Bugün bazı cahiller diyorlar ki; “Kur’an-ı Kerim’in anlamını bilmeden okunmasının ne mânası var?”


Bir insan Kur’an-ı Kerim’in okumasını da bilmiyor, harflerini de bilmiyor; yüzüne baksa sevabı var. Öyle bir kitap ki, açsa yüzüne hayran hayran sevgiyle baksa, ondan bile sevap kazanır.

Mânasını bilmeden okudu, (Elif, lâm, mîm) dedi. (Elif, lâm, mîm)’in mânasını Arapça bilen de bilmiyor. Sen de bilmiyorsun, ben de bilmiyorum. Esrâr-ı ilâhîden, Hurûf-u Mukattaa’dan. Müfessirler bazı şeyleri söylemişler ama, (Elif, lâm, mîm) acaba neye delâlet ediyor, pek iyi bilemiyoruz. Müteşâbihâttan. Bilmediği halde (Elif, lâm, mîm) dediği zaman elifine bir sevap, lâmına bir sevap, mimine de bir sevap… Her harfine bir sevap var, mânasını anlamasa bile...

Çünkü bu iş böyle yavaş yavaş başlar. Çocuk önce emekler, debelenmeye başlar; yatağın üstüne koyarsın, bakarsın öbür tarafa gitmiş. Ondan sonra emeklemeye başlar. Ondan sonra ayağının üstünde durmaya başlar. Ondan sonra masanın, sehpanın ucundan tutarak sıralamaya başlar. Ondan sonra yürümeye başlar, ondan sonra koşmaya başlar, ondan sonra uçmaya başlar. Bu böyle gider.

 

Onun için, yüzüne bakmanın da sevabı var. Oradan başlar, Kur’an’ı okumayı öğrenir. Bir zaman gelir, mânasını da öğrenir.

Mânâsına da gayret edeceğiz. ”Allah’ın kelâmı, Rabbim bana ne buyurmuş?” diye gayret edeceğiz. Ona hepimiz çalışalım! Her gün üç-beş ayet okuyalım!

Böyle müslümanlık olmaz. Bizim müslümanlığımız taklit müslümanlığı. Dünya üzerinde berbat bir müslümanlık sergiliyoruz. Böyle müslümanlık olmaz. Allah kitap indirmiş, kitabını bilmiyoruz. Ahkâmı var, ahkâmını bilmiyoruz. Şöyle buyurmuş, böyle gidiyoruz, dediğinin tersini yapıyoruz. Böyle müslümanlık olmaz. Ayıp, günah, yanlış, yalan. Onun için öğreneceğiz. Bu cahillikleri bırakacağız.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN