Falanca mürşid müridlerini cepheye göndermemiş.


Müridleri çok kıymetli kimselerdir, halkın düşmanla çarpışmaktan fazla irşada ihtiyacı vardır, ölçmüştür biçmiştir; “Siz oraya gitmeyin, burada vazife görün.” demiştir. Ama aynı dergâhtan olup da fiilen savaşa katılanlar da var; bizzat harbin içinde olanlar ve esir düşen, kalkıp gelenler de var. Onların o andaki durumları bizden daha iyi bildiklerini düşünüp hüsnüzan ederiz, “Vardır bir sebebi.” deriz. Çünkü mürşid-i kirâmların, hakikaten evliyâullahsa, yaptığı işlerin hikmetlerine akıl ermez.

 

Kitaplar büyüklerimizden Bahâeddîn-i Nakşıbend Efendimiz için anlatır:

“—Haydi gidelim, filanca tüccarın deposundaki kumaşları alalım!” demiş.

Pencereden girmişler, herkes depodaki kumaşları topları sırtlamış, depoyu boşaltmışlar. Şeyh emretti, müridler de işi yaptılar. Depo boşalmış, kumaşların hepsi depodan gitmiş.

Ondan sonra ertesi gün veya birkaç zaman sonra götürmüşler, kumaşları tekrar vermişler. Sonradan anlaşılmış ki oralara o akşam bir hırsız çetesi gelmiş, bütün civarı soymuş. O tüccar sâlih bir kimseymiş, onun mallarını bunlar aldığı için soyamıyorlar, sonra götürüp verdikleri için malları aynen kalmış oluyor.

 

Bilinmez. İnsan hakikî evliyâ ise hakikî evliyânın emirleri akla mantığa, o andaki duruma uygun olmasa bile bir sebebi vardır. Bu gibi durumlar için büyüklerimiz diyor ki;

“—Mûsâ AS ile Hızır AS’ın Kehf Sûresi’ndeki macerası hatırlanılsın, itimat edilsin.” deniliyor.

Evet, Hızır AS’ın yaptığı işler normal gibi görünmüyor ama ilm-i ledünden yapıyor. Kur’an-ı Kerim bildiriyor. Mûsâ AS bile itiraz etmiş; ama itiraz etmemesi gerekiyormuş.

Senin aklın kadar, senin kalbin kadar, senin takvân kadar o mübareklerin aklı, takvâsı olduğunu lütfen kabul et! İtiraz edeceğine lütfen kabul et!

 

Bu söylediği şahıs, 6 saatte Kur’an’ı hatmeden bir kimse! Çocuğu var, çocuğu da şu anda sağ, büyük bir zat. O da; “Sayfayı tersten, aşağıdan yukarıya okurum.” diyor; o kadar kuvvetli hafız!

Aynı zamanda Buhârî’nin hafızı. Çok eserler neşretmiş. Herkes ille gidip cephede çarpışmaz. Osmanlı Devleti alimleri cepheye göndermemiş, onları askerlikten muaf tutmuş. Çünkü alimler giderse halk perişan olur. Alim öldü mü, asker her zaman bulunur, ama alim bulunmaz ki; alim 90 yılda yetişiyor, 80 yılda yetişiyor... Niye Osmanlı medrese talebesini ve ulemâyı askere almamış? Onları cihad ecrinden mahrum etmek için mi?

Hayır. İlim öğretmek, İslâm’ı öğretmek cihadın en yüksek çeşidi olduğundan.

Bunları anlamak lazım. “O mürşid müridlerini niye cepheye göndermemiş?” diye onu ayıplamak yerine, işin bu taraflarını düşünüp anlamaya çalışmak lazım

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN