“Bu düzenin görevlendirdiği imamların arkasında namaz kılınmaz!” diyenler var; ne dersiniz?


 “Yanlış!” derim. Kılınabilir. O zaman iş, namaz kılmamağa kadar gider. Bu kardeşlerimiz bizim kardeşlerimizdir, sizin kardeşlerinizdir, akrabanızdır. Bunlar bizim yabancımız değil, casus değil, hain değil, zâlim değil; niye kılınmasın arkasında?

Sonra, bu düzenden önce bir zamanlar her şey güzeldi. Baştaki insanlar gelir geçer, değişir. Kötüler gider, iyiler gelir... Cami yıkanlar gider, cami yapanlar gelir.

O bakımdan, yukarıdaki adam bir zaman için kötü olduysa, bütün hocaların hepsinin kötü olması gerekmez. Bu memleket hepimizin olduğuna göre, sizin de şu memleketi yönetmekte söz hakkınız olduğuna göre, iyiliğin hakim olması için çalışırsınız; iyilik hakim olur. Gevşek durursanız; caminizi de yıkarlar, mezarlığınızı da yıkarlar, evinizi de yıkarlar!

Onun için memleket sizindir. Dedelerimizin size ve bize emanetidir. Memleketimize sahip çıkalım. “Ben buraya küstüm, ben buraya darıldım.” diye nereye gideceksin? Gidecek başka yerin yok! Burayı güzelleştireceğiz; başka çaresi yoktur. Beğenmediğimiz birtakım şeyler varsa, beğenmediğimiz şeyleri söyleme hakkına da sahibiz. Seçme hakkına da sahibiz, seçilme hakkına da sahibiz. Çalışalım! Çalışılsın ki, bu eksiklikler tesbit edilsin.

“—Efendim haksız kanunlar var, adaletsiz kanunlar var, İslâm’a aykırı kanunlar var!”

Tamam, tesbit edelim, düzeltilmesine çalışalım! Söyleyelim milletvekillerine: “Biz seni şunun için seçtik. Sen bizim vekilimizsin. Şunun değişmesini istiyoruz, şunun yapılmasını istiyoruz.” diyelim.

 

Yüz altmış bin tane mi ne, diyanet görevlisi var... Bu kadar insanı karalamak ayıptır, günahtır yâni! Bunların hepsi de bizim kardeşlerimiz... Ayet okuyorlar, hadis okuyorlar, Allah’ın emrini tebliğ ediyorlar. Bu camiler olmasa, bu vaazlar olmasa, şu kürsüler olmasa, müslümanlar dini nerde öğrenecek?

Bir zamanlar buna mani olunmuş, millet hiç bir şeyi bilmez duruma gelmiş. Kadın, kollarını sıvıyor, erkeklerin yanında abdest alıyor. İyi niyetli ama, bilmiyor.

Gittikçe, müslümanlar çalıştıkça, istediklerini yaptırabiliyorlar demektir. İmam-hatip okulları açıldı; dörtyüze yakın... İlâhiyat fakülteleri açıldı... Yeni yeni camiler yapıldı... Kur’an kursları yapılıyor... Çalışacağız, bastıracağız.

Nasıl Peygamber Efendimiz’in zamanında, kâfirlerle Peygamber Efendimiz mücadele etmişse, Sahâbe-i Kirâm mücadele etmişse, biz de mücadele edeceğiz.

 

وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ (الأعراف:١٢٨)

 

(Vel akıbetü li’l-müttakîn) “Sonuç müttakî insanlarındır. Güzel akıbet müslümanlarındır.” (A’raf, 7/128) buyrulmuştur.

Galibiyet, zafer inşallah bizimdir. Haksız bir şey varsa ortaya koyacağız, anlatacağız, konuşacağız, düzelteceğiz. Küsüp de gidecek bir yer yok ki!

Sonra, iyi olduğunu bildiğimiz insanlara böyle bir kara leke vurmanın lüzumu yok... Onların aldıkları maaşlar, bizim keselerimizden kesiliyor, bizim vergilerimizden kesiliyor. Binaen aleyh, onlar bizim kardeşlerimiz...

“—Onlara maaş vermesek, Allah rızası için yapsalar?”

İyi ama, Allah rızası için yaptığı zaman, o bir dükkân açacak, orada çalışacak. O zaman, buradaki işleri aksar. Buradaki işleri güzel olsun diye maaş vermemiz caiz oluyor onlara... Mecbûrî oluyor. Onun için maaşı biz veriyoruz. Bütçemizden, yâni, bizden kesilen paradan veriliyor. Elli beş milyon ahalinin %99’u müslüman... O müslüman ahaliden alınan vergilerden veriliyor.

Binaen aleyh, bizim paramızdır. Helâl hoş olsun, yesinler içsinler, din-i mübîn-i İslâm’a hizmet etsinler. Bu işi böyle ters tutturmağa lüzum yok! Anlatırsın, mücadelesini verirsin. Bak, camileri kurtarmak mümkün oluyor, uğraştığın zaman... Haksız işler yapıldığı zaman, alaşağı edersin o idareyi, güzel idare seçersin; o zaman o da güzel şeyler yapar.

 

Bir vakıflar müdürü geliyor, bomba konmuş camiyi yeniden tamir ediyor; bir vali geliyor, yapılmış camiyi bombayla tahrib ediyor. Çalışın; çalıştığınız zaman değişebiliyor.

O bakımdan, bu işi başkası yapacak değil; biz yapacağız! Halk yapacak, hepimiz yapacağız! “Bu başörtüsüne karışmayın!” diyeceğiz. “Bu haksızlıktır!” diyeceğiz, “Bu günahtır!” diyeceğiz. “Şu şöyle olacak!” diyeceğiz, “Bu böyle olacak!” diyeceğiz. “Biz içki fabrikası istemiyoruz, motor fabrikası istiyoruz!” diyeceğiz. Haramların engellenmesine çalışacağız ve başaracağız bunu! Mâdem elli beş milyonun %99’u bizmişiz, başaracağız. Bu çalışmayı tavsiye edin! İmamların arkasında namaz kılmamaktan bir fayda yok ki!

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:[23]

 

صَلُّوا خَلْفَ كُلِّ بَرٍّ وَفَاجِرٍ (البيهقي عن أبي هريرة)

 

 

(Sallû halfe külli berrin ve fâcirin) “İyi olsun, kötü olsun, her imamın arkasında namaz kılın!”

Eğer imam olmasa burada, yine cemaat önüne bir imam sürer, namazı kılar. Burası Allah’ın evidir, burda Allah’a ibadet ediliyor. Ama, bu kardeşlerimizin kimisi hafız, kimisi Arapça okumuş, kimisi ilâhiyatı bitirmiş... Eğer içlerinde dinsiz, imansız varsa, tabii onun arkasında namaz kılmak caiz olmaz ama; açıkça söylemedikçe, milyonda bir tanesi de imanlı olmadığı halde “Ben imanlıyım.” dese bile, cemaat mes’ul değildir ondan... Cemaatin kıldığı namaz, namazdır. Ötekisinin cezasını Allah ahirette verecek.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN

[23] Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.IV, s.19, no:6623; Dâra Kutnî, Sünen, c.II, s.57, no:10; Ebû Hüreyre RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.VI, s.54, no:14815; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.29, no:1611;  Câmiü’l-Ehàdis, c.XIV, s.10, no:13657.