Birileri cuma namazını kılmıyorlarmış. Kılması konusunda şüpheleri var. Dayanak olarak da devletin İslâm devleti olması, imamların İslâm devletince atanması, bir ilde cuma namazının sadece bir camide kılınması şartlarını öne sürüyorlar. Bu şartlar cuma için geçerli midir? Yoksa bu şartlar yoksa durum ne olur?


Buraya elimizi koyup şimdi cevap verelim:

Peygamber SAS Efendimiz Mekke-i Mükerreme’deyken Medine’de, benim adaşım, Esad ibn-i Zürâre RA cuma namazı kıldırıyordu. Daha Medine müslümanlarını hâkimiyetine geçmemiş iken müslümanlar bir araya toplanıp cuma namazı kılıyorlardı. Peygamber Efendimiz de hicret ettikten sonra Kuba’ya geldi, orada cuma hakkında Cuma Sûresi, âyetleri indi. Ondan sonra da herkesin mutlaka kılması gerektiği, cumanın farzıyyeti öylece sabit oldu. Yani, Peygamber Efendimiz gelmeden önce de kılınıyordu.

 

Müslümanlar bir başka devletin hudutları içinde bir araya gelseler cuma namazı kılarlar mı? Kılarlar. Münih’te, Londra’da, Washington’da, daha başka yerde cuma namazı kılınabilir. Binâen aleyh, burada da kılınabilir.

Cuma namazını mümkünse devletin en büyük başkanı kıldırması gerekiyor. Yani emîrü’l-mü’minîn, halîfe-i rûy-i zemîn kıldıracak. O kıldıramadığı zaman, onun tayin ettiği kimseler kıldıracak. Ona vekâleten kıldıracak. Ama müslümanlar da kendileri bir araya gelirlerse cuma namazı kılabilirler, diye fıkıh kitaplarımız yazmıştır. O bakımdan kılınabilir.

Halîfe-i rûy-i zemîn yoktur, her devletin başındaki şahıs da cuma namazı kıldıracak durumda, salâhiyette ve şartlarda değildir. Ne olacak?

Cuma namazı yine kılınabilir. Ulemâmızın kanaati budur.

 

Bizim ülkemizde de anânevî olarak eskiden beri Cuma namazı kılına gelmiştir. Camilerde imamlar kıldırırlar. İmam fâcir de olsa, günahkâr, kusurlu da olsa arkasında namaz kılınır. Bu, Peygamber Efendimiz’in hadis-i şerifiyle sabittir. Ben kalkmışım buradan Şehremini’ne gitmişim, Eminönü’ne gitmişim, cuma ezanı okunmuş; camiye gireyim mi girmeyeyim mi? İmamı kim? Nereli? Nasıl bir adamdır? Kime soracaksın; ezan okunmuş, sünnete durmuşlar. Kimin arkasında olsa namaz kılınır. Cuma namazı edâ edilmiş olur. Bu husus böyledir.

Bir şehirde bir yerde namaz kılmak, şehirler küçük iken olabilen bir şey idi. Şehirler büyüdüğü zaman bir şehrin cuma ahâlisini bir camide toplamak imkânsızlaştığı için ulemâ muhtelif camilerde cuma namazı kılınmasına fetva vermişlerdir. Muhtelif camilerde cuma namazı kılınır. İstanbul’un nüfusu 6 milyon mudur, 7 milyon mudur, 9 milyon mudur? Buyur bakalım, İstanbul’un cuma namazı kılacak er kişilerini bir yerde topla da göreyim seni! Cuma namazı kıldır, kıl... Mümkün değil. ne meydanlar yeter, ne çayırlar yeter, ne çimenler yeter; mümkün değil! Bir şeyde imkânsızlık göründüğü zaman dinde müsaade yolu açılır.

 

Çöldesin; aç kaldın, susuz kaldın, yanında haram yiyecekten başka yiyecek yok; ölmeyecek kadar yiyebilmek meşrulaşır. Kur’an-ı Kerim müsaade ediyor. 

Namaz kılacaksın; abdestin yok, su yok, namaz vakti geçecek; teyemmüm alırsın, Kur’an-ı Kerim müsaade ediyor. Allah zorluk murad etmiyor, kolaylık murad ediyor. Dinde kolaylık esastır. Bir işte bir zorlama meydana geldi mi dinimiz o zorlamadan dolayı bir müsaade kapısı açar, açmıştır.

O bakımdan, cumanın tek bir camide kılınması mecburiyeti, şartı yoktur. Fiilen bu böyledir, imkânsızdır. Muhtelif camilerde kılınan cumalar caizdir. Akıl mantık, ulemâmızın genel fikirleri, fakihlerimizin görüşü budur.

Peygamber Efendimiz cumanın farzıyyetini tebliğ ederken:

“—Cuma namazı burada benim size kıldırdığım gibi, sizlere ve sizden sonrakilere farz kılındı.” dedi. Onun için kılıyoruz.

Türkiye’deki camilerde ve Almanya’da ve daha başka yerlerde müslümanlar bir cami kurmuşlarsa orada cuma namazı kılınır kardeşim. Hutbeyi dinlersiniz, cumayı kılarsınız, mahzur yoktur.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN