, s.299, no:966; Hatîb-i Bağdâdî, Târih-i Bağdad, c.VI, s,16; Taberî, Tehzîbü’l-Âsâr, c.IV, s.29, no:1314; Ebû Saîd el-Hudrî RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.IV, s.7, no:9217; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.294, no:941; Câmiü’l- Ehàdîs, c.XI, s.394, no;11046; RE.197/4.

534

doğru özlü bir tüccar, (mea’n-nebiyyîne ve’s-sıddîkîne ve’ş-şühedâi yevme’l-kıyâmeh.) kıyamet gününde Peygamberlerle, sıddîklarla ve şehidlerle beraber olacak.” Onun için ticaret meşrûdur. Ticaret de kâr yapmak için yapılır.

Onun için kâr koymaya hakkı vardır. Kârı da kendisinin sermayesini aynen korumaya yeteceğinden ayrı, kendisinin geçimini de sağlayacak ve bir de kendisine daha başka atılımlar için kâr sağlayacak bir sistemde yapmaya hakkı vardır.

Tüccar bu sene kâr eder, bir dahaki sene bir zarar eder, sarsılır ama evvelki sene kâr etmesinden onu geçiştirir; dükkânı yine hizmete devam eder. Yoksa tüccara; “İlla yüzde otuz kâr yapacaksın.” dediğin zaman, bu sene yüzde otuz kârla malını satar da öteki sene hadi bakalım bu tüccar yüzde elli zarar etti; “Ey Ahali, çıkın bakalım bunun zararını ödeyin.” dediği zaman kimse parasını ödüyor mu? Ödemiyor.

Binâen aleyh tüccarın kendisini koruyacak kadar, sermayesini arttıracak kadar, yaşamını devam ettirecek kadar bir pay koymaya hakkı vardır. Bu ekonomik sistemde enflasyonu da hesaba katmak, vadeli satışlarda fiyatını ona göre istemek hakkı vardır; bu onun meşrû hakkıdır.


Bu sadece benim görüşüm değildir. Fıkıhtan anlayan ulemanın toplantılarında bu meseleler bahis konusu olduğu zaman varılan sonuçlar budur.

“—Hocam, bununla ilgili olarak müsaade ederseniz satmış olduğumuz maldan bir fiyat listesi çıkarabilir miyiz? Daha olmadı, peşin fiyatı şu kadar diyebilir miyiz?” Böyle bir fiyat listesi çıkarabilirsiniz. “Bir ay vadeli şu kadar,

iki ay vadeli bu kadar, altı ay vadeli bu kadar.” diye çıkarabilirsiniz.

“—Bunu faiz olarak değerlendirmek mümkün mü?” Hayır, ortada faiz olacak bir muamele yok, sadece bir liste var. Evet, bu meşrûdur.


“—Şu buzdolabı veyahut şu otomobil veya şu çuval peşin

535

alırsan şu fiyatadır, üç ay vadeli ödeyeceksen şu fiyatadır, bir sene vadeli ödeyeceksen şu fiyatadır.” demeye bir tüccarın şer’an hakkı vardır.

O fiyatı, değişik üç liste halinde, üç tane dört tane olarak duvara asmaya ve sözle söylemeye hakkı vardır. Çünkü henüz alış veriş olmamıştır. Bunlar birer tekliftir. Müşteri bakacaktır, istediğini tercih edecektir.

“—Peşin alsın; beni de kurtarsın, kendisi de kurtulsun.” Peşin almaya hakkı vardır. Binâenaleyh alış veriş olmadığı için iki tane, üç tane fiyat olmasının şer’î bir mahzuru yoktur. Ama alış veriş bittikten sonra; “Ben üç ay vadeyle bu çuvalı beş yüz bin liraya aldım.” dedi.

Tamam mı? Tamam.

“—Yükle, malı gönder.” Malı gönderdi; o da borçlandı, fatura da kesildi. Bu satış bitmiştir. Bu satış bittikten sonra bu fiyatta oynama faiz olur. Çünkü satış oldu.


Satış oldu, şimdi sen hata işledin, adam sana gelse dese ki;

“Arkadaş; ‘Ben bunu senden üç ay vadeyle alacağım.’ demiştim ama üç ay içinde ödeyemem, ben bunu bir senede ödeyeceğim!” “O zaman fiyat şimdi sekiz yüz bin lira!” diyemezsin.

Neden?

Çünkü vade farkından dolayı fiyat farkı koyuyorsun. Bitmiş olan alış verişe fiyat farkı koyuyorsun; bu düpedüz faizdir, bunu yapamazsın!


Alış veriş yapmadan önce her türlü konuşma caizdir. Hatta biz kendimiz bile yapıyoruz. Gidiyoruz bir yere; “Bunlar kaça?” diyoruz, inceliyoruz, ölçüyoruz, biçiyoruz, tartıyoruz.

“—Bu mal kaça?

“—Sekiz yüz yirmi beş lira…” “—Altı yüz bin lira olmaz mı?” “—Olmaz!” Ben bunu başka yerde daha ucuza alabilirim ama, işte

536

buradan almaya mecburum. Ben bu işin yabancısı değilim. Gel şunu altı yüz liraya yap.

“—Altı yüz liraya olmaz ama, madem sen yabancı değilsin sana yedi yüz elliye vereyim!”

“—Yok canım, yedi yüz elli çok büyük para mı?” “—Haydi bakalım, ikimizin ortası olsun; yedi yüz!”


Bakın, kaç tane fiyat konuşuluyor; konuşulur. Pazarlık İslâm’da olmayan bir şey değildir, vardır. Daha henüz ortada alış veriş olmadığı için bu pazarlık yapılabilir. Olup bittikten sonra;

“—Sen bunu geç verecekmişsin üç ay geçiyor, daha fazla geçiyor; o zaman fiyatı değiştirelim.” diyemezsin.

Çünkü borçtan dolayı, vade farkından dolayı fiyatı değiştiriyorsun; bu faiz olur.

İnceliği anlatabildim mi?


Alış veriş olmadan önce yazabilirsin, konuşabilirsin; alış veriş bittikten sonra kilitleniyorsun. O da kilitleniyor sen de kilitleniyorsun.

“—Ama veremiyor!” Veremiyorsa veremiyor. Sen tedbirini ona göre al. Sen de ona başka bir şey de, nasıl bilirsen yap ama böyle yaparsan faiz oluyor.

“Hocam, böyle şeyler oluyor. Diyelim ki üç ay vadeli vermişim, günü geliyor, adam yüzüme bakmıyor. Günü geliyor, o hafta imkânları yok. Ben üç ay değil de dört ay olsa tahammül ederim. ‘Üzerini vereyim.’ diyor, onu kabul etmiyorum.” Veremezsin, alamazsın; faizdir.

Biz de diyoruz ki; “Bundan sonra alacağın bir şeyi vadeli aldın. Diyelim üç ay vadeli alacaksın, üç ay vadeli aynı fiyattan alamaz. Bir ayı da; ‘Benim orada kaybım olmasın.’ diye sen bana iki aylık çek ver.” Tamam karşılıklı konuşulabilir, olabilir.


i. Ön Ödemeli Alışveriş

537

Soru:

Belli bir ücret ödedikten sonra teslim alınan malların alışverişi câiz midir?


Şöyle ki araba veya beyaz eşyada kampanyalarda “Mart teslimi” gibi şartlar mevcut. Yani parayı veriyor. Ondan sonra şu şeyde mal gelecek. Şimdi alışveriş bir rıza muamelesidir. Normal olan şekli parayı verip bir şeyi almaktır. Fakat parayı verdikten, malı aldıktan sonra, parayı geç vermek bir anlaşmayla câizdir. Yani; “Ben bunu taksitle ödeyeceğim. Şu kadar zaman sonra şey yapacağım.” Bu mümkündür.


Ama malı almadan, alışveriş iktisap edilmemiş bir maldan alışveriş tahakkuk etmez. “Ben senin tarlanın zeytinlerini satın aldım, al.” Daha zeytin yok ki ortada. Olmayan mal alınmaz, satılmaz. Burada biraz ona yakın bir durum var, bilmiyorum. Tekrar bir soralım. Mal yok ortada, yalnız mukavele var. Diyor ki; “Martta vereceğim.” “Tamam.” Alışveriş bitiyor. Belki bu da olur.

Taksitle satışın aksine bu bizim Koç’un, Sabancı’nın kurnazlığıdır Türkiye’de. Millet malını satıyor. Taksitlerini toplayamıyor. Mahkemelerde avukatlarda, icrada senetler. Ama bu adamlar örnek insanlar, kurnaz insanlar, siparişleri alıyorlar, paraları alıyorlar. “Malı 6 ay, 3 ay, 5 ay sonra göndereceğim.” diye Türkiye’nin şartlarına öyle güzel uygun bir alışveriş sistemi düzeni kurmuşlar ki. Parayı alıyor. Senin paranı 3 ay da işletiyor. Ondan sonra sana malı gönderiyor. Kurnaz bir sistem yani.

Soralım, yalnız belki de şey bakımından uygun olmayabilir. O tarafı meslekten, bu işin, fıkhın bir ince noktasıdır. Böyle bir şey; mal almadan parayı yatırıyorsun: Martta teslim. Para gidiyor elden. Olur mu? Olmaz mı? Onu bir soralım. Şu anda iyi bilemeyeceğim. Çok emin olamadım, içimde tereddüt var.


j. Fiat Tesbiti

538

Soru:

Bir malın kaç fiyatı olabilir?


Bu deminki sorulmuş soru oluyor. “Peşin fiyatına göre, vade fiyatına göre bir malın fiyatları değişik olabilir mi?” demek; onun sorusunu cevaplandırdık.

Olabilir. Satış kesilip dikilip olmadan çeşitli kayıtlar, konuşmalar yapılabilir; olduktan sonra değiştirme yapılamaz.


Soru:

Sıkışmış bir tüccardan herhangi bir mal, emsalinin epey altında bir fiyattan satın alınabilir mi?


Burada iki durum vardır: Onun o düşkün durumundan istifade ederek malı ucuza kapatmak günahtır.

“—Biraz daha sıkışsın da şu malı iyice bir ucuz fiyata alayım!” Böyle bir duygu, böyle bir ticaret, böyle bir anlayış günahtır, doğru değildir.

Ama adam sıkışmış, para bulamamış, malını satışa çıkarmış, herhangi bir kimse alacak. Kendisi satmaya razı, sen onun başının etrafında akbaba döner gibi dönmüyorsun. “Ölse de bir etini yesem.” diye düşünmüyorsun.


Akbaba döner; hayvancağız sendelemeye başladı mı; “Ölse de şunun başını alsam.” diye gezinir.

Böyle yapmıyorsun ama nasıl olsa satacak, sen böyle bir alış verişi de sevmiyorsun, almasan iyi olacak ama adam da müşteri bulamadığı için kıvranıyor. Aldı, ödeyemediği için sıkışık durumda, nasıl olsa satacak.

“Kardeşim, sen şimdi düşkün durumdasın. Ben böyle şeyleri sevmiyorum ama sana bir iyilik olsun, diye razıysan alayım. Ama başka türlü gönül huzuru olmadan mal almak, mal satmak da iyi olmadığından ben satın almak istemiyorum.” gibi bir duyguyla alınırsa olur. Ama baykuş gibi, akbaba gibi onun ölümünü beklercesine

539

davranırsa, öteki duygulardaki insanlar gibi olursa, fırsatçılık olursa o herhalde doğru olmaz. Allahu a’lem; Allah insanı kalplerine göre niyetlerine göre değerlendiriyor. O zaman hatalı olur.


k. Sigorta Yaptırmak


1. Soru:

Sigorta yaptırmanın, sigortalı olmanın hükmü nedir?


Bu sigorta hakkında, İbn-i Âbidîn ve diğer kitaplarda çeşitli haberler, bilgiler var. Esas itibariyle şahıslardan para alınıyor, ötekisine hakkı olmadan veriliyor. Ulemâmız “Alma da, verme de pek sıhhatli olmuyor.” diyor. Yani bir mesnedini bulamamışlar.

Yalnız ticarette, gayrimüslim ülkelere karşı olan işlerle ilgili bazı müsaadeler oluyor da, müslümanın müslümana, “Kendi aranızda mallarınızı boş yere, bâtıl yere yemeyiniz.” hükmü olduğundan, ulemâmız kitaplarda “Hakkı olmadan birbirlerine sigorta tarzında alması uygun olmuyor.” neticesine varmıştır. Sigorta tarzında olmasa da hayır ve yardımlaşma tarzında olsa ıslahı olabilir. Bu müessesenin ıslahı o tarzda mümkün olabilir.


11. Soru:

Bir kimsenin şahsı için hayat sigortası yaptırması câiz midir?


Sigorta İslâmî bir müessese değildir. Birileri veriyor, hiç karşılığını almıyor; ötekiler alıyor, istifade ediyor. Gayr-i adil oluyor. Onun için caiz değil... Mecburiyet yoksa yaptırmaması lâzım!..

Ama, meselâ arabası var, sigorta olmadan trafiğe çıkartmıyorlar. Böyle mecburiyet olduğu zaman yaptırabilir. Keyfi olarak yaptırmaması lâzım!..


3. Soru:

540

İslâm’da sosyal sigortalardan emekli olmanın hükmü nedir?


İslâm’da sigorta, bir bilimsel araştırma konusudur, tez konusudur. Alimlerimiz sigortanın belli bir ölçüde caiz olduğunu, belli bir ölçüden sonra caiz olmadığını; kendi yatırdığı taksitler kadarını alabilmesinin olacağını, ondan sonrasının caiz olmayacağını ifade ediyorlar. Ama, İslâmî bir devlet kendi vatandaşlarına birtakım bağışlar, birtakım haklar sağlayabilir.

Sigortanın uygun olmaması, herkes aynı parayı ödüyor, herkes aynı şekilde istifade etmiyor. Kimisi ediyor, kimisi etmiyor. O bakımdan bir adaletsizlik oluyor.

İslâm’da devlet; “Tüm muhtaçlara şu yardımı yapacağım…” filan diye yardım yapabilir. Fakat bunun şekli, mekanizması pek uygun olmuyor.


4. Soru:

Dışarıdan pirim ödeyerek emekli olmanın İslâmî açıdan bir sakıncası var mıdır?


Devletin vatandaşlarına yardım etmeye hakkı olduğundan ve bu sigortalılık da devletin mecbur kıldığı bir şey olduğundan, memuriyet başlanmış ve tamamlanmasına yakın bir şey olduğundan, uygun olabilir diye alimlerin bazıları böyle beyan ifade ediyorlar. Bu husustaki kanaatlerini böyle gösteriyorlar.

Allah-u Teâlâ Hazretleri kimseye muhtaç etmesin.


5. Soru:

Süper emekli olmanın mahzuru var mı?


Süper emekliliği arkadaşlarımıza sorduk. İncelediler, baktılar, mahzurlu gördüler. Şu anda tam olarak detayını anlatamayacağım. Süper emekliliğin ahkâmı nedir; pek iyi bilmiyorum.


6. Soru:

Bir emekli memurun maaşını sadece zorunlu ihtiyaçlar için kullanabileceği doğru mu?

541

Öyle bir şey doğru değil... Emekli memur aldığı maaşın hepsini rahatça kullanabilir. Çünkü, memur olarak işe girdiği zaman devletle yapılan anlaşmanın bir maddesidir bu... “Sen şu yaşı geçtikten sonra ben seni emekli edeceğim, şu tarzda emekli maaşı ödeyeceğim.” diye garanti vermiştir. Devletin fertlere yardım etmeğe salâhiyeti vardır. Bunun için hepsini kullanabilir.


7. Soru:

İhtiyaç sahibi ihtiyarlara verilen 65 maaşını almak caiz midir?


Devletlerin teb’alarına bazı yardımlar yapma hakkı vardır. Ordan alır. Bir mahzuru yoktur.


8. Soru:

Geçen sohbetlerinizde kul hakkından bahsettiniz. İşçi bulmanın insanlara verdiği para kul hakkı oluyor mu? Bu konularda açıklama yaparsanız seviniriz.


İşçi bulmanın insanlara verdiği para. “Burada devlet, işsiz olanlara para veriyor.” demek istiyor, değil mi?

Bu bir sosyal sistemdir. Devlet düzeni, herhangi bir şekilde çalışamayan bir insanın aç açık kalmasını istemediği için “dilenmesin, kendi onuruyla yaşasın” diye bir sosyal sistem kurmuştur. Bunu böyle çalıştırdığı için almakta bir mahzur yoktur. Devletin zaten böyle şeyleri yapmaya hakkı vardır, biraz da görevidir. Bu gibi şeyleri toparlaması gerekiyor, dilendirmemesi gerekiyor.


l. Komisyonculuk


Soru:

“Arsama müşteri bul, sat; sana şu kadar vereyim!” veya “Yüzde şu kadar veririm!” demek caiz midir?

542

Vazifelendiriyor, o da bir iş yapıyor. Olabilir.


m. Tartıda Hassasiyet


Soru:

Bakkallık yapmaktayım, yüz gramlık bir malı terazide tartarken kese kağıdı dahil mi, yoksa kağıt ağırlığını fazlalık atacak mıyız?


Terazi payı diye bir şey vardır. Eskiden satıcılar, tartıcılar terazide eksik olmasın diye, birazcık fazlalık koyarlardı. Herhangi bir şekilde tartıda bir hile olmasın diye bunu yaparlardı. Fiyatı ona göre ayarlı tutup da net malın fiyatını düşürmek olabilir. Ama teamül ambalajın içi ile beraber tartılmasıdır. Ambalaj sunî olarak ağırlaştırılmışsa caiz değildir. Mesela, bir kese kâğıdının içini açıyorsunuz, bir ameliyat ediyorsunuz, cırt diye bir yırtıyorsunuz, içinden kartonlar, kâğıtlar, ıvırlar zıvırlar, bir soba tutuşturulunca kolay ısınılacak malzeme çıkıyor.


Bunu neden yapmışlar? Kese kâğıdını ağır çeksin diye yapmışlar.

Senin aldığın şeyin içine bu ağırlık giriyor. Eğer kese kâğıdının kilosu daha ucuz, aldığın malın kilosu daha fazlaysa, bu sun’î olarak ağırlaştırılmış olan şey, elbette gayri meşru kazanç olmuş oluyor.

Onun için, net malın kilosu budur diye hesaplayıp, ondan sonra boşaltmak olabilir. Ama şimdi naylon poşetler kullanılıyor, böyle sorunlar kalmadı, o da bir ağırlık ifade etmiyor. Yalnız herhangi bir şüphe olmasın diye, terazinin müşteri tarafına hafifçe bastıracak şekilde birazcık bol ikram yapmak daha iyi olabilir. Kardeşlerimiz öyle bir teamül geliştirirlerse iyi olur.


n. Yabancılarla Ortaklık


Soru:

Babamız, “Yabancılarla ortaklık yapmayın!” demişti. Onun tavsiyesine uymamak günah olur mu?

543

Baba nasihati tutulmamış oluyor. Babanın nasihatını tutmak da bir berekettir. Ayrıca hakîkaten insan, iyi insanlarla ortaklık yapmalı!.. İyi insanlarla ortaklık yaptığı zaman, “Üçüncüsü ben olurum!” buyuruyor Allah-u Teâlâ Hazretleri... Allah iyi kimselerle ortaklıklar nasib etsin...


o. Para Yardımı


Soru:

Kira borcum var. Mal sahibi “Ya borcunu ver veyahut da çık!” diyor. . Şaşırdım kaldım. Bana cemaate söyleyip yardım etmenizi istiyorum. Bu iyiliği yaparsanız evelallah Allah sizden razı olsun.


Elinizden geldiğince yardım edin. Bu devirde biraz sarsılan insan çok, bu çeşit yardıma muhtaç insanlar çok. Tabii bazen bu gibi konularda böyle bizim bu cemaatimiz büyük bir cemaat olduğu için herkes geliyor, bir yardım istiyor. Herkes geliyor, bir yardım istiyor… Kimisinin de aslı esası olmayabiliyor. Ben, bu gibi yardımların tahkikli olmasını temenni ediyorum.

Meselâ hiç unutmuyorum, bana geçen seneler birisi geldi:

“—Hocam, sıla-yı rahim yapmak sevap mıdır?” Tabii sevap. hadîs-i şerîfte bildiriliyor. Sıla-yı rahim yapmak sevap!

“—Sevap.” dedim.

“—Hocam, benim memleketim çok uzakta. Sıla-yı rahim

yapmak istiyorum, çık paraları…” dedi.

Şimdi bir talepte bulunuyor. Hadîs-i şerîflerde de isteyene istediğini vermek tavsiye ediliyor. Ben etrafıma bakındım. Tüccardan, zengin Bahaddin Çarhoğlu kardeşimiz vardı.

“—Bahaddin Bey şununla meşgul ol. Al, götür. Otobüs parasını ver, memleketine gönder.” dedim.

Bahaddin [Çarhoğlu] Bey arabasına almış. Topkapı’ya kadar götürmüş. Adam oradan kaçmış. Memlekete filan gideceği yok. Parayı o yolla bizden almak istiyor. Dalga geçiyor, yalan söylüyor.

544

p. Bal Üretimi


Soru:

Arılara, bal çok olsun diye şeker yediriliyor. Acaba mahzurlu mudur?


Arının balı çok önemlidir. Bal almak da, oğluna kız almak gibi mühimdir.

Çünkü arı balı nereden topladı? Bazen zehirli çiçeklerden toplar, bal zehirli olur. Mesela Bolu’nun, Kastamonu’nun, Sinop’un eğrelti otu olan bazı zehirli otların olduğu yerlerde bulunan arılarının balları zehirli oluyor. Fazla miktarda yenildiği zaman insanı öldürebiliyor veya kafasını tutuyor, başını döndürüyor. Arıların malzemeyi nereden aldığı çok önemlidir. En kıymetli bal kır çiçeklerinden tabii bir şekilde arıların toplayıp yaptığı baldır. Binâen aleyh herkesin temennisi odur.

545

Eğer önüne tatlı şeyler konularak bal teşkil ettiriliyorsa o zaman bir çeşit kalite düşmesi olmuş oluyor. Bazen de arıcılar diyorlar ki; “Biz bunu zaten arıyı beslemek için kışın yapmak zorunda kalırız. Onların bu ekmek yemesi gibi bazen de gereklidir…” diyorlar.

Eğer kır çiçeklerinden değil de şundan veya bundansa arının balının cinsini, çeşidini söylemek de ticaretin helal olması bakımından gereklidir. Bal diye biz, çiçeklerden toplanılan kıymetli, şifalı malzemeyi kastediyoruz. Arının önüne koy şerbetleri; oradan hiçbir özelliği olmayan kimyevî maddeleri alsın, doldursun… Bu yanlış oluyor!


r. İçki Fabrikasında Çalışmak


Soru:

İçki fabrikasında çalışmak caiz midir? Çalışan kişiye kız verilir mi?


Caiz değildir, çünkü Peygamber Efendimiz hadîs-i şerifte; “İçkiyi içen de, imal eden de, satan da, hamallığını yapan da, sunan da; hepsi mel’undur.” diyor. Yasak! İçki yasak olunca içkinin kullanılmasına aracı olan her faaliyet de yasak oluyor. Binaen aleyh o zaman öyle bir çalışma da haram oluyor.

İnsan kızını haram kazançlı bir damada verirse, kızı da haram yiyecek, cehenneme gidecek, demektir. Olmaz! O kimse de kızını temiz iş yapan bir insana verecek veyahut o oradan ayrılacak, temiz iş yapacak.

546
23. FAİZ
©2024 Kotku Enstitüsü v2.8.2