“Eğer devlet İslâm devleti değilse önce cihad yapılmalı, sonra cuma namazı kılınmalıdır.” deniliyor.
Böyle bir öncelik, sonralık sırası yoktur. Cihad her zaman vardır, cuma her zaman farzdır. Bir farzı öteki farzın tekerinin önüne engel yapmaya lüzum yok. ”Ben cihad yapacağım, o halde cuma namazı kılınmasın!” diye bir mantık sağlam bir mantık değildir.
Sen buyur cihadını yap! Nerede yaparsan yap... Afganistan’a mı gideceksin, Suriye’ye mi gideceksin, Lübnan’a mı gideceksin, Türkiye’nin içindeki küfürle mi, münafıklarla mı uğraşacaksın; ne yapacaksan yap. Ama lütfen cuma namazını kıl.
Ne istiyorsun cuma namazından? Derdin ne? Bir hayır yapacağım derken, ille öbür taraftaki hayrı devirmek mi lazım?
Gerekmez. O fikir yanlış. Öyle demişler. Bazı kimselerin söylemiş olduğu şey yapılıyor. Bazı hocalara da isnad ediyorlar ki o hocalar “Cuma namazı kılınmasın.” demiş. O hocalardan birinin oğlu geldi, çok sevdiğim bir kimse. Diyor ki; “Hocam, ben hâsseten cuma namazı kılıyorum. Kılınmaması kanaatinde iken, bu iş o kadar fitne fesada uğradıktan sonra, ben şimdi kılıyorum.”
Cuma namazına dokunmayın! Varsın müslümanlar haftada bir araya gelsinler. Allah’ın kelâmını, bir iki ayet, üç ayet okusunlar, dinlesinler. Değil mi?
O olmadığı zaman... Cihadını da yap, buyur. Cihadına mâni olmuyoruz. Çelme takmıyoruz. Elinizi tutmuyoruz. Buyurun, cihad sahası... Nefsinle cihad et, münafıklarla cihad et, zalimlerle cihad et, kâfirlerle cihad et, Türkiye’nin içinde cihad et, Türkiye’nin dışında cihad et… Cihadın sahası sonsuz derecede geniştir. Yap yapabildiğin kadar; sevabı kazan. Ona bir şey demiyoruz. Ama cuma namazına dokunma!