İslâm’da particilik var mıdır?


İslâm’da, bu bizim modern anlayışımıza göre, particilik diye bir şey yoktur. İslâm’ın sistemi, hep her şeyi kendine özgüdür, kendine mahsustur. İslâm’ın bütün sistemleri kendine mahsustur. Kapitalizm de değildir. Komünizm de değildir. Bilmem şu da değildir, bu da değildir. İslâm’ın her şeyi kendisine mahsustur.

İslâm’ın yönetim biçiminin de kendine mahsus özellikleri vardır. İslâm’da bir beldenin hall ü akt erbâbı vardır. Halletmek, çözmek demek. Akdetmek, bağlamak demek. Yani işleri bağlama çözme, yani yürütme ve götürme işlerini yapan bir elit zümre vardır. Buna âyân ve eşraf denilebilir. Yani o beldenin gözde insanları… Bu gözdelik de takvâdan kaynaklanır.

 

Adam gadretmişse, zulmetmişse, İslâm’da şahitliğini bile kabul etmez hâkimler. Sorarlar:

“—Sen kimsin?”

“—Falanca...”

“—Ha, senin şu suçun var, senin şahitliğin kabul değildir!” derler.

Şahitliği bile kabul olmayan insanın, seçme ve seçilmede reyi de olmaz. Davulcunun, zurnacının, dömbelekçinin, göbekçinin, göbek atıcının, şarkı söyleyicinin şahitliği yoktur İslâm’da… Yani takvâ ehli kimselerin söz hakkı vardır.

 

إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ (الحجرات:١٣)

 

(İnne ekrameküm inda’llàhi etkâküm) “Sizin Allah indinde en asaletliniz, en eşrefiniz, şerefliniz; takvâca en ileri olanınızdır.” (Hucurat, 49/13) dendiği için, takvâsı iyi olan, alim olan, fâzıl olan kimselerdir.

İşte bu âyân ve eşraf, hall ü akt erbabıdır. Onlar kendi aralarında bir şûrâ teşkil ederler. Şahitliği kabul olmayacak duruma düşmüş insanlar bu gruba dâhil olamazlar. Bir insan bazı sebeplerden yalan söylemişse, bu gruba dahil olamaz.

Hâlis, muhlis, alim, fâzıl, kâmil insanların bir birliği vardır. Bunların birliği bir şûrâ teşkil eder. Birlik ve beraberlik… Onlar bir başkan seçerler. O başkana itaat edilir. İslâm’ın sistemi budur.

 

Bu mânâsıyla İslâm’ın kendi yapısında bu yok. Fakat bugün müslümanların yaşadığı ülkelerde, sistemler müslümanların istediği tarza göre kurulmamıştır. Sistemler Batılıların arzuları gibi veyahut onlar örnek alınarak, İslâmî endişesi olmayan insanlar tarafından konulmuş kanunlarla götürülmektedir. Ve o kanunlara göre işler yürütülmektedir.

Meselâ, bir arazinin bölünmesi, bir şirketin kurulması, herhangi bir işin yapılması, resmi makamlardan geçirilmesi, bir derneğin kuruluşu ve saire... Bunların hepsinin nizamı vardır ve siz bunlara uymazsanız, o işi yapamazsınız. Dış ticaretin, iç ticaretin birtakım şartları vardır. Bunlara uymak zorundasınız.

Bunun gibi, bu bakımdan müslümanların böyle ülkelerde olduğu zaman, tabii partileri olabilir. O zaman, “Ben kendim daha iyi bir çalışma yapacağım.” diye bir grup teşkil edip, ayrı bir parti çalışması olabilir o vakit. Aslında İslâm’ın kendisinde, hall ü akt erbabının şûrâsı, şûrânın kararları, seçtiği şahıslar, seçtiği şahısları indirme hakları ve saire vardır. Ama partiler bugünün kanunlarına göre kurulur.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN