“Cuma namazının sıhhatinin şartlarından biri de şehirde kılmak.” deniliyor. Bundan bahseder misiniz?


Eskiden yerleşme yerleri çok küçüktü, nüfus azdı. Mesela Medine-i Münevvere küçücük bir köy halindeydi. Şehirden maksat, içinde memuru, kadısı, vazifelisi bulunan yerdir. Mesela dağda yaylada beş tane çadır bir araya gelmişler. Tabi buna “oba” diyoruz. Şehir olmuyor. Gazetelerde filan okuyorsunuz; “Mezra” diyorlar. Yoksa yerleşik şeyler. İslâmî mânada bizim köylerimiz bile bugün birer şehir gibidir. Çünkü memurları vardır, vazifelileri vardır. Belki bazı köyler bu tanıma girmez ama çoğu girer. Bazen de sonradan belediye oluyor, giriyor. O bakımdan o zamanki durumlardan biraz daha farklıdır. O zamanki şehir kavramını bu günkü şehir kavramıyla karıştırmamak lazım. İçinde kadılık bulunan, içinde devletin memurunun olduğu, İslâm devletinin memurunun olduğu yer şehir sayılmış, orada Cuma namazı kılınmıştır.

Bugün de bizim memleketimizde cami olan, içinde devletin müessesi olan ve “Cuma kılınsın.” diye müsaade edilmiş olan yerler şehir hükmündedir. Diyelim ki bizim burası, Sapanca’dan ayrı, biraz uzakta bir yer. Ama cuma kılınmasına müsaade edilmiştir. O zaman burası şehir sayılır, yerleşme yeridir; imkânları vardır, beton binaları vardır, çadırlarla konulup göçülen bir yer durumunda değildir. Cuma namazı için müsaade edilen yerler köy gibi de olsa şehir sayıldığından kılınıyor. Belediye de olsa nahiye de olsa kılınabiliyor.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN