1997 senesinde iki Ramazan bir seneye geliyormuş, kıyametin büyük alâmetlerindenmiş; bu doğru mu?..


Meşhur Cibrîl hadisinde, Cebrâil AS Peygamber Efendimiz’in yanına geldi ve sordu:[52]

 

قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنِ السَّاعَةِ . قَالَ: مَا الْمَسْئُولُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنَ

 

 السَّائِلِ . قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنْ أَمَارَتِهَا.

 

(Kàle: Feahbirnî ani’s-sâah) “Bana kıyametten haber ver!” dedi.

(Kàle) Peygamber SAS Efendimiz’in cevabı şu:

(Me’l-mes’ûlü anhâ bia’leme mine’s-sâil) “Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir.” buyurdu.

 

قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنْ أَمَارَتِهَا.

 

(Kàle: Feahbirnî an emâretihâ) “O halde bana alâmetlerinden haber ver!” dedi.

 

قَالَ: أَنْ تَلِدَ اْلأَمَةُ رَبَّتَهَا، وَأَنْ تَرَى الْحُفَاةَ الْعُرَاةَ الْعَالَةَ رِعَاءَ

 

 الشَّاءِ يَتَطَاوَلُونَ فِي الْبُنْيَانِ .

 

(Kàle) Peygamber SAS: (En telide’l-emetü rabbetehâ) “Câriyenin kendi sahibesini doğurması; (ve en tere’l-hufâte’l-urâte’l-àlete riàe’ş-şâi yetetàvelûne fi’l-bünyân) ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir.” buyurdu.

 

لاَ يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهَا اِلاَّ هُوَ (الاعراف:١٨٧)

 

(Lâ yücellîhâ li-vaktihâ illâ hû) [Onun vaktini ondan başkası açıklayamaz!] (A’raf, 7/187)

“Kıyametin zamanını Allah-u Teâlâ Hazretleri kimseye bildirmemiştir. Allah-u Teâlâ Hazretleri, kullar iyi olduğu zaman iyilik ihsan eder. Kötü oldukları zaman, başlarına felâketi indirir.

 

Muhterem kardeşlerim!

Bir insanın kendisi öldüğü zaman, kıyameti kopmuştur. Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:[53]

 

إِذَا مَاتَ اْلإِنْسَانُ فَقَدْ قَامَتْ قِيَامَتُهُ (الديلمي عن أنس)

 

(İzâ mâte’l-insânü) “İnsan öldüğü zaman, (fekad kàmet kıyâmetühû) onun kıyameti kopmuştur.” Bitti onun işi... Öldü, kıyameti koptu.

Bil bakalım ben ne zaman öleceğim, bil bakalım sen ne zaman öleceksin? Bilmiyoruz. Her an ölebiliriz. Ya sekte-i kalpten ölürüz, ya tepemize uçak düşer, ya trafikte bir araba çarpar... Bir şey olur, her an ölebiliriz. Yâni, bir adım daha atmağa halimiz var mı, yok mu bilmiyoruz. Onun için kıyamete hazırlanın!

 

Nitekim, Peygamber Efendimiz’e birisi gelip, “Ne zaman kıyamet kopacak yâ Rasûlallah?” dediği zaman, Peygamber Efendimiz ona dedi ki:

“—Sen onun için ne hazırladın?”

Biz de Rasûlüllah’ın sünnet-i seniyyesine uygun olarak deriz ki:

“—Bırakın şu vakitlemeleri, bırakın bu işleri! Rabbimizin bildiği bir şey...”

 

Birisi geldi bana buradan, kardeşlerimizden; dedi ki:

“—Hocam! AİDS hastalığı Dabbetü’l-arz diyorlar, doğru mu?..”

“—Sanmıyorum. Hadis-i şeriflerdeki tariflere uymuyor.” dedim.

Kardeşlerimiz düşünüyorlar, kendi kendilerine yorumlar yapıyorlar. Bu yorumlar ekseriya doğru çıkmıyor. Çünkü, gaybı Allah bilir. Eğer gaybı Allah sana doğrudan doğruya bildirirse, belli olur o...

 

Birisi, Hristiyanlığın doğru bir din olmadığına kànî olmuş İngiltere’de... Düşünmüş, taşınmış, dinleri incelemiş; en mâkul din Budizm diye düşünmüş. Sevgi var, merhamet var filân diye okumuş kitaplardan... Haydi Hindistan’a gideyim, Budist olayım diye İngiltere’deki evini satmış, bir sağlam araba almış. Çoluk çocuğunu bindirmiş arabaya... Hani üstüne yazıyorlar ya: “From England to India” Karayoluyla Türkiye, İran, Pakistan üzerinden Hindistan’a girecek, budist olacak adam...

Türkiye’ye gelmiş. Üç defa rüyasında, peş peşe:

“—Hak din İslâm’dır, müslüman ol!” demişler.

Bak, insan doğru yola girdi mi, Allah nasıl bildiriyor!

Böyle aşikâr bir şey bildirse Allah-u Teâlâ Hazretleri, yine de rüyayı gören kimseye aittir bilgi... Yine de onun bir yorumu vardır. Meselâ, “Perşembe günü kıyamet kopacak!” diye üç gün arka arkaya görse insan, belki o genel kıyametin kopmasına delâlet etmez de, o şahsın öleceğine delâlet eder belki... Onu da yine bilemez.

 

Bu sene için de bazıları:

“—Ramazan içinde ses duyulacak!” dediler. Bilmem, “Kuyruklu yıldız geldi gitti; tamam şu şöyledir, bu böyledir.” dediler.

Siz şöyle deyin:

“—Ben her an ölebilirim, benim kıyametim kopabilir. Her an abdestli, hazırlıklı olmalıyım! Gaybı Allah biliyor. Allah’ın bana bildirmediği bir şeyi, bilmek zorunda da değilim, peşine düşmek zorunda da değilim.”

 

وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ (الاسراء:٣٦)

 

(Ve lâ takfü mâ leyse leke bihî ilmün) “Bilmediğin şeyin peşine takılma!” (İsrâ, 17/36) diye ayet-i kerimede bildiriliyor.

Bana Allah kulluğu emretmiş, onu yapmağa çalışırım.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN

[52] Müslim, Sahîh, c.I, s.36, no:8; Tirmizî, Sünen, c.V, s.6, no:2610; Ebû Dâvud, Sünen, c.II, s.635, no:4695; Neseî, Sünen, c.VIII,s.97, no:4990; İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.24, no:63; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.51, no:367; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.I, s.389, no:168; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.X, s.203, no:20660; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VI, s.528, no:11721; İbn-i Huzeyme, Sahîh, c.IV, s.127, no:2504; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.5, no:21; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VIII, s.383; Beyhakî, el-Erbaùne’s-Suğrâ, c.I, s.61, no:23; Hz. Ömer RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.337, no:1543; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.57, no:140; Câmiu’l-Ehàdîs, c.XXVI, s.455, no:2054.

[53] Lafız farkıyla: Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.285, no:1117; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.XV, s.1072, no:42748; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.1615, no:2618; Süyûtî, Câmiu’l-Ehàdîs, c.IV, s.65, no:2781.