Birtakım müslüman kardeşlerimiz peynir mayalarının şüpheli olduğunu, zeytinlerin kuyularda muhafaza edildiğini, murdar olduğunu, yenilemeyeceğini söylüyorlar. Bunlara kulak verip yiyeceklerden bu şekilde sakınmak gerekli midir?


Hayır. Peygamber Efendimiz’e Şam’dan peynir getirdiler ve yerken dediler ki:

“—Yâ Rasûlallah, bunun mayası şöyledir böyledir.”

Efendimiz ona itibar etmedi, yedi. Çünkü maya başka, peynir başka! Maya bir şeyi oluşturuyor. Peynir bir başka madde hâline geliyor. Buna istihâle derler. Bir halden bir başka hale geçtiği için temiz oluyor.

Zeytinin salamura yapılması, suda ıslatılması caizdir ve haram değildir. Böyle bir zeytin yenilebilir. “Acaba bunun kuyusunun içine bir şey düştü mü, murdar oldu mu, olmadı mı?” diye düşünülmez. Esasen helâl olan bir şeyin, bir delil olmadıkça, helalliği devam eder. Onun için rahatlıkla zeytin yiyebilirsiniz, peynir yiyebilirsiniz.

Tabii her gıda için söylüyorum: Tanıdığınız yerden alın! Temiz kişiden alın! Ekmeğin bile içinden çuval parçası çıkıyor, hamamböceği çıkıyor bilmem ne çıkıyor! Ekmek helal ama, dikkat edilmediği zaman bir şeyler olabiliyor. Temiz gıda almaya dikkat edin!

 

İki gün önce bir arkadaşımız çok güzel bir şeyler anlattı:

Avrupa’da bir sergiyi geziyormuş. Patatesler varmış. Şu patates şu fiyata, şu patates şu fiyata… İri güzel patatesler… Ama kenarda yamru yumru, kötü görünüşlü, ufacık tefecik patatesler; fiyatı iki misli, üç misli fazla!

“—Yahu bu niye böyle?” demiş, sormuş. Demişler ki;

“—Bu hiçbir kimyevî madde katılmadan, gübreleme vs. yapmadan doğrudan doğruya tabii toprakta büyümüş bir patates de, bunun fiyatı onun için böyle yüksektir.”

“—Biz de memlekette böyle yapmak istiyoruz, yapabilir miyiz?”

“—Yaparsınız. 200 dönüm arazi alacaksınız, üç sene bekleteceksiniz. Nadas olacak. Otlar bitecek. İçinde bir şeyler varsa geçecek gidecek. Ondan sonra biz geleceğiz, muhtelif yerlerinden toprak nümunesi alacağız. İnceleyeceğiz: ‘Evet, içinde hiç kimyevî madde kalmamış!’ diyeceğiz. Onu dedikten sonra size bir sertifika vereceğiz. Orada ektiğiniz şeyleri biz alırız, biz satarız. Parasını da veririz. Ama böyle bir tedbir şart!” demişler.

 

Ben de eskiden beri hep düşünürüm. Bu kimyevî hormonlar, ilaçlar meyveleri korumak için üstüne sürülen parafinler vs. Bunların bir kısmı ve meyvenin bizzat içinde, sebzenin bizzat içinde, ağır metaller civa vs. suyundan filan geçebiliyor. Bunlar sıhhate zararlı oluyor. Her şeyin tabiisini bulmaya, tanıdık bir yerden almaya gayret edin!

Önüme bal getiriyorlar. Kur’ân-ı Kerîm; Fîhi’ş-şifâu li’n-nâsi, “Balda şifa vardır.” diyor. Amennâ ve saddaknâ! Fakat balın da hangi mevsimde hangi yerde hangi çiçekten alındığını bilmek, tahkik etmek lâzım. Zehirli ballar oluyor; yiyen ölüyor, ölebilir. Tanıdık bir yerden alacak. Hangi çiçekten yapıldığını, hangi mevsimde alındığını bilecek. Balın kıymeti öyle anlaşılıyor. Her şeye dikkat etmek gerekiyor.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN