Deccal hakkında bilgi verir misiniz?
Şimdi iman belli, küfür belli de, bir de birileri çıkıyor, imanlıyı kandırmak için mü’min gibi önüne düşüyor, “Ben de mü’minim!” diyor, ondan sonra da onu yanlış yola çekiyor, ters yola çekiyor. En tehlikeli olanı bu...
Bu hususta Peygamber SAS Efendimiz’in bazı hadis-i şeriflerini size zikretmek istiyorum. Peygamber Efendimiz buyurmuş ki:[65]
مَا بَيْنَ خَلْقِ آدَمَ إِلٰى قِيَامِ السَّاعَةِ أَمْرٌ أَكْبَرُ مِنَ الدَّجَّالِ
(ش. حم. م. عن حشام بن عامر)
RE. 373/8 (Mâ beyne halkı âdeme ilâ kıyâmi’s-sâati emrun ekbera mine’d-deccâl.) “Hazret-i Adem AS Atamız’ın, ilk insanın yaratılışı zamanından, kıyametin kopacağı zamana kadar, insanlığın tarihi içinde Deccal’den daha büyük bir iş, konu olmamıştır.” diye Peygamber Efendimiz bildiriyor.
Hocamız Mehmed Zâhid Kotku Rh.A’i sevenler, onun dua mecmuasını, tertip ettiği Evrad-ı Şerif kitabını okuyanlar, Esmâ-i Hüsnâ’nın arkasındaki sayfada (s.19) her gün bir dua okurlar. Orada Mehmed Zâhid Kotku Hocamız, hadis-i şeriften alınma bir dua kaydetmiş:[66]
اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ جَهَنَّمَ، وَمِنْ عَذَابِ الْـقـَبْرِ، وَمِنْ
فـِتْـنَـةِ مَحْيَا وَالْـمَمَاتِ، وَمِنْ شَرِّ فِـتـْنَـةِ الْـمَسـِيحِ الدَّجَّالِ .
(Allàhümme innî eùzü bike min azâbi cehennem, ve min azâbi’l-kabr, ve min fitneti’l-mahyâ ve’l-memât, ve min şerri fitneti’l-mesîhi’d-deccâl.)
Bu duayı Peygamber SAS Efendimiz tâlim etmiş, Hocamız da hatırlayalım diye dua kitabının bir yerine koymuş, sabahları okuyoruz. Bunun mânâsı ne:
(Allàhümme innî eùzü bike min azâbi cehennem) “Ey benim Rabbim, cehenneme düşüp orada azab görmekten, cehennemlik olmaktan ben sana sığınırım.”
(Ve min azâbi’l-kabr) “Kabir azabından da koru yâ Rabbi! Öyle bir şey de başımıza gelmesin…
(Ve min fitneti’l-mahyâ ve’l-memât) “Ölümün ve yaşamın, ölmenin ve yaşamanın fitnesinden de sana sığınırım.”
Mahyânın, hayatın, yaşamanın fitnesi nedir? Yaşarken insanın birtakım olaylarla karşılaşması ve orada aldanması, fitneye uğrayıp şaşırması, yanlış davranıp kaybetmesi...
Bir de ölümün fitnesi vardır. Ölürken de insanın iman-ı kâmil ile ölmesi lâzım! Son nefese kadar imanın korunması önemli... İman kaçabilir. Meselâ birisi, hastalığın verdiği ızdırabla intihar eder. İşte ölümün fitnesi...
Ölüm anı çok zor bir an, önemli bir an... Ölüm zor bir geçit... Onun için orada da fitneye, bir imtihana, bir yanlışlığa uğramamak hususunda Allah’a sığınıyoruz bu dua ile...
(Ve min şerri fitneti’l-mesîhi’d-deccâl) “Mesîhi’d-Deccâl’in fitnesinin şerrinden de yâ Rabbi, sana sığınıyoruz.” demiş Peygamber Efendimiz, böyle dua etmiş. Biz bu duayı her gün okuyoruz, Mesîhi’d-Deccal’in fitnesinden Allah’a sığınıyoruz.
Mesih, kurtarıcı demek ama; Deccal, yalancı demek. El-Mesîhü’d-Deccal, yalancı kurtarıcı... Deccal burada Mesih’in sıfatı olarak; yalancı Mesih, yâni yalancı kurtarıcı.
Deccal kelimesi üzerinde biraz açıklama yapayım. Çünkü, “Adem AS’ın yaratılışından kıyamet kopuncaya kadar, bütün insanlık tarihinde Deccal'den daha büyük bir belâ musibet, fitne yoktur.” diyor. En büyük tehlike o...
O halde, bunu bütün müslümanların bilmesi lâzım! Deccal'in kelime anlamı, hangi kökten geldiğini söylersek biraz daha iyi anlaşılır. Decele-yedcülû-declen; yalan söylemek, böyle karşı tarafı aldatmak için yalan düzmek demek. Hatta asıl mânâsı da decele şey’e; bir şeyi örtmek, üstünü kaplamak demek.
Decele’l-hakka; hakkı örtüp, saklayıp, başka şeyi hakmış gibi göstermek, bâtılı hak gibi göstermek, şaşırtmak demek. Deccal de buradan çok yalancı demek olur.
Şarlatan doktora da Deccal der Araplar. Diploması yok, hakîkî doktor değil... Ona da Deccal derler. Yalancı yâni... El-Mesihi’d-Deccal da, Yalancı Mesih demek… Onun için öyle tercüme ettik.
Şimdi bu Deccal, kıyamet alâmetlerinden birisi, önemli bir olay… Ademoğlunun yaratılmasından kıyamet kopuncaya kadar insanlık tarihinin en önemli olayı…
[65] Müslim, Sahîh, c.IV, s.2266, no:2946; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.IV, s.19, no:16298; Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.573, no:8610; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XXII, s.173, no:450; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.III, s.125, no:1555; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.VII, s.490, no:37471; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.II, s.254; Ebû Ya’lâ, el-Mefârîd, c.I, s.68, no:67; İbn-i Sa’d, Tabakàtü’l-Kübrâ, c.VII, s.26; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, c.XXIII, s.568; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XIII, s.366; Hişam ibn-i Amir RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.XIV, s.354, no:38758; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.1905, no:2905; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XVIII, s.477, no:19941.
[66] Müslim, Sahîh, c.I, s.412, no:588; Neseî, Sünen, c.VIII, s.277, no:5514; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.258, no:2342; İbn-i Huzeyme, Sahîh, c.I, s.356, no:721; Hàkim, Müstedrek, c.I, s.715, no:1955; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.II, s.154, no:2702; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.IV, s.463, no:7953; Taberânî, Dua, c.I, s.199, no:620; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.LIII, s.295; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.50, no:2288; Ebû Hüreyre RA’dan.
Ebû Dâvud, Sünen, c.I, s.323, no:984; Tirmizî, Sünen, c.V, s.524, no:3494; İbn-i Mâce, Sünen, c.II, s.1262, no:3840; İmam Mâlik, Muvatta (Rivâyet-i Yahyâ), c.I, s.215, no:501; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.242, no:2168; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.III, s.280, no:999; Buhàrî, Edebü’l-Müfred, c.I, s.241, no:694; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XI, s.29, no:10939; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.I, s.304, no:1021; Taberânî, Dua, c.I, s.198, no:619; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, c.VII, s.371; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.II, s.30; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan.