Hocam sohbetinizde iki tane Karslı askerden bahsettiniz. “Teröristler vurdu ve şehid oldular.” dediniz. Bu devletin dini İslâm değil ki askerin ve polisin şehid olması için devletin İslâm’la yönetilmesi gerekmez miydi? Böyle devlette vurulan asker ve polis şehid olur mu?


İşte soru bu. Zihnine takılıyor, ne olursa olsun.

Muhterem kardeşlerim! Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifiyle cevap vereceğim:

Bir insan devesine ticarî malını yükletse bu şehirden öteki şehre giderken dağın kenarında, kayaların arasından haramiler çıksa, “Ver malını!” dese, o da vermese, mücadele etseler;

“—Niye vereyim malımı? ‘Haydut’ diye çıkmışsın karşıma.” dese malını korumak için yaptığı mücadele sonunda ölse şehiddir.

“Dünya malı dünyada kalır, önemli değil!” diyoruz ya. Peygamber Efendimiz SAS:

“—Bir insan malını korumak için ölse şehiddir.” diyor, anladınız mı?

Tabii namusu korumak da öyle... Mazlum olarak ve iyi niyetle kendi malını korumak için bile olsa şehid oluyor.

 

Elbette şehidliğin şartları vardır, doğru. Şehid olmanın ilk şartı, şehid oldu denilen kimsenin müslüman olmasıdır. Müslüman olmayan insan, ölse şehid olmaz. Neden? İslâm şartı var, müslüman olmak şartı var. Müslüman olmadığı zaman öldü işte. O zaman “Toprağı bol olsun.” derler, o kadar. Bol olsa ne olacak, az olsa ne olacak? Öldü, gitti.

İlk şartı müslüman olmaktır; müslüman olacak. İmansızmış, münkirmiş, kâfirmiş; tabi o zaman şehid olmaz. İlk şartı müslüman olmak. Ondan sonra doğru bir istikamette, haklı, dinen doğru olan bir şeyi yapma yolunda olduğu zaman şehid olur; haksız bir şey yaparken, gasp, rüşvet ve saire halinde iken olmaz tabi. Çalıştığı istikamet de İslâmî olacak. Ama Allahu a’lem, bu Mehmetçikler şehiddir.

 

Devletin dini, İslâm değil. Tamam, “devlet laik” diyor, “Ben inanca bakmıyorum.” diyor. Sen devletin sahibi olursan, devlete sen sahip olursan, bu mekanizma her şeyiyle İslâmî çalışır. Bazı yerlerinde İslâmî çalışıyor.

Bizim bazı arkadaşlarımız geldi, salâhiyet sahibi oldu, genel müdür oldu. Ben hatırlıyorum; Karayolları Genel Müdürlüğü’nün girişi, antresi mescid oldu. Kapısından Karayolları Genel Müdürlüğü’nün antresine giriyorsun, geniş bir alan var. Merdivenle üst katlara çıkılıyor, kenardan asansörle yukarıya çıkılıyor; orası mescid oldu, mescid yapıldı. Cuma namazı kılınıyordu, tıklım tıklım doluyordu. Bak genel müdür öyle yaptı, öyle oldu.

 

Bizim Sakarya Mühendislik’te dershanenin karşısında büyük bir mescid vardı. Ders arasında gidip namazımızı kılıyorduk. Yönetim değişti, yönetime başka bir kişi geldi, dershaneyi kapattı.

“—Okulun karşısında, ileride mescid var, gitsin orada kılsın.” dedi.

Oraya gidinceye kadar 15 dakika geçer, 15 dakika da gelinceye kadar geçer, etti yarım saat; çocuk namaz kılamaz. Sen onu engelledin.

Burada ne güzel kılıyordu. Ne diye kapattın? Düşmanlıktan kapattın; “Karşıda cami var.” bahane! Karşıdaki camiye gidemiyor ki, gidecek vakit yok ki, on dakika ders arası var; namazı kılacak, gelecek dersine devam edecek.

Ne oldu? Dokundu mu sana onun ibadet etmesi? Din düşmanlığından yaptın, bir de bahane söylüyorsun.

İşin şu tarafını anlatmak istiyorum; yönetici iyi bir insan iken mescit açıyor, çocuklar ibadetini yapıyor; kötü olduğu zaman da salahiyetini veya imkânlarını kötüye kullanıyor. Kimsenin suçu yok; aynı kanun, aynı yönetim ama iyi insan, iyi tarafından tutturunca iyi bir şeyler yapıyor. Binaen aleyh şimdi böyle bir acayip kaoslu durum var.

Niyetine göre, müslümansa şehid olur.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN