7. CUMA NAMAZI
a. Türkiye’de Cuma Namazı
1. Soru:
Türkiye’de cuma namazı kılınır mı?
Türkiye’de de cuma namazı kılınır, Almanya’da da kılınır, Fransa’da da kılınır, Belçika’da da kılınır... Tarih boyunca Bizans’ta da kılınmış, başka ülkelerde de kılınmıştır. Cuma namazı kılacak kadar bir kalabalık, bir yerde toplanır da kılabilirlerse, cuma namazı kılarlar. Memleket kâfir memleketi, mü’min memleketi, şu veya bu, ne olursa olsun kılınır muhterem kardeşlerim!
Cuma ile oynamayın! Cuma namazı önemli bir namazdır, oyuna gelmez! Üç defa cumayı kılmayanın kalbi bir mühürlenir; kafası ondan sonra doğru düzgün çalışmaz olur. Feleğini şaşırır, ne yapacağını bilemez, doğruyu göremez. Kalbi mühürlendi mi, gönlü mühürlendi mi, çok fena duruma düşer insan... Cuma namazını kılın!
Ayet-i kerimede:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلاَةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا
إِلَى ذِكْرِ اللهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ، ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنتُمْ تَعْ لَمُونَ
(الجمعة:٩)
(Yâ eyyühe’llezîne âmenû izâ nûdiye li’s-salâti min yevmi’l- cumuati fes’av ilâ zikri’llâhi ve zerü’l-bey’) [Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman, ezan okunduğu zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın! (Zâliküm hayrun leküm in küntüm ta’lemûn) Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin
için daha hayırlıdır.] (Cuma, 62/9) buyruluyor.
Allah-u Teàlâ: “Benim huzuruma geldiniz, namaz kıldınız. Ben size: ‘Ey imân edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman, alışverişi bırakın da benim huzuruma gelin!’ diye emretmişim. Ondan sonra huzuruma gelmişsiniz, namaz kılmışsınız, ben sizi cezalandırır mıyım?” demez mi? Allah’ın huzuruna gelip, camiye gelip namaz kılmak ceza mevzuu olur mu? “—Efendim, rejim kâfir rejimiyse, şöyleyse, böyleyse?” O iş başka... “Almanya’da bile kılınır.” diyorum anlasana! Almanya’da bile kılıyorlar, kabul olmuyor mu? Fenâ mı oluyor, Almanya’da kardeşlerimizin gidip de camilerde namaz kıldığı? Çok iyi oluyor.
Bizans’ta da kılmışlar. Arap Camii’ni daha İstanbul fethedilmeden önce yapmışlar da orada cuma namazı kılmışlar. Her yerde kılınır, fırsatı buldu mu, kılınır.
Cuma namazı konusunda bazı sözler çıktı, kimisi kılınmaz dedi, herkesin aklı karıştı. Kimisinin de keyfine uygun geliyor, zaten kılmakta zorluklar var; “Kılmayalım!” deyiveriyorlar. Bir de ona ibadet süsü verildi şimdi, bu devirde... Bazıları o havaya girdiler ama, sonra çoğu helâk oldu. Yavaşladı, azaldı bu akım ama, hâlâ bazı şeyler olabiliyor.
2. Soru:
“Bu memlekette cuma namazı kılınmaz!” diyenler var; ne buyurursunuz?
Cuma namazı kılınır. Peygamber Efendimiz’in Mekke’de bulunduğu sırada, müslümanlar daha Medine’de hakim değilken, daha Cuma Sûresi inmeden, sahabe Medine’de cuma namazı kılarlardı. Peygamber Efendimiz Medine-i Münevvere’ye hicret ettikten sonra, henüz daha hakimiyet tamamen müslümanların eline geçmeden, Medine-i Münevvere’ye doğru giderlerken, Kuba mescidinde Cuma Sûresi nazil oldu. Orda topluca cuma namazı kıldılar.
Onun için, Peygamber Efendimiz’in zamanında da, ondan
sonraki zamanlarda da, müslümanların grup teşkil edebildiği yabancı ülkelerde de, meselâ Bizans’ta, Konstantıniyye’de cuma namazı kılınmıştır. Halen Avrupa’da, Amerika’da, bir çok yerde, hakimiyet müslümanlarda olmadığı halde cuma namazı kılınıyor. Caizdir, kılınır. Allah kabul etsin, ecirleri çok olsun... Müslümanlar haftada bir toplanmış oluyor.
Ve cuma namazı çok muhteşem bir namazdır, çok yerinde bir namazdır. Her cuma müslümanlar bir araya geliyorlar. O kalabalık bir daha kolay kolay başka hiç bir şekilde toplanamıyor. Her cuma camiler tıklım tıklım doluyor. Ankara’da hatırlarım caddeler dolar. Herkes birer kâğıt alır, karton alır; caddeler dolar. Hacı Bayram Camii’nin çevresinde vs. camilerde... O kalabalığı bir daha nerede yakalayacaksın? Cumayı kıldırmayacak olursan, halka tebliği nasıl yapacaksın? O bakımdan; ne hikmete uygun, ne akla uygun, ne nakle uygun, ne fıkha uygun, ne tarihe uygun, ne ayete uygun, ne hadise uygun!
Kılınır, hiç korkmayın! O sözlerin hiç kıymeti yok...
3. Soru:
Cuma günü hatip hutbede iken müezzin ezan okumasında, ezan sonunda lâ ilâhe illallah dediğinde bizim ezan duaları okumamız doğru olur mu?
Olur, yani hutbeye henüz başlamadığı için, ezanın arkasından duaları okuması olur.
b. Cumanın Şartları Yeterli mi?
1. Soru:
Birileri cuma namazını kılmıyorlarmış. Kılması konusunda şüpheleri var. Dayanak olarak da devletin İslâm devleti olması, imamların İslâm devletince atanması, bir ilde cuma namazının sadece bir camide kılınması şartlarını öne sürüyorlar. Bu şartlar cuma için geçerli midir? Yoksa bu şartlar yoksa durum ne olur?
Buraya elimizi koyup şimdi cevap verelim:
Peygamber SAS Efendimiz Mekke-i Mükerreme’deyken Medine’de, benim adaşım, Esad ibn-i Zürâre RA cuma namazı kıldırıyordu. Daha Medine müslümanlarını hâkimiyetine geçmemiş iken müslümanlar bir araya toplanıp cuma namazı kılıyorlardı. Peygamber Efendimiz de hicret ettikten sonra Kuba’ya geldi, orada cuma hakkında Cuma Sûresi, âyetleri indi.
Ondan sonra da herkesin mutlaka kılması gerektiği, cumanın farzıyyeti öylece sabit oldu. Yani, Peygamber Efendimiz gelmeden önce de kılınıyordu.
Müslümanlar bir başka devletin hudutları içinde bir araya gelseler cuma namazı kılarlar mı? Kılarlar. Münih’te, Londra’da, Washington’da, daha başka yerde cuma namazı kılınabilir. Binâen
aleyh, burada da kılınabilir.
Cuma namazını mümkünse devletin en büyük başkanı kıldırması gerekiyor. Yani emîrü’l-mü’minîn, halîfe-i rûy-i zemîn kıldıracak. O kıldıramadığı zaman, onun tayin ettiği kimseler kıldıracak. Ona vekâleten kıldıracak. Ama müslümanlar da kendileri bir araya gelirlerse cuma namazı kılabilirler, diye fıkıh
kitaplarımız yazmıştır. O bakımdan kılınabilir.
Halîfe-i rûy-i zemîn yoktur, her devletin başındaki şahıs da cuma namazı kıldıracak durumda, salâhiyette ve şartlarda değildir. Ne olacak?
Cuma namazı yine kılınabilir. Ulemâmızın kanaati budur.
Bizim ülkemizde de anânevî olarak eskiden beri Cuma namazı kılına gelmiştir. Camilerde imamlar kıldırırlar. İmam fâcir de olsa, günahkâr, kusurlu da olsa arkasında namaz kılınır. Bu, Peygamber Efendimiz’in hadis-i şerifiyle sabittir. Ben kalkmışım
buradan Şehremini’ne gitmişim, Eminönü’ne gitmişim, cuma ezanı okunmuş; camiye gireyim mi girmeyeyim mi? İmamı kim? Nereli? Nasıl bir adamdır? Kime soracaksın; ezan okunmuş, sünnete durmuşlar. Kimin arkasında olsa namaz kılınır. Cuma namazı edâ edilmiş olur. Bu husus böyledir.
Bir şehirde bir yerde namaz kılmak, şehirler küçük iken olabilen bir şey idi. Şehirler büyüdüğü zaman bir şehrin cuma ahâlisini bir camide toplamak imkânsızlaştığı için ulemâ muhtelif camilerde cuma namazı kılınmasına fetva vermişlerdir. Muhtelif camilerde cuma namazı kılınır. İstanbul’un nüfusu 6 milyon mudur, 7 milyon mudur, 9 milyon mudur? Buyur bakalım, İstanbul’un cuma namazı kılacak er kişilerini bir yerde topla da göreyim seni! Cuma namazı kıldır, kıl... Mümkün değil. ne meydanlar yeter, ne çayırlar yeter, ne çimenler yeter; mümkün değil! Bir şeyde imkânsızlık göründüğü zaman dinde müsaade yolu açılır.
Çöldesin; aç kaldın, susuz kaldın, yanında haram yiyecekten başka yiyecek yok; ölmeyecek kadar yiyebilmek meşrulaşır. Kur’an-ı Kerim müsaade ediyor.
Namaz kılacaksın; abdestin yok, su yok, namaz vakti geçecek; teyemmüm alırsın, Kur’an-ı Kerim müsaade ediyor. Allah zorluk murad etmiyor, kolaylık murad ediyor. Dinde kolaylık esastır. Bir işte bir zorlama meydana geldi mi dinimiz o
zorlamadan dolayı bir müsaade kapısı açar, açmıştır.
O bakımdan, cumanın tek bir camide kılınması mecburiyeti, şartı yoktur. Fiilen bu böyledir, imkânsızdır. Muhtelif camilerde kılınan cumalar caizdir. Akıl mantık, ulemâmızın genel fikirleri,
fakihlerimizin görüşü budur.
Peygamber Efendimiz cumanın farzıyyetini tebliğ ederken: “—Cuma namazı burada benim size kıldırdığım gibi, sizlere ve sizden sonrakilere farz kılındı.” dedi. Onun için kılıyoruz.
Türkiye’deki camilerde ve Almanya’da ve daha başka yerlerde müslümanlar bir cami kurmuşlarsa orada cuma namazı kılınır kardeşim. Hutbeyi dinlersiniz, cumayı kılarsınız, mahzur yoktur.
2. Soru:
“Eğer devlet İslâm devleti değilse önce cihad yapılmalı, sonra cuma namazı kılınmalıdır.” deniliyor.
Böyle bir öncelik, sonralık sırası yoktur. Cihad her zaman vardır, cuma her zaman farzdır. Bir farzı öteki farzın tekerinin önüne engel yapmaya lüzum yok. ”Ben cihad yapacağım, o halde cuma namazı kılınmasın!” diye bir mantık sağlam bir mantık değildir.
Sen buyur cihadını yap! Nerede yaparsan yap... Afganistan’a mı gideceksin, Suriye’ye mi gideceksin, Lübnan’a mı gideceksin, Türkiye’nin içindeki küfürle mi, münafıklarla mı uğraşacaksın; ne yapacaksan yap. Ama lütfen cuma namazını kıl.
Ne istiyorsun cuma namazından? Derdin ne? Bir hayır yapacağım derken, ille öbür taraftaki hayrı devirmek mi lazım?
Gerekmez. O fikir yanlış. Öyle demişler. Bazı kimselerin söylemiş olduğu şey yapılıyor. Bazı hocalara da isnad ediyorlar ki o hocalar “Cuma namazı kılınmasın.” demiş. O hocalardan birinin oğlu geldi, çok sevdiğim bir kimse. Diyor ki; “Hocam, ben hâsseten cuma namazı kılıyorum. Kılınmaması kanaatinde iken, bu iş o kadar fitne fesada uğradıktan sonra, ben şimdi kılıyorum.” Cuma namazına dokunmayın! Varsın müslümanlar haftada bir araya gelsinler. Allah’ın kelâmını, bir iki ayet, üç ayet okusunlar, dinlesinler. Değil mi?
O olmadığı zaman... Cihadını da yap, buyur. Cihadına mâni olmuyoruz. Çelme takmıyoruz. Elinizi tutmuyoruz. Buyurun, cihad sahası... Nefsinle cihad et, münafıklarla cihad et, zalimlerle cihad et, kâfirlerle cihad et, Türkiye’nin içinde cihad et,
Türkiye’nin dışında cihad et… Cihadın sahası sonsuz derecede geniştir. Yap yapabildiğin kadar; sevabı kazan. Ona bir şey demiyoruz. Ama cuma namazına dokunma!
3. Soru:
“Cuma namazının sıhhatinin şartlarından biri de şehirde kılmak.” deniliyor. Bundan bahseder misiniz?
Eskiden yerleşme yerleri çok küçüktü, nüfus azdı. Mesela Medine-i Münevvere küçücük bir köy halindeydi. Şehirden maksat, içinde memuru, kadısı, vazifelisi bulunan yerdir. Mesela dağda yaylada beş tane çadır bir araya gelmişler. Tabi buna “oba” diyoruz. Şehir olmuyor. Gazetelerde filan okuyorsunuz; “Mezra” diyorlar. Yoksa yerleşik şeyler. İslâmî mânada bizim köylerimiz bile bugün birer şehir gibidir. Çünkü memurları vardır, vazifelileri vardır. Belki bazı köyler bu tanıma girmez ama çoğu girer. Bazen de sonradan belediye oluyor, giriyor. O bakımdan o zamanki durumlardan biraz daha farklıdır. O zamanki şehir kavramını bu günkü şehir kavramıyla karıştırmamak lazım. İçinde kadılık bulunan, içinde devletin memurunun olduğu, İslâm devletinin memurunun olduğu yer şehir sayılmış, orada Cuma namazı kılınmıştır.
Bugün de bizim memleketimizde cami olan, içinde devletin müessesi olan ve “Cuma kılınsın.” diye müsaade edilmiş olan yerler şehir hükmündedir. Diyelim ki bizim burası, Sapanca’dan ayrı, biraz uzakta bir yer. Ama cuma kılınmasına müsaade edilmiştir. O zaman burası şehir sayılır, yerleşme yeridir; imkânları vardır, beton binaları vardır, çadırlarla konulup göçülen bir yer durumunda değildir. Cuma namazı için müsaade edilen yerler köy gibi de olsa şehir sayıldığından kılınıyor. Belediye de olsa nahiye de olsa kılınabiliyor.
4. Soru:
Şâfiîler’in Cuma namazı kılabilmeleri için cemaatte 40 Şâfiî olmak gerektiği için onlar cumayı terk edebilirler mi?”
Şâfiî mezhebinin cuma namazının îfâsı için başka şartları var, bizim Hanefîler gibi değil. Daha başka prensipleri var. Onların da yine terk etmemeleri lazım. Çünkü Peygamber Efendimiz; “Şâfiî olan terk edebilir.” gibi bir şey söylememiş. Öyle bir kapıyı açacak gerekçe yok.
“Mazeretsiz üç cumayı terk eden kimsenin kalbi mühürlenir.” diye bildirmiştir. Onların da Cuma’yı terk etmemeleri, tedbirlerini kendi mezheplerine de riayet ederek sağlamaya çalışmaları gerekir.
c. Cumayı Terk Etmenin Cezası
1. Soru:
Üç cumayı terk edenin kalbi mühürlenir deniliyor. Burada üç cuma üst üste mi, yoksa ömürde mi?
Ömürde değildir, üst üstedir. Üç cuma mazeretsiz cuma namazını terk edenin Allah kalbini mühürler. Yani mânevî bakımdan hakkı anlamaz, söz dinlemez, vurdumduymaz bir hâle getirir, hayır etmez hâle gelir. O bakımdan cumayı kılmak lazım. Ömürde çeşitli mazeretler olabilir, insan kılmayabilir. O ömürdeki şeyler esas değildir. Peş peşe bir kötü niyetle üç cumayı kılmazsa demektir.
2. Soru:
Cuma namazı kılmayan arkadaşlarımıza ne yapmasını tavsiye edersiniz?
Kılmalarını tavsiye ederiz. Onlara tatlı tatlı meseleyi anlatmayı tavsiye ederiz. Hakkında kitaplar yazılmıştır. Bize de gelip zaman zaman soruyorlar. Biz de kanaatlerimizi söylüyoruz. “Tartışma olacak, tartışmaya girmeyelim.” diyor. Tartışma olur. Biz fikrimizi söyleyeceğiz, karşı taraf fikrini söyleyecek. Hak neyse o anlaşılacak. Tartışma vardır. Tartışma İslâm’ın kendisinde, Kur’an-ı Kerim’in kendisinde vardır. Hatta Bakara Sûresi’nin ilk sayfalarında bakıyoruz:
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لاَ تُفْسِدُوا فِي الأَْرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ
(البقرة:١١)
(Ve izâ kîle lehüm lâ tüfsidû fi’l-ardı kàlû innemâ nahnü muslihûn.) [Onlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın!” denildiği zaman, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler.] (Bakara,2/11)
Onlara şöyle dersin, onlar şöyle cevap verirler, şöyle oldu böyle oldu... Münâkaşaları dinimiz bize öğretiyor ki; “Bak böyle derlerse böyle cevap verin. Böyle bir durum olursa siz de ağzınızı kapatmayın.” demek istiyor.
Hakkı söylemek her zaman olacak. Ondan hiç geri durmayacağız. Yalnız hakkı söylemenin metodu önemlidir; yumuşaklıkla... ”Aziz kardeşim, canım kardeşim, sevdiğim dostum, şekerim...” Kimisi -erkek erkeğe- “sevgilim” diyor... Ne derse, gönlünü alacak laf söyleyeceksin. “Ben senin iyiliğini istiyorum. Bu işte kanaatim şudur. İşin doğrusu Allahu a’lem budur... Öteki taraf tehlikelidir. Bunu böyle yaparsan, günah olma ihtimali vardır. Kalbin mühürleniverirse, Allah’ın rızasına aykırı bir şey olursa ne yaparız...” diye tatlı tatlı anlatsın.
3. Soru:
Daha önce kılmayan kimse ne yapacak?
Daha önce cumaları kılmayan kimse tevbe edecek. Onların kazası olmaz. Mâlum cuma kılınmadığı zaman öğle namazı kılınıyor. O onun yerine geçer ama cumayı kılmadığının günahını artık tevbeyle temizlemeye çalışacak.
d. Cuma Meselesi Neden Halledilmiyor?
Soru:
İslâm alimleri niçin cuma meselesini kendi aralarında halletmiyorlar?
Halledilmiş bir mesele... Bizce halledilmemiş bir tarafı yok...
Gazetelerde yazıldı; büyük, itibarlı hoca efendiler “Cuma namazı kılınır.” diyorlar. Yâni ittifak var, halledilmiş durumda... Kılınmaz diyen bir kimse bilmiyorum ben... Bazı kimseleri söylüyorlardı, “Şu hoca kılınmazmış demiş.” filân diye soruşturduk; “Yok hocam, o da demiyor.” dediler.
Tek tük istisnâî bazı kimseler olabiliyor. “Rejim küfür rejimi olduğundan kılmayalım!” filân diyorlar ama, rejimin öyle veya böyle olmasıyla bu işin bir ilgisi yoktur. Bu hususlar fıkıh kitaplarına dayanarak, kaynaklara dayanarak çözümlenir.
Bizim —Allah selâmet versin— Ekrem Hoca bir kitap yazmıştır cuma namazı hakkında, şöyle bir parmak kalınlığında... Halledilmiş bir konudur. Kardeşimiz, o Ekrem Doğanay’ın cuma namazıyla ilgili kitabını okursa, daha geniş bilgi edinebilir. Gayet güzel fıkhî delilleri de toplamıştır.
Halledilmemiş bir mesele değildir, cuma namazı kılınır. Cuma namazınızı kılın! Almanya’da da olsanız kılın, Fransa’da da olsanız kılın! Çünkü ben Fransa’ya gittim; orada birçok camilerde cuma namazı kılınıyor. Kıldım ve huzur içinde el-hamdü lillâh... Kabul olmadığına dair içimde hiç bir tereddüt belirmedi. Fransa’da da kılınır, Almanya’da da kılınır, Türkiye’de de kılınır, başka yerde de kılınır. “Armudun sapı, üzümün çöpü...” dersen, aç kalırsın; ayvayı yersin o zaman...
e. Dâru’l-harbde Cuma Namazı Kılınır mı?
1. Soru:
Dârü’l-harbde cuma namazı kılınır mı?
Kılınır. Kılınmış; Abbasiler varken Bizans’ta, Bizanslılarla savaş edilirken bile, Karaköy’deki Arap Camii’nde cuma namazı kılınmıştır. Hal-i hazırda Avrupa ülkelerinde vs. yerlerde de cuma namazları kılınıyor.
Cuma namazları, müslümanların toplanmasına vesile olduğu için, dağınık olmayıp toplu halde bulunmalarına vesile olduğundan faydalıdır. Kılınmasında hikmet vardır, fayda vardır.
Tarihen de öyledir, naklen de öyledir, aklen de öyledir. O bakımdan cuma namazları kılınmalıdır.
2. Soru:
Hristiyan bir ülkede, cuma namazı kılmak mümkün olmuyorsa, o müslüman ne yapmalıdır?
Hristiyan bir ülkede müslümanlar bir araya gelebilirlerse, kâfi miktarda iseler cuma namazı kılabilirler, kılmaları lâzım! Ama olmuyor, kılınamıyorsa; o zaman, öğle namazını kılacak.
f. Bölük Mescidinde Cuma Namazı
Soru:
Askeriyede cami yok; fakat, kendi aramızda bölükte bir oda ayırıp vakit namazımızı kılıyoruz. Orada cuma namazı kılabilir miyiz?
Kılamazlar! Çünkü, cuma namazı kılınacak yerin herkese açık olması lâzım! Bir cemaat kapalı bir yerde, herkesin giremeyeceği bir yerde, halka açıklık vasfı tahakkuk etmediği için cuma namazı kılamaz! Orası kışla olduğundan da herkesi sokmazlar; “Yasak hemşerim, dur, giremezsin!” der kapıdaki... Onun için olmaz! Ama, halka açık, herkesin gelmesine uygun bir yer olsaydı, o zaman kılınabilir idi.
g. Okulda Cuma Namazı
1. Soru:
Ben üniversite öğrencisiyim. Okulda dersler yüzünden cuma namazına gitmekte zorluk çekiyoruz. Bazen derslere giremiyoruz; ne tavsiye edersiniz?
Cuma namazını terk etmemeyi tavsiye ederim. Cuma namazı
için izin almayı tavsiye ederim. Cuma namazı için izin almalarında, o kardeşlerimize sizin de yardımcı olmanızı tavsiye ederim. Çünkü, bir kişi söylerse iş kolay yapılmaz ama, herkes kalkıp gider söylerse, “Haa, halk bunu böyle istiyor.” diye yaparlar.
Bir hoca tam cuma saatine inadına ders koyuyor, “Gelmeyene sıfır vereceğim!” diyor. Topluca gidilip söylenirse; veyahut milletvekillerine söylenip, “Cuma saatine bir şey konulmasın, ibadetlere engel olunuyor.” filân denilirse; veya “Cuma günü tatil olsun!” diye baskı yaparsanız, yaptırtırsanız, milletvekiliniz vekilinizse; o zaman işler düzelir. Çalışmak lâzım!
2. Soru:
Okula gidiyorum, cumayı kaçırıyorum; ne yapmalıyım?
Tabii bu bir umûmî belâdır. Memleketin üzerine gelmiştir bu gibi şeyler... İbadetleri yapmakta zorluklar oluyor, şartlar zor oluyor. Bütün müslümanların bu zor şartları düzeltmeğe, değiştirmeğe çalışması lâzım gelir. Haksızlığı haklı tarafa götürmeğe çalışması lâzım gelir. Bu arada tabii, bu işi yapamayanlar yapabilmenin şartlarını araştırmalı! Mahzuru yoksa cuma günü o vakitlerde gidivermeli... Herhangi bir şekilde kılamıyorsa, o zaman o günün öğle namazını kılması gerekiyor. Kaçırmamağa çalışmalı!
3. Soru:
Üniversite öğrencisiyiz, Cuma vaktinde dersimiz var. Ne yapmamız gerekir?
Mümkün olduğu kadar gitmeye çalışacaksınız. Gitmezseniz kusurlu, veballi oluyorsunuz. Kusurun bir kısmı sizi cumaya götürtmeyenlere yüklenir; belki Allah sizi affeder, belki sizi de cezalandırır. Allah yardımcınız olsun. Gitmeye gayret etmek lazım.
Üniversitelerde bazı mason hocalar vardır, dinsiz hocalar
vardır. Dersi inadına cuma saatine koyarlar. Bizim fakültede bir dinsiz hoca vardı, hem de ileri derecede mason. Dersine çok önem verirdi. Yoklama yapardı, gelmeyenlere sıfır atardı ve sınıfta kalma durumu olurdu. Mel’unluğundan, domuzluğundan, hainliğinden derslerini tam cuma saatine koyardı. İşte böyle şeyler oluyor.
Tabii bunlarla topluca uğraşmak, mücadele etmek lazım. Bu gibi mel’unlukları, domuzlukları yaptırtmamak lazım!
h. Zuhr-i Âhir Namazı
Soru:
Cuma namazının şu anda kılınıp kılınmaması hakkında bilgi verir misiniz? Ben şahsen Zuhr-u Ahîri kılmıyorum çünkü kalben cumanın kabul olduğuna inanıyorum. Acaba yaptığım hata mı?
Cuma kılmak konusu zamanımızda münakaşa edilir bir konu oldu. Gerek yoktu, kılınıp geliyordu, kılınması lazımdı; cumasızlık cereyanı çıktı, cuma namazını kılmıyor.
Kim kılmıyor? İslâm’la ilgisi olmayan, imanı olmayan, dinî bakımdan gevşek insanların kılmaması ayrı; ama bir de “Sağlam müslümanım, kavî müslümanım, tüm Müslümanım!” diyenlerin içinde de “Cuma’yı kılmamak gerekir.” gibi kanaatlere düşenler oldu. Bunların yanlışlığını çok vaazlarımızda söyledik.
Hatta, Ekrem Doğanay Hocaefendi de cuma namazı üzerine parmak kalınlığında kitap yazdı, şer’î delillerini ızhar etti. Hem târihen, hem fıkhen, hem aklen, hem mantıken, her yönden cuma namazının kılınması lâzım.
Yalnız, büyüklerimiz cuma namazı ahkâmı üzerinde düşündükleri için, cumanın şartları tahakkuk etmez de cuma kılınmamış olursa diye, Zuhr-u Ahîr diye bir namaz kılınmasını uygun görmüşler. Durumu müsaitse insanın kılması, o kanaatte işi sağlam tutmak bakımından uygundur.
Fakat buna itiraz edenler de vardır. “Fıkıhta şek olmaz,
hüküm kesindir. Binâen aleyh, ‘Acaba kabul olmadıysa?’ gibi bir sözle, bir vehim ile hareket etmek uygun değildir.” diye onu uygun bulmayanlar da olmuştur.
Fiilî bakımdan cumanın şartlarının tahakkuk etmeme durumları ihtimaline karşı, ben kılınmasını tavsiye edeceğim, büyüklerimizin bir bildiği vardır diye.
2. Soru:
Cumadan sonraki Zuhr-u Ahir için mantıksızdır diyorlar; kılınmamalı mı?
Bu bir ictihaddır. Fukahâmız öyle ictihad etmişler. Onun sebebi fıkıh kitaplarında yazılmıştır. Cumanın kabul olunmaması karşısında, “Kılmam gereken en sonuncu öğle namazını kılıyorum.” diye kılınan bir namazdır.
2. Soru:
Cuma namazının esasen 10 rekât olduğunu, 16 rekât olmadığını, şek şüpheye düşmemek için 6 rekâtın kılındığını, halbuki namazda şek şüphe olamayacağını söylüyorlar; ne dersiniz?
Ezan okunduktan sonra, dört rekât cumanın ilk sünnetini kılıyoruz. Ondan sonra imam minbere çıkıyor, hutbesini irad ediyor. İniyor, mihrabda farzı iki rekât kıldırıyor. Ondan sonra dört rekât cumanın son sünnetini kılıyoruz. Cuma tamam oluyor.
Onun arkasından, eğer cumanın şartları yerine gelmemiş ise,
Zuhr-u Ahîr’i kılmış olalım diye, en sonuncu öğle namazının farzını kılıyoruz. İki rekât de vaktin sünnetini kılıyoruz.
Bunu fukahamız asırlardır, seneler senesi böyle yapmışlar, tavsiye etmişler; ben bunu değiştirmeğe, bunun üzerinde konuşmağa lüzum görmüyorum. Öyle büyük meselelerimiz var ki, konuşulmuş bir meseleyi tekrar münakaşa etmeğe lüzum görmüyorum. Bunun münakaşası fıkıh mesleğine ait bir münakaşadır. Ulemâmız münakaşa etmiş.
Ben şahsen Ömer Nasuhi Bilmen Hocamız’a (Rh.A) çok itimad ediyorum. İlmi, fazlı, kemâli müsellem olan bir zât-ı muhterem... O bize ne demişse öyle yaparım, geçer giderim. Büyük alim... Ben onun kadar fıkıhta alim olamayacağıma göre, bu işi ona bırakırım. Filânca doktor kadar tıpta ileri gidemeyeceğime göre, tedaviyi onda olurum. Filânca avukat kadar hukuku iyi bilemeyeceğime göre, işimi o avukata havale ederim; biter.
Bu mübarek insanların konuşup da kendi aralarında vardıkları kararlarda, ihtilaflar olabilir. İmam Şâfiî başka demiş, İmam Ebû Hanife başka demiş, İmam Mâlik başka demiş, Ahmed ibn-i Hanbel başka demiş olabilir. Şimdi ben fakih değilken, fıkıh mesleğini meslek edinmiş bir insan değilken, tekrar o işlerin üzerine eğilip, bir beşinci mezheb de ben mi çıkartacağım? Hayır! İmam-ı Azam Hazretleri’nin yolunda gidiyoruz. Memnunuz. Allah razı olsun, şefaatine erdirsin. Gayet güzel bir mezhebdir. Yedi asır Türkiye’de pâyidar olmuş, koca bir imparatorluk bununla idare olunmuştur. Asırlar boyu Hint kıtasında milyonlarca insan ondan istifade etmiştir. Çok gelişmiş, olgun bir hukuk sistemi teşekkül etmiştir. Çok teferruatlı bir hukuk külliyatına sahip olmuşlardır. Cümle alem istifade ediyor. Son derece ince fikirli insanlardır, hassas insanlardır. Ben onlara karışmam. Bir tanesinin eteğinden tutarım, yapışır giderim.
Benim mesleğim başka... Senin mesleğin de başka, sen de karışma! Kıl gitsin. Öyle uygun görmüşler, ona pek itiraz etme!
i. Cumadan Sonra Çalışmak
Soru:
Cuma günleri cuma namazından sonra iş yapmak caiz midir?
Caizdir. Cuma namazı vaktinde caiz değildir. Cuma namazı vaktinde başka işle meşgul olmak erkeklere haramdır. Onun dışında iş yapabilir.
j. Hutbede Türkçe Konuşmak
Soru:
“Camide Cuma günü hutbede Türkçe konuşmak câiz değildir. Arapça hutbe okunması gerekiyor” diyorlar, bid’at olduğu içinmiş. Fakat Diyanet’in imamları Türkçe okuyorlar?
Bizim Diyanet’in imamları, hutbelerimizde Türkçe kısmı var ama esasında Arapça başlanıyor. Biliyorsunuz o başlanan Arapça kısmı, farz olan şeyleri tamamlamakta yeterlidir.
El-hamdü lillâh, ondan sonra Eşhedü en lâ ilâhe illa’llah, ve sair, farzlarıyla sünnetleriyle yerine geliyor. Türkçe konuşma da hikmete ve maslahata uygundur. Çünkü oraya gelen insanlara dinî bilgiler kazandırılmış oluyor. Binâen aleyh bunun karşısına çıkmak uygun bir şey değildir, yanlıştır.
Biz şimdi Avrupa’ya, Amerika’ya gittiğimiz zaman çıkıyoruz hutbeye, hem İngilizce’ye çeviriyorlar hem başka dillere çeviriyorlar yani, her şey oluyor. Mühim olan orada vaazdır, Allah’a hamd ü senâdır. Hutbenin farzları, sünnetleri yerine geldikten sonra muhtelif dillerden konuşma, açıklamalar yapılabilir. Onun için bu bid’at, bid’at değildir çünkü Peygamber
Efendimiz’in zamanındaki bölgesi Arapça konuşulan bölgeydi. İslâm Arapça’nın olmadığı yerlere de yayıldı.
Biz hem Arapça’yı aynen yapıyoruz hem de ayrıca üstüne ilave faydalı olarak kendi dilimizle anlatma yapıyoruz, bu daha güzeldir. Bunu ulemamız uygun görmüştür ve gerçekten de uygundur. Binâen aleyh buna, pişmiş aşa su katıp da böyle karşı çıkmak doğru görünmüyor.
Yani ne olacak? Türkçe konuşmayacak, kimse anlamayacak.
“—Efendim Arapça öğrensinler.” Tamam, Arapça öğrenmeyi biz de söylüyoruz. Arapça bizim ana dilimizdir çünkü; Peygamber Efendimiz’in hanımları annelerimizdir. Arapça ana dilimizdir, elbette Arapça öğreneceğiz. Ama öğrenmemişiz, halk öğrenmemiş. Yani temenni etmek başka, realite başka... Realitede sen Arapça konuştuğun zaman millet anlamıyor. Kur’an-ı Kerim’i hafız oluyor anlamıyor, hoca oluyor anlamıyor. Binâen aleyh, Türkçe izahlar faydalıdır, yerindedir, sevaptır, ona karşı çıkmaya lüzum yoktur.