“Gıybetin ne olduğunu her halde tam bilmiyorlar. Bilgi verirseniz memnun olurum.” demiş birisi.


Gıybetin ne olduğunu herkes bilir. Gıybet bir insanın arkasından konuşmaktır. Hem de haklı şeyi konuşmaktır, onda olan bir şeyi konuşmak demek. Olmayan bir şey değil; olmayan bir şeyi söylersen iftira olur, olan bir kusurunu söylersen gıybet olur. O yokken aleyhinde konuşmak gıybet olur. Konuşmayacaksın. Ama kusur var... Olsun, kusur olsa da konuşmayacaksın. Kusuru varsa git onun yanına; “Sende ben şöyle bir kusur görüyorum kardeşim.” diye güzelce beyan et; “Anlamadığım bir taraf varsa izah et.” İkiniz arasında kalabilir. Ne diye cemaate söylüyorsun. İslâm’da bu yok, gıybet yok, yasak, haram.

Allah yasak etmiş, haram, Şeytan haram şeyleri insana tatlı gösteriyor. İçki tatlı görünüyor. Namaz kılmamak tatlı görünüyor. Adam alay ediyor, Rafızî bizimle alay ediyor. Birisi ona; “Kırk gün namaz kılarsan sen de namaza alışırsın, iyi insan olursun.” demiş. Rafızî; “Sen üç gün namaz kılma, namaz kılmamanın keyfini aldın mı, bir daha kılar mısın?” demiş. Alay ediyor. Namaz kılmayacaksın, abdest almayacaksın. Cehennemin yolu keyiflidir, zevklidir.

 

Gıybet de çok tatlıdır. Ortaya hiç baklava getirme, börek getirme, bal kaymak getirme, gıybetlik bir konu getir. Herkes oradan buradan çekiştirir. Sohbetlerde gıybetten tatlı şey yoktur. Hacı babalar da yapar, hacı anneler de yapar. Sen de yaparsın, ben de yaparım. Allah bizi kurtarsın.

Halbuki Peygamber SAS Efendimiz diyor ki:[40]

 

إِذَا وُقِعَ فِي الرَّجُلِ وَأَنْتَ فِي مَلإٍ، فَكُنْ لِلرَّجُلِ نَاصِرًا، ولِلْقَوْمِ زَاجِرًا

 

 أَوْ قُمْ عَنْهُمْ (ابن أبي الدنيا في ذم الغيبة عن أنس)

 

ME. 132 (İzâ vukıa fi’r-racüli ve ente fî melein) “Sen bir cemaat içinde bulunurken, bir kimse hakkında gıybet edildiğini görürsen, (fekün li’r-racüli nâsıran)  o kimse için yardımcı ol! (Ve li’l-kavmi zâciren) Cemaatı da ondan men etmeye çalış! Gıybet edenlerin karşısına çık, onları sustur! (Ev kum anhüm) Eğer onları engelleyemiyorsan, oradan kalk git!”

Peygamber Efendimiz üç şey tavsiye ediyor:

1) Gıybeti yapılana yardım et!

2) Gıybet edenleri sustur!

3) O toplantıda durma, kalk git!

 

Biz böyle yapmıyoruz. Ali’yi, Veli’yi, haklıyı haksızı gıybet ediyoruz. Ondan sonra oturuyoruz; hac yaptık, umre yaptık. Camide yapıyor bir de, belki Mescid-i Haram’da yapıyoruz, belki Mescid-i Nebevî’de yapıyoruz.

Kimsenin aleyhine konuşmayacaksınız. Bu kulların hesabı size ait değil. Sen kendi ayıbına bak, ben kendi ayıbıma bakayım. Herkes kendisini düzeltirse ortalık gül-gülistan olur. Ben hocayım, geçmişim buraya bir vaaz veriyorum. Elbet bazı şeyleri söylemem lazım. Söylemesi gereken insanlar söylesin ve söylerken usulünce, insaflı, severek söylesin. O zaman olur. İnatla, tenkit ederek değil. Kenarda, sessiz, ima yoluyla, belli etmeden söylesin. Peygamber Efendimiz bazen; “Ne oluyor bazı kavimlere ki şöyle yapıyorlar?” derdi. “Ey filanca, sen şöyle yapıyorsun.” demezdi, yüzüne vurmazdı. Böyle bir dolambaçlı ifadeyle söylerdi ki kimse darılmasın, kimse de günahlıyı bilmesin.

 

Mûsâ AS’ın zamanında kıtlık olmuş; yağmur yağmıyor, otlar bitmiyor, yemek yok, aş yok, sıkıntı... Demiş ki: “Yâ Rabbi! Kıtlık var.” Allah; “İçinizde gıybet eden birileri var da, ben de ona kızdığım için bereketi aldım. Kıtlıkla sizi böyle cezalandırıyorum.” buyurmuş.

Hz. Mûsâ:

“—Yâ Rabbi! Bildir o herifi bana, çıkartayım atayım şehirden.”

 

Mûsâ AS celâlli ya, biraz asabî. “Ben burada yokken sen bunlara niye müsaade ettin böyle altından buzağı yapmalarına?” diye nasıl yapışmış Harun AS’ın sakalına... Celâlli.

“—Yâ Rabbi! Müsaade et, o gıybet edeni bildir, alıp atayım.”

Allah buyurmuş ki;

“—Yâ Mûsâ! Ben kullarıma gıybeti yasaklamışken, gıybet eder miyim? Ali’nin oğlu Veli bu işi yapıyor diye isim verir miyim?”

Allah peygamberine o gıybet yapanı söylememiş. Sonra ortalık düzelmiş, bereketlenmiş.

Hz. Mûsâ AS:

“—Yâ Rabbi, bereket geldi.” demiş.

Allah-u Teàlâ Hazretleri:

“—Gıybet eden bugün öldü de onun için bereket geldi.” buyurmuş.

Demek ki gıybet, bereketi de götürüyor. Kötü huyların çok zararı var. Hemen cenazelerin olduğu yere, “Kim öldü?” diye bakmaya gitmiş. Sekiz-dokuz tane ölü varmış. Allah orada da saklamış.

Ayıpları örteceğiz, dilimizi tutacağız, kendimize bakacağız.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN

[40] İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Zemmü’l-Gıybeh, c.I, s.112, no:103; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.586, no:8028; Câmiü’l-Ehàdîs, c.IV, s.141, no:2956.

©2024 Kotku Enstitüsü v2.8.2