Caminize geldim, sabah namazını kıldım, yapılan duaları ve faaliyetleri sevdim. Merak ettim, bazı kimseler neden kalkıp gidiyor?
Hakikaten sabah namazını camide cemaatle kıldıktan sonra camide oturup zikirle meşgul olmak, Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesidir ve sevaplıdır. Bir hac ve umre yapmış gibi insan sevap kazanır.
Şimdi bu ibadetler sevaplıdır amma, bunları yapmıyor diye giden kardeşlerimizi kınamak doğru olmaz. Hastası vardır, işi vardır... Trene yetişecektir, otobüse yetişecektir... Mazereti vardır, ihtiyardır, idrarı sıkışmıştır, midesi bulanıyordur... Böyle bir mazereti olabilir. Ondan dolayı hüsn-ü zan edecek.
Farz olmayan ibadetler için herhangi bir kimse suçlanırsa, sûizandan dolayı kendisi günaha girer. Bazı insanlar da sevaplarını söylemek ve göstermek istemezler. Çünkü gösterilince, sevabın ecri bir miktar kaybolacağı için göstermek istemezler. Gizli ibadet yaparlar, belli etmezler. Yâni, bir köşeye çekilirler, görünmeden yaparlar.
Onun için büyüklerimiz demiş ki: “Her gördüğünü Hızır bileceksin, her geceni kadir bileceksin!” Yâni, karşındaki insana hüsnüzan besleyeceksin. Kendisi yaşlı ise, “Bu benden çok yaşadı, benden çok ibadet etti; makamı benden üstün!” diyeceksin. Yaşı senden küçükse, “Bu benden az yaşadı, günahı az işledi; bunun günahı benden daha az!” diyeceksin. Herkese güleç yüzle ve iyi nazarla bakacaksın ve gördün olayları hayra yorumlayacaksın, şerre yorumlamayacaksın; “Elbet bir sebebi vardır.” diyeceksin.
Sonra, bazı insanların geniş sorumlulukları olur. Bir tane işi olmaz bin tane işi olur, bin tarakta bezi olur. Senden fazla ister orada kalıp o sevabı kazanmayı ama, o işi vardır, bu işi vardır... Kafasında bin bir tane mesele, problem vardır. Elbette onları da yapması icab ediyordur.
Sonra Allah’ın sevgili bir kulunun, iyi bir insanın yazdığı kitaba baksan, konuşmasını dinlesen;
Buldum demez bulanlar,
Gördüm demez görenler,
Hakîkate erenler,
Gizli sırrı açar mı?
diyor Üftâde Hazretleri... Bazıları da kendisini göstermemeyi tercih eder, kendini saklar, belli etmez. Melâmet meşrebli olur bazıları... “Halk beni günahkâr zannetsin, pek rağbet etmesin, itibar etmesin, izzet etmesin! Şöhret afettir. Parmakla gösterilmek —Allah korursa korur, korumadığı insanlar için— bir felâkete sebep olabilir. Mânevî bakımdan bazı sıkıntıları vardır.” diye düşünen insanlar olur.
Onun için hüsnü zan etmek lâzım, hüsnü zan edin! Siz ibadetleri yapın; eğer kötü halini tahmin ettiğiniz bir kardeş varsa, ona da dua edin!
Kimse kendisini savunmaz, “Ben Allah’ın sevgili kuluyum, velî kuluyum, yüksek kuluyum! Şöyleyim, böyleyim...” demez. “Er yarın hak divanında belli olur!” demiş ilâhide... Yarın rûz-i mahşerde, mahkeme-i kübrâda kulun iyiliği belli olacağı için, Allah’ın hiç bir sevgili kulu, “Şöyleyim, böyleyim...” demez. Ne Ebû Bekr-i Sıddîk RA demiştir, ne Ömerül-Fâruk RA demiştir, ne ötekiler demiştir.
Ebû Bekr-i Sıddîk RA diyor ki:
“—Bütün insanların hepsi cennete girecek, bir tanesi cehenneme girecek sadece deseler, ‘Acaba o insan ben miyim?’ diye korkarım!” diyor. Ebû Bekr-i Sıddîk RA...
Yâni kimse, “Ben velîyim, ben evliyâullahın yükseklerindenim, gavs-ı azamım, kutbül-aktâbım!” demez. Niye desin? Allah’ın verdiği sırrı saklar.
Onun için, hüsnü zan edeceksin sen! Eğer aleyhinde bir şey görüyorsan, hakîkaten bir şey varsa; yanına çekersin, söylersin, nasihat edersin veya dua edersin. “Yâ Rabbi, ben bu kardeşimi çok seviyorum, sen bunu hatalardan kurtar!” filân dersin.
Birisi çocuğuyla beraber itikâfa girmiş Ramazan’da... Geceleyin kalkmışlar teheccüde... Çocuk bakmış, öteki itikâf arkadaşları yatıyorlar yatakta, bunlar kalkmış teheccüd namazına... Abdesti almışlar. Çocuk babasına:
“—Baba, ne olurdu bunlar da kalksalardı. Ne güzel gelmişler böyle, camide ibadet etmeleri lâzım, horul horul uyuyorlar. Kalkıp da namaz kılsalardı, bizim gibi teheccüd kılsalardı ne iyi olurdu.” deyince;
“—Ah evlâdım! Keşke sen de kalkmasaydın, uyusaydın da bu lafı söylemeseydin!” demiş babası...
Onların yatmasını ayıpladığı için...