“Camide Cuma günü hutbede Türkçe konuşmak câiz değildir. Arapça hutbe okunması gerekiyor” diyorlar, bid’at olduğu içinmiş. Fakat Diyanet’in imamları Türkçe okuyorlar?
Bizim Diyanet’in imamları, hutbelerimizde Türkçe kısmı var ama esasında Arapça başlanıyor. Biliyorsunuz o başlanan Arapça kısmı, farz olan şeyleri tamamlamakta yeterlidir.
El-hamdü lillâh, ondan sonra Eşhedü en lâ ilâhe illa’llah, ve sair, farzlarıyla sünnetleriyle yerine geliyor. Türkçe konuşma da hikmete ve maslahata uygundur. Çünkü oraya gelen insanlara dinî bilgiler kazandırılmış oluyor. Binâen aleyh bunun karşısına çıkmak uygun bir şey değildir, yanlıştır.
Biz şimdi Avrupa’ya, Amerika’ya gittiğimiz zaman çıkıyoruz hutbeye, hem İngilizce’ye çeviriyorlar hem başka dillere çeviriyorlar yani, her şey oluyor. Mühim olan orada vaazdır, Allah’a hamd ü senâdır. Hutbenin farzları, sünnetleri yerine geldikten sonra muhtelif dillerden konuşma, açıklamalar yapılabilir. Onun için bu bid’at, bid’at değildir çünkü Peygamber Efendimiz’in zamanındaki bölgesi Arapça konuşulan bölgeydi. İslâm Arapça’nın olmadığı yerlere de yayıldı.
Biz hem Arapça’yı aynen yapıyoruz hem de ayrıca üstüne ilave faydalı olarak kendi dilimizle anlatma yapıyoruz, bu daha güzeldir. Bunu ulemamız uygun görmüştür ve gerçekten de uygundur. Binâen aleyh buna, pişmiş aşa su katıp da böyle karşı çıkmak doğru görünmüyor.
Yani ne olacak? Türkçe konuşmayacak, kimse anlamayacak.
“—Efendim Arapça öğrensinler.”
Tamam, Arapça öğrenmeyi biz de söylüyoruz. Arapça bizim ana dilimizdir çünkü; Peygamber Efendimiz’in hanımları annelerimizdir. Arapça ana dilimizdir, elbette Arapça öğreneceğiz. Ama öğrenmemişiz, halk öğrenmemiş. Yani temenni etmek başka, realite başka... Realitede sen Arapça konuştuğun zaman millet anlamıyor. Kur’an-ı Kerim’i hafız oluyor anlamıyor, hoca oluyor anlamıyor. Binâen aleyh, Türkçe izahlar faydalıdır, yerindedir, sevaptır, ona karşı çıkmaya lüzum yoktur.