Türkiye’deki radikal dincilerden maksadınız nedir, kimlerdir?
Türkiye’de radikal dinci dediğimiz kimseler diyorlar ki;
“Şimdiye kadar ecdadımızın söyledikleri, yaptıkları hepsi doğru değildir, hatalıdır. Binâen aleyh, tenkit edilebilirler, ediyorlar. Dinin aslına, köküne dönmek lâzım.” Radikalizm, yani “köküne inmek” demek. “Köküne inelim” derken yapılan bütün gelişmeleri kökünden kesiyorlar, yapılan ilerlemeleri hiçe sayıyorlar ve inkârcı bir duruma düşüyorlar.
Nasıl düşüyorlar? İmâm-ı Âzam’ı tenkit ediyorlar. İmâm-ı Maturidî’yi tenkit ediyorlar. Tasavvufu tenkit ediyorlar. Kerameti inkâr ediyorlar. Mutezile’yi tutuyorlar, Ehl-i Sünnet’e çatıyorlar. Şia’yı tutuyorlar. Neden? Bilgi olmadığından. Köktencilik yapacağız, işi aslından düzelteceğiz derken birçok iyiyi de, doğruyu da şey yapıyorlar.
Radikal dinciler bunlar. Asıl radikalizm, asıl köke, öze dönüş tasavvuftadır. Tasavvuf insanların dünyaya dalmasının üzerine, dünyaya meyletmeyip Allah’ın yoluna girmesinin mücadelesidir.
Hele hele -ben söylemiyorum- bizim Nakşî tarikatini kötülüyor. Hürriyet gazetesi “Tarikatler” diye bir broşür çıkartmış, hepsini methediyor. Bektaşîler’i çok methediyor; “Bunlar hoşgörülü bir tarikattir.” diyor, “Kadın erkek beraber otururlar. İçkiye de bazen müsaade ederler.” diyor.
“Nakşibendîler, aman Allah, bunlar devrim düşmanıdır, isyanları bunlar çıkartmıştır...” diyor, “Bunlar şeriate çok bağlıdır.” diyor.
Nakşî tarikati de sünnî tarikatler de tasavvuf yolundaki bid’atleri engelleme mücadelesini veren yollardır. Yol cumaları kılmamakla, gelişmeleri yok farz etmekle, büyük alimleri suçlamakla gitmez. Bu adamların o alimlerin okudukları eserleri anlamaya gücü yoktur.
“Kur’an’dan bahseden insanların” diyor Elmalılı Hocaefendimiz rahmetullahi aleyh, “Kur’ân-ı Kerîm’i hiç olmazsa harekesi olmadığı zaman bile doğru okuyabilecek kadar bir bilgisi olması lâzım.” diyor.
Elmalı’nın tefsirinin Türkçesini anlayacak derecede olmadıklarını iddia ederim. “Anlıyorum.” derlerse alınlarını karışlarım. Öyle “Elinin hamuru ile erkek işine karışma!” dedikleri gibi, bilmedikleri işlere karışmasınlar.
Onun için yanlış yapıyorlar, çok hatalı şeyler yapıyorlar, hatta bazen dinden, imandan ibreleri çıkıyor. Ehl-i sünnet itikadında, (Kerâmâtü’l-evliyâu hakkun) “Evliyanın kerameti haktır.” der. Biz biliyoruz, görüyoruz ve Kur’an-ı Kerim’de, hadis-i şerifte var. Hz. Ömer’in, (Yâ sâriye, el-cebel) sözü herkes tarafından biliniyor.
Meryem Validemiz’in kerametini anlatan:
كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقًا
(آل عمران:٣٧)
(Küllemâ dehale aleyhâ zekeriyye’l-mihrâbe vecede indehâ rizkà) [Zekeriya AS, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulurdu.] (Âl-i İmran, 3/37) ayet-i kerîmesi…
Süleyman AS’ın vezirinin, kraliçe Belkıs hatunun Saba ülkesinden Filistin’e kerametle getirmesi Kur’ân-ı Kerîm’de vardır:
فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هَذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّي (النمل:٤٠)
(Felemmâ raâhü müstekırrran indehû kàle hazâ min fadlı rabbî) [Süleyman AS melikenin tahtını yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce: ‘Bu, Rabbimin gösterdiği lütfundandır.’ dedi.] (Neml, 27/40)
Kerameti sen nasıl inkâr edersin? Arapçası yok, dinî ilmi yok ama kalemi var, küstahlığı var, çatıyor. Olmaz! Yanlıştır, yanlış şeyler yaptıkları için onları uyarıyoruz.